Hepimiz biliriz ki her doğumda doğan bebeğin bir kulağına ezan bir kulağına kamet okunur. Ve her ölüm sonrasında ölenin bedenine gusül abdesti aldırılır, beden suyla yıkanır, kefenlenir ve cemaatle cenaze namazı kılındıktan sonra mezara gömülür.
İşte bu doğum ve ölüm arasındaki zamanda bebeklikten ölüme kadarki süreçte bazılarımız doğumda kulağımıza okunan ezanın ve kametin namazını ama cumada ama bayramda ama beş vakit evimizde ya da camide kılarak ölüme kadar müslümanca yaşar ve islam dinini gereklerine, emir ve yasaklarına göre hareket eder ve müslüman gibi ölür. Kulağına ezan ve kamet okunan insanlarımızdan bir kısmı ölene kadar bir daha cami yüzü görmez, dinin hiç bir emir ve yasağı ile ilgilenmez, sözde müslüman özde ise ne olduğu belli olmayan bir biçimde yaşar gider, ne ramazanı vardır, ne bayramı, içki, sofrasının olmazsa olmazıdır, yaşantısında hiç bir islami hassasiyet yoktur. Ancak söz sırası geldiğinde biz de müslümanız deyip fetvalar da verebilir, müslüman gibi yaşayanlar için ise "yobaz", "gerici" yaftalarını yakıştırır, onları küçük ve basit görür. Kendisi çağdaş ve ilerici, hayatlarına dini kuralları hakim kılanlar ise yobaz çağdışı ve gericidir. Onları adeta zenci gibi görür, kendisi ise beyaz Türklerdendir. Yalnız iş ölüme gelince hayatı boyunca cami ve cemaat görmemiş olan bu kardeşlerimizin ölüsü camiye getiririr, imam efendiye tercih hakkı verilmeksizin namazı kıldırması istenir. Cenaze namazını ise kendisine benzeyen dostları sevdikleri değil, hayatı boyunca "yobaz, gerici, dinci" dediği cami cemaati kılar, dostları ise geride namazın bitmesini bekleyip alkışlarla ya da bando mızıka ile götürüp defnederler. Son zamanlarda vefat eden bir sanatçımızın tabutu başına gelen bir dostu ise bir Fatiha okumak yerine tabuta dokunarak parmakları ile tabut üstünde tıkırdatarak birşeyler yapmıştı. Sonrasında açıklama yapan bu zat "mozarttan mıdır, şopenden midir bir eser çaldığını" söyledi ve devam etti: "inanıyorum ki beni duydu". şu saçmalığa bakar mısınız? Ölüm inanan için bir son değildir, yeni bir başlangıçtır. Ama inanmayan için ölen kişinin cesedi sadece gübredir, nitekim bunu doğru anlayan ve algılayanlar örneğin Aziz Nesin cesedinin yakılmasını istemiş ve dini hiç bir ritüel yapılmasını istememiştir. Hatta "ola ki ölüm döşeğinde aksini söylemiş olsam bile ölüm halindeki hezeyanımdır, asla itibar etmeyiniz ve cesedimi yakınız" demiştir.
Bunları yazar ve düşünürken 1960 lı yıllarda Yargıtay Başkanlığı yapmış olan İmran Öktem isimli bir vatandaşımız ölümünden evvel "Tanrı yoktur, Tanrıyı insan yaratmıştır" şeklinde sözler sarfetmişti. Kısa bir müddet sonra vefat eden bu zat ta aynı şekilde cenaze namazı kılınmak üzere camiye getirilir. O zaman cami görevlisi imam efendi "bu Allahı inkar eden kişinin cenazesinin Allahın evinde ne işi var, ben bunun cenaze namazını kılmam" dediğinde bütün Türkiye'nin malum kesimi İsmet İnönü liderliğinde ayağa kalktı. Nerede ise imam linç edilecekti. Madem bu kadar namaz düşkünüsünüz sağlıkta neden camide cemaatte işiniz yoktur acaba diye sormak lazım böylelerine. Camiye gelmeniz için ölmeniz mi lazım. Öte yandan İmran Öktem "Tanrı yoktur, Tanrıyı insan yaratmıştır" dediğinde neden feryat figan etmediniz, gün olur Allah'ın evine camiye yolun düşer işin düşer diye ikaz etmediniz ve tepkinizi ortaya koymadınız. Madem Tanrı birilerine göre yoktur, Tanrıya itaat diye bir şey sözkonusu değildir, öyleyse hemen nüfus cüzdanlarınızdan islam hanesini sildiriniz, ölümünüzde de dini hiç bir şey istemediğinizi vasiyet ediniz. Bu ne yaman çelişkidir, anlamak mümkün değildir. Elbette nasiplenmek ayrı bir şey. Gençliğimiz, öğrenciliğimiz Barış Manço, Cem Karaca rekabeti ile geçti. Barış sağcı, milliyetçi, Cem Karaca ise solcu ve devrimci ve komünist ve allahsızdır, hatta annesi tarafından Ermeni idi. Fakat nasıl olduysa oldu Barış Manço ölümünde alkışlarla uğurlandı, Cem Karaca ise vasiyetine uygun olarak alkışsız ve sadece tekbirlerle Fatihalarla uğurlandı ahirete.
Bu konularda söylenecek söz bitmez. Uzadıkça uzayacaktır konu. Ama ben bu çelişkilerin bitmesini temenni ediyorum. İnsanlar yaşadıkları hayatı sorgulamalılar. Hala görüyorum ki bir kesim marksist söylemler peşinde. Artık fosil haline gelmiş marksizmden medet uman kaç kişi kaldı bilemiyorum ama gencecik taze beyinlerin zehirlendiklerini görünce içim parçalanıyor. Öte yandan bizden her birimizden farksız kişilerin-liderlerin arkasında dünyevi başka ideolojiler fikirler peşinde kendini paralayan insanları gördükçe diyecek söz bulamıyorum. Bakıyoruz kimimiz Türkeşçi, kimimiz Ecevitçi, kimimiz Doğu Perinçek arkasında saf tutmuş, kimisi Apo diyor da başka bir şey demiyor. Hiç dikkat ettiniz mi batıda Hitlercilik ya da Mussolinicilik tarih olduğu gibi, ne Degolcülük, ne Napolyonculuk ne de başka bir karın ağrısı. Hepsi tarih olmuş, tarihteki yerini almış gitmiştir. İlahi kaynağı olmayan, Allaha dayanmayan hiç bir görüş ve düşüncenin insanoğluna ve beşeriyete sulh ve huzur getirmesi asla mümkün değildir. Bazı yerlerde ve bazı zamanlarda görüyorum ülkemizde. Öylesine bir Atatürkçülük inancı oluşmuş ki Mustafa Kemal Atatürk bir kesimce bir veli ve evliya gibi gösterilmek isteniyor, bir başka kesim ise inancı olmadığı halde belki farkında olmadan putperest bir algılama ile Atatürk'ü putlaştırıp, anıtkabri bir mabet gibi görüyor. Yazık ki ne yazık. Tehlike ve felaket tek taraflı değil ki bir de öte yanımıza bakıyoruz. Bir kısım şeyhler ve mürşitler Atatürk'ten hiç te farklı değil müritlerinin ve sevenlerinin gözünde. Allah korusun şeytan hiç boş durmuyor. Hakka teslim olma bilinci kayboluyor, yerini bir şeyhe teslim olmak bilinci alıveriyor. Burada şu parantezi de açmalıyım ki "şeyh uçmaz, mürit uçurur" derler ya, gerçekten Allah dostlarını tenzih ederim ancak her kim olursa olsun bir faninin ardından peygambere iman etmiş gibi adeta ümmet olma bilinciyle gidenler ahiretlerini kaybetmişlerdir haberleri olsun. Allah; Allah yolundan ayrılanlara da, Allah yolundan gittiklerini zannedip şeyhin gölgesinde bilmeden şeytana teslim olanlara da doğru yolu nasip etsin. Ve hepimizi bilerek bilmeyerek yaşadığımız çelişkilerden kurtarsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder