26 Nisan 2013 Cuma

DİN, SİYASET VE TÜRK ORDUSUNDAKİ DEĞİŞİM

      Genel Kurmay Başkanımız Sayın Necdet Özel'in babasının cenaze namazı kılınmazdan evvel cami önünde beklemek yerine vakit namazını da  kılmak için camiye girmesi Türkiye'de nasıl bir değişimin başladığının çok önemli bir fotoğrafıdır.
      Geçmişte Genel Kurmay Başkanlarımızdan halen Silivri'de tutuklu olan İlker Başbuğ'un İsrail'e gittiğinde ağlama duvarı önünde başında kipa(yahudi takkesi) ile dua ettiğinin fotoğrafını görmeyenimiz yoktur. Türkiye'de orduda görev yaptığı süre içinde bir kez olsun camiden içeri adımını attığı görülmeyen İlker Başbuğ'un İsrail'de başına kipa giyerek ağlama duvarı önünde resim vermesi Necdet Özel'in camiye namaz için girmesinden daha fazla haber değeri taşımamıştır.
      Cumhuriyet tarihinde değişik devlet kademelerinde görev yapmış pek çok devlet görevlimizin gerek Türkiye'de gerekse yurt dışı ziyaretlerinde Papa (papaz) eli öpmeleri rahmetli Necmettin Erbakan'ın bir kısım dini cemaat önderleri ile iftar yemeği yemesi kadar tepki toplamamıştır. Hatta bu meşhur iftar yemeği 28 şubat sürecini tetikleyen önemli gelişmelerden birisi olarak yakın tarihimizde yerini almıştır. 
      1923 te kurulan cumhuriyet  camiyle ve cemaatle ve sınırlarımız içindeki Kürtler başta olmak üzere hiç bir etnik öge ile asla barışık olmamıştır. 1950 öncesinde varlık vergisi bahanesi ile yapılan uygulamalar filmlere bile konu olmuş, Adnan Menderes iktidarı sırasında yaşanan ve Rum vatandaşlarımıza karşı tezgahlanan provakasyonun fitilini ateşleyen Atatürk'ün Selanik'te doğduğu eve bomba konması olayının da bir derin devlet provakasyonu olduğu yıllar sonra ortaya çıkmıştır.
       1923 ten bu yana provakasyonlar ve ajitasyonlar bitmemiş, milletimizin manevi değerleri ayaklar altına alınırken Atatürk ismi etrafında Türklük ve Türkçülük ve özellikle Atatürk Milliyetçiliği kavramı istismar edilerek "vatan-millet-sakarya) edebiyatı ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti  "atatürkçü-türkçü-militarist" ve "anti islamcı ve antiturancı" yapısı ile iktidarı ve yönetimi ve insiyatifi ordunun garantörlüğünde  oligarşik bir sınıfın elinde tutmayı başarmıştır.
      1946 daki  deki bu millet iradesinin çemberi kırma girişimi üçkağıtçı bir oy verme ve sayma uygulaması (açık oy-gizli sayım garabeti) ile önlenmiş, 1950 deki girişim 1960 ta ihtilalle kesintiye uğratılmış, ilk defa bir genel kurmay başkanı (rüştü erdelhun) hücreye tıkılmış, 1971 te muhtıra ile yapılan müdahale, 1980 de 12 eylül müdahalesi hep millet iradesinin baskı altına alınması için tezgahlanmış, devamında millet iradesi Turgut Özal'da tecelli etmiş, rahmetli belli ki zehirlenerek şehid edilmiş, 28 şubat süreci ile yeniden esas oğlan rolüne soyunan ordu son AKPARTİ hareketi ile etkisiz hale getirilmiş olup şu anki konumda görünen odur ki cumhuriyet ile millet, devlet ile barışık olmadığı cami ve cemaat ve Türk Milletinin ayrılmaz bir üyesi olan Kürt kardeşlerimiz arasındaki küslük ve ayrılık sonlandırılmak üzere bir yoğun çabadır son dönemde yaşadıklarımız. Ve genel Kurmay Başkanımız Necdet Özel'in camiden içeri girebilecek cesareti kendinde bulması bu sürecin bir sonucudur. Ve gördüğüm ve tesbitim odur ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti  Türkçü değil ancak Turancı ve İslamcı bir dış politika çizgisinde süper devlet olma yolunda kabuk değiştirme evresini ve sürecini yaşamaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin sınırları Edirne'de başlayıp Karsta bitmez. Kaşgar'da başlar Avrupa içlerine kadar devam eder ve ezan sesinin duyulduğu her coğrafyaya kadar gider. Buna kendimize alıştırmalıyız. Ulusalcı akım ise elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi feryat ve figan içinde milletin iradesine yabancı bir bakış ile ne kadar yaygara yaparsa yapsın yaşanan sürece ve değişime mani olamayacaktır.

25 Nisan 2013 Perşembe

ERMENİ BDP-TÜRK VE KÜRT SOYKIRIMI YAPAN PKK

                 Hani bir söz vardır. Kendi başını bağlayamayan gelin başı bağlamaya gidermiş. Işte BDP nin son yaptığı bu değil mi? Ya da asıl işini yapma, kendi başını bağlama gayreti ve çabası mıdır bu ermeni soykırımı nedeniyle ermenilerden özür dileme tasarısı ve teklifi?...
                Malum yaşanan barış süreci henüz tam bir rayına oturmadan ve çerçevesi belli olmadan BDP nin bu, ermenilerden özür dilenmesi talebi bir bomba gibi düştü bence gündeme. Bu ne iştir bu nasıl bir mantıktır anlamak mümkün değil. Bu adamlar süreci mi sabote etmek istiyorlar yoksa tezcanlılık gösterip iki işi bir arada mı bitirmek istiyorlar bir türlü anlayamadım. Bu vesile ile aklıma bir sürü şey gelmekte. BDP nin böyle bir farklı çıkış yapması için nelerin olması nelerin olmaması gerekiyor bir bakalım:
1- BDP de ermenilerin ağırlıkta ve söz sahibi olması lazım.
2- BDP de kürtlerin söz sahibi olmaması lazım.
3- Ermeni etkisi altındaki BDP nin barıştan yana olmaması lazım.
                   Bu kısa açıklamadan sonra kürt kardeşlerime bir teklifim var. Eğer damarlarında ermeni kanı dolaşmıyorsa insiyatifi ermeni sözcüsü BDP lilere vermek yerine bu zihniyeti BDP den tasfiye ederler. (tabii BDP bir kürt partisi ise)Ve PKK yı geçmişte yaşanan süreçte yaptığı Kürt soykırımı için özür dilemeye davet ederler. Evet evet, gerçekten PKK nın yaşanan süreçte yaptığı yegane iş sadece Türk soykırımı değil aynı zamanda kürt soykırımıdır. Ermenilerin büyük Ermenistan hayali içindeki topraklardaki Türk ve Kürt nüfus PKK nın terör ve baskıları ile soykırıma uğramış ve göçe zorlanmıştır. Onun içindir ki doğu ve güneydoğudaki bir kürde karşılık Türkiye'nin diğer bölgelerinde en az iki Kürt vardır. Ve bu nüfus dağılımına göre doğu ve güneydoğuda kalan kürt nüfusun büyük kısmı 1915 te soykırıma uğradığı söylenen ancak soykırıma uğramayıp kürt kimliğine bürünen ermeni vatandaşlarımızdır.
                   Bu durumda ortaya şu gerçek çıkmaktadır ki bir kısım cahil cühela bir yana bırakılır ise Türkiye'nin ve Türk Milletinin gerçekten Kürt olanlarla hiç bir sorunu yoktur. Asıl sorun ermenilerdir. Ermeniler ise geçmişte olduğu gibi tebayı sadıka olurlarsa sorun yoktur. Fakat yine ihaneti seçerlerse, onlara bu dünyanın üstünde bir vatan asla sözkonusu değildir. Bu böyle biline. Nereden nereye geliverdik bir anda. Öyle görünüyor ki ülkede kürt sorunu yokmuş ermeni sorunu varmış ta biz bilmiyormuşuz.