20 Ocak 2014 Pazartesi

FETHULLAH GÜLEN-CEMAAT-HİZMET-İHANET VE PARALEL DEVLET

Devletimiz ve milletimiz son yıllarda büyük senaryoların yazıldığı ve oynandığı bir sıkıntılı süreçten geçiyor. Ve bu sürecin merkezinde bir yapılanma var ki anlamayana anlatmak çok zor, anlayanı ise sevk ve idare etmek ve sukunet ve suhulete çekmek aynı derecede zor. Bu hareketin adı “gülen hareketi’dir. Kimisi F tipi diyor, kimisi “hizmet hareketi” bir başkası “cemaat”. Ancak her ne denirse densin artık bu topluluğun özellikle başında bulunan zatın yüzündeki maskenin yırtılması ve hatta ipliğinin pazara çıkarılması ülkemizin, milletimizin ve ümmetin geleceği açısından fevkalade önemli ve gereklidir. Başında bulunan zat diyorum çünkü hareketin komuta kademesindeki kişileri bir yana bırakır isek tabandaki taraftarlarının bir ilüzyon ya da efsun altında ya da eskiden gelme bir alışkanlıkla teslimiyet ve hüsnüniyetle hareket eden tertemiz insanlar olduğu hususunda hiçbir şüphemiz yoktur. Onların bu ilüzyon altında kalmaya devam etmeleri için sürekli birkaç radyo kanalından geçmişten bu güne vaaz kasetleri gün 24 saat tekrar tekrar belli bir sistematik içinde yayınlanmakta, öte yandan internette HERKUL isimli sitede yine belli bir sistematik içinde hazırlanmış videoların izlenmesi özellikle tavsiye olunmakta ve kitle üzerindeki büyünün aynı şekilde etkisinin sürmesi için gereken her türlü çalışma yoğun bir biçimde yapılmaktadır. TV kanallarında ise aynı faaliyetler aynı yoğunlukta sürdürülmektedir. Elbette her kul doğru bildiği yolda yürüyecek ve doğrularının peşinden gidecektir. Biz de kendi penceremizden doğrularımızı sizlerle paylaşacağız. Yüce Yaradan İslam ümmetini dininde sabit kılsın, dalalete düşürmesin.
            1970 li yılların  başında ortaya çıkan Fethullah Gülen çok sistemli ve planlı bir biçimde ağır ve emin adımlarla verdiği mesai sonunda temsil ve hükmettiği hareketi bugünkü konumuna getirmiş ve kendisi dahi, gönderildiği merkezdeki karargahına yerleşmiştir. Dünyanın süper gücü olan Amerika, emperyalist bir güç olarak ömrünün Sovyetler gibi sınırlı olacağını gördüğünden dünyanın en dinamik gücü olan İslam dünyasına hükmederek ve İslam ümmetine hakim olarak varlığını ve geleceğini garantiye almak ve ömrünü uzatmak için dinamik İslam yerine ılımlı ve diyalogçu ve teslimiyetçi bir İslam icat etmek ve İslam dünyasını bu dejenere İslam anlayışı ile dizayn etmek sureti ile  İslam dünyasını kendi kapsama alanına almak ve orada tutmak için hazırladığı projenin başına da Fethullah Gülen’i getirmiştir. Ve Fethullah Gülen yıllar içinde önce Türkiye’deki cami cemaatine nüfuz etmiş, kendine bir taban oluşturmuş, bundan sonra ise yurt dışına açılmış ve yavaş yavaş Türk-İslam coğrafyası ağırlıklı olmak üzere dünyanın dört bir yanında eğitim kurumları adı altında dünya coğrafyasını örümcek ağı gibi sarmıştır. Daha geniş bir bakış açısı ile bakıldığında görülecektir ki bu hareket bir yönüyle İslam, bir yönüyle Hıristiyanlık ve Musevilikle diyalog söylemi altında ehli kitap içinde görünen bir ucube, siyasi olarak ise bir eli Vatikan’da diğer eli İsrail’de, bir ayağı Afrika’da diğer ayağı Asya’da ise de beyni Amerika’da ehli sünnetin dışına çıkmış büyük bir ahtapota dönüşmüştür. Esasen Fethullah Gülen’in böylesine büyük bir yapıyı tek başına sevk ve idare etmesi de kesinlikle mümkün değildir. Sadece Türkiye’de değil dünyada paralel bir emperyalist güç haline gelen bu hareketin Türkiye’deki mensuplarının ise safiyane bir eda ile gözyaşı dökerek varlarını yoklarını bu harekete teslim etmeye devam etmelerini üzüntüyle izlerken ortada apaçık görünen gerçeği Allah rızası için usulü dairesinde haykırmak her müslümanın en önemli vazifesidir.
            Şimdi aşağıda maddeler halinde Fethullah Gülen’in islama ve ehli sünnete uymayan hallerini ve sözlerini sıralayalım:
            1-Artık herkesin elinin altındaki interneti kullanarak bu çelişkileri canlı canlı video ve diğer dökümanlarla izlemesi gözlemesi mümkündür. Ortada tam bir münafıklık vardır. Fethullah Gülen bir bakarsınız deccal aleyhine vaazlar veren bir Atatürk düşmanıdır, bir bakarsınız “Atatürk büyük bir askeri deha idi” diyecek ve A-TA-TÜRK diye adını Reha Muhtar’ın nezaretinde heceleyecek kadar Atatürkçüdür. Fethullah Gülen gerçekten Atatürk’e karşı ise de Atatürk’ten yana ise de bulunduğu nokta sadece ve sadece “münafık”lık makamıdır. Fethullah Gülen’in ilk yıllarından bugüne vaazları ve eserleri gözden geçirildiğinde görülecektir ki bütün sözleri ve vaazları çelişkilerle doludur. Dün ak dediğine bugün kara diyen bu zat bazı konularda ise asla ve asla tavır koymamış, ne Amerika’ya ne de israil’e toz kondurmamıştır.
            2-Fethullah Gülen yıllardan beri bir kısım uydurulmuş ve inandırılmış menkibelerle evliya mertebesine çıkartılmıştır. İki risale-i nur talebesi yıllar evvel Şam’da hizmet gayesiyle bulunmakta iken rüyalarında Bediüzzaman’ı görürler ve o zat der ki “sizin burada ne işiniz var sizin aradığınız hizmet ehli İzmir’de Kestane Pazarı camiindedir” . Bunun üzerine bu iki talebe İzmir’e gelir ve Fethullah Gülen’i bulurlar camide. Fethullah Gülen de onlara dönerek “nerede kaldınız, ben de sizi bekliyordum” der ve kerametini gösterir.
            3-Fethullah Gülen Vatikan ve Musevi cemaati ile diyalog söylemi  bahanesiyle diyaloğa girerek Vatikan’a gitmiş PAPA ile görüşmüş ve kendi mensupları bu diyalog söylemi arkasında ülke içinde ve dışında ne kadar İslam dışı kişi ve gurup varsa bunlarla bir ve birlikte faaliyetler yapmışlardır. Bu faaliyetler bu topluluğu güçlendirmekten başka hiçbir işe yaramamıştır. Diyalog İslam açısından fevkalade yanlış ve fevkalade büyük bir cinayettir ki bu diyalog söylemleri içinde;
            A-Kelime-i tevhidin ilk kısmını söyleyen, ancak  peygamber efendimizin peygamberliğine inanmayan da cennete girecektir gibi safsataları temiz müslümanların kalbine sokmuştur.
            B-Sanki Allah cennetin tapusunu onun cebine koymuş gibi “ahrette ilk şefaat edeceğim insan Bülent Ecevit’tir” diyerek T.B.M.M de sırf başı örtülü olduğu için Merve Kavakçı Hanımefendi için “burası devlete meydan okuma yeri değildir, derhal bu kadına haddini bildiriniz” diyen Bülent Ecevit’e muhabbet beslemeyi bile meşru gösterebilmiştir.
            C-Bu açılımı sırasında iktidarda bulunan TANSU ÇİLLER’in de ayağına giderek görüşmek sureti ile İslam tarihinde bir din büyüğünün hem papaz, hem devlet "kadını" ayağına gitmesinin ilk örneğini vermiş olmakla bu büyük cürmünü de gizleyebilmiştir.
            Burada şu hususu da söylemeden geçemeyeceğim. Muharref Tevratı kutsal kitapları kabul eden ve dünyadaki nüfusları elli milyonu geçmeyen Museviler ve İsrail devleti Fethullah Gülen tarafından muhatap ve meşru bir otorite olarak kabul edilmiştir. Bu büyük bir cinayettir.  Sayı itibarı ile baksak bile Buda ve Brahmanizm nerede ise Hıristiyan ve Müslüman nüfusa yakın bir sayıda oldukları halde İsrail ve Musevilik muhatap alınmış uzak doğu dinleri ise göz ardı edilmiştir.
            4-Diyalog ve hoşgörü adı altında bütün İslam dışı ve karşıtı güçlerle sıkı ilişkiler kurulmuş, İslami cemaat ve guruplara ise mesafeli durulmuştur. Özellikle gazete ve dergi aboneliği yolu ile büyük paralar toplanmış, diğer ticari faaliyetlerle birlikte örneğin zaman gurubu “feza gazetecilik” Türkiye’nin en büyük 500 şirketi arasına girebilmiştir. İşin en dramatik yönü şudur ki Amerika ve Siyonizm dünyada kendi yazdığı senaryo ve projeyi uygulamaya koyarken kendi cebinden belki kuruş harcamamış ve bu ihanetin finansmanını Müslüman Türk insanına ödetmiştir ve halen ödetmektedir de. Bağış ve diğer ticari faaliyetlerle büyüyen hareket milyar dolarlara hükmetmeye başlamıştır. Dersaneler, okullar, kitapevleri, kitap, dergi ve diğer basılı eserler, gazete ve televizyonlar derken hareket kendi içinde holdingi de aşmış bir devlet haline gelmiştir. Örneğin Feza Gazetecilik tek başına 2010 da en büyük 500 şirket içinde 280. sırada iken 2011 de 326 sıradadır. Ama topluluk bağış toplamaktan asla vazgeçmemiştir. Bu bağışların bir kısmı ise gönülsüz haraca dönüşmeye başlamıştır. Ancak tabandaki tertemiz insanlar gözyaşı yanında bütün maddi varlığını da himmet toplantılarında ortaya dökmektedir. Bu hizmetin tabanındaki tertemiz insanların pek çoğu kimin neye sahip olduğu, ya da olamadığı, hareketin nereden nereye doğru çekildiği ya da gittiği yolunda fikir yürütecek bilgi ve birikimden yoksundur. 
            5-Bu topluluk kendi yayın organları bir yana örneğin Taraf Gazetesi gibi bazı yayın organlarına da kendi bünyesinde ifade etmeyi doğru bulmadığı bazı düşünceleri oralarda ifade etmek sureti ile adeta tetikçi kişi ve gazete kullanmak gibi kirli yollara da başvurmaya başlamıştır. Taraf gazetesi Zaman Gazetesinin paralel kolu halinde yayın hayatını sürdürmüştür. Ayrıca Zaman gazetesi bünyesinde din ve milliyet bakımından Türk ve Müslüman olmayan kalemlere köşe tahsis eden bu gazete zaman içinde değişim geçirmeye devam etmiş, mezhep ve meşrebe uymasa da COCA COLA’nın tam sayfa reklamını yayınlamışken, 2013 kasım ayında 10 kasım 2013 te ise KOÇ HOLDİNG’in tam sayfa “olmasaydın olmazdık” ilanını yayınlayarak basın hayatına yeni bir çığır açmıştır.
            6-Yine Zaman Gazetesinde 12.12.2011 de Abdullah Aymaz’ın köşe yazısında başlık “kınalı küheylanlar” dır. Bu yazının konusu; "uzakdoğuda hizmet içinde bulunan bir delikanlı bıçaklanır ve hastaneye kaldırılır. Bu genç ameliyata alınır, başucunda Peygamber Efendimizi görür, gözyaşı dökmektedir, Malcom X de hazırun arasındadır ve Fethullah Gülen ise beyaz elbiselerini giymiş ameliyata asistanlık yapmaktadır." Bu olayı Yazarlar Birliği eski başkanı Harun Tokak “kınalı küheylanlar” kitabında anlatmaktadır. Bu kitaba önsözü ise Fethullah Gülen yazmıştır. Kendisinin Amerika’dan tayyi mekan ederek Peygamber Efendimiz ve beraberinde Malcom X nezaretinde ameliyat asistanlığı yapmak sureti ile keramet atfedilen bir kitabın önsözünü Fethullah Gülen yazmaktadır. İlginçtir ki bir arkadaşıma bahsettiğimde safiyane bir eda ile “hoca efendi kitabı okumamıştır bile, önsöz yaz demişlerdir yazmıştır” deyivermişti. Aslında binlerce kilometre ötelere efendimiz nezaretinde ameliyat asistanlığına giden hocaefendinin o kitabı okumasına gerek yoktur ki, herhalde kerameti ile içindekini de bilmesi gerekir ve böyle bir safsataya önsöz yazmamalı idi.
            7-Yine Fethullah Gülen’in kendi ağzından bir kayıttan dinledim. “Türkçe Olimpiyatlarına Peygamber Efendimizin geldiğini görenler var” diyordu. Kendisin de görmesi icap ederdi, çünkü Efendimizin geldiği ve şereflendirdiği bir topluluğa Fethullah Gülen kendisi gelmemiş ise çok ayıp etmiştir Efendimize karşı. Ayrıca görenlere göre ifade etmemesi lazım ki kerameti ile Efendimizin geldiğini görmemiş ise eğer Efendimiz nezaretinde ameliyat asistanlığı da büyük bir safsata değil midir? Fethullah Gülen; Ajda Pekkan’ın raksederek şarkılar söylediği bir topluluğa Efendimizin geldiğini söylemekle Efendimize büyük bir iftira atılmıştır. Bu safsatalar ile adeta Efendimizi  dünyanın dört bir yanında onca Müslüman kanı dökülen bölgeler var iken kendi rüyalarına sokmayı, ya da Türkçe olimpiyatlarında bulundurmayı bir marifet saymışlardır. Ne kadar ilginçtir ki bu olayı hizmet içindeki bir dostuma anlatıp yanlış olduğunu söylediğimde "efendimiz hz.ayşe validemizi de alarak böyle bir eğlenceye gitti, buraya neden gelmesin "diyebilmiştir. Bu cevap ve tepki aslında tam bir haşhaşilik cevabı ve tepkisi değil midir? Yakında Efendimizin Hz. Ayşe validemizi de alarak olimpiyatlara geldiğini söylerler ise buna da şaşırmamak lazımdır.  
            8-Fethullah Gülen vaazlarının pek çoğunda; Peygamber Efendimizi rüyasında gördüğünü, ve Efendimizin Fethullah Gülen ile konuştuğunu ifade ile bir dünya şey uydurup söylemektedir. Peygamber Efendimiz rüyaya girmiş ise doğru olması icap eder, çünkü şeytan sadece Efendimizin suretinde kimsenin rüyasına giremez. Fethullah Gülen Efendimizi rüyasında gördüğünü iddia ederek ve insanları ağlata ağlata bir dünya yalan yanlışı insanların beyinlerine kazımaktadır. Artık nübüvvet bitti de rüyadan talimat alan elçi dönemi mi başladı, böyle safsata olur mu? Rüya ile amel edilir mi?
            9-Hiçbir hizmet hareketi hem hakyolunda kalıp hem de bu kadar politize olamaz ve olmamıştır. Fethullah Gülen bir kısım eski vaazlarında da verdiği taktiklere uygun olarak devletin tüm organlarına hakim olmak sureti ile devlete sahip olmayı hedef haline getirmiş ve kısmen bunu da başarmışken son 17 aralık operasyonunda bu gayesi tamamen açığa çıkmıştır. Elindekilerle yetinmeyen Fethullah Gülen bazı bakanlıklar ve MİT gibi devletin en önemli kurumlarının kendi emrine verilmesini istemiş, devlet ise bunu kabul etmeyince de düğmeye basarak devleti çökertmek, özellikle en büyük direnç noktası olan Başbakan’ı devre dışı bırakmak için her türlü yasa dışı yollarla elde ettiği ve oluşturduğu dosyalar ile İstanbul merkezli bir operasyona başlamıştır. Ve bu operasyonun yansımaları hala sürmektedir. Ardından ancak CIA ya da MOSSAD’ın yapmak istese de yapamayacağı bir operasyonla MIT kontrolündeki TIR aranmak istenmiş ve Türkiye’nin uluslar arası prestijini sıfıra indirmeye yönelik bu operasyonla Türkiye’nin ELKAİDE terör örgütü ile işbirliği içinde olduğu izlenimi verilmeye çalışılmıştır. Bu operasyon sonuca ulaşsa idi, Türkiye teröre destek veren ülke statüsüne alınsa idi, Birleşmiş Milletlerin müdahale hakkı doğacaktı ve Türkiye’ye silahlı müdahale bile sözkonusu olabilirdi. Bunlar vatana ihanete eşdeğer operasyonlardır. Yine emrindeki ve hizmetindeki kadrolar yolu ile İstanbul ve İzmir ve doğu-güneydoğu merkezli operasyonlarla mahalli seçim sonuçlarını etkileyebilecek bir strateji izlenmektedir. Geçmişte Bülent Ecevit ve DSP desteklenirken bugün Mustafa Sarıgül merkezli olarak CHP desteklenmektedir. Bu apaçık ortadadır. Herhangi bir Zaman gazetesini okuyan ya da bir STV haber bültenini dinleyen bir aklıselimin bunu fark etmemesi mümkün değildir. Şu an yolsuzluklar gerekçe gösterilerek asıl yapılmak istenen şey şuna benziyor ki; asırlık çınarın dalına tünemiş birkaç hırsız gösterilerek çınarın köküne dinamit konmak ya da çınar kökünden kesilmek isteniyor.
            10-Artık Fethullah Gülen’in emir ve talimatı ile yapıldığı apaçık belli olan bu 17 aralık operasyonundan 2-3 ay kadar evvel Fetullah Gülen’in en yakınındaki kişilerin, yakınlarındaki dost ve tanıdıklarına ve hizmet mensuplarına  “2-3 ay içinde Türkiye çok büyük bir krize girecek, sakın yatırım yapmayın” dediğini ben dahi bilmekteyim. Yine Fethullah Gülen’in ocak-2014 ayı içinde yanına giden bir zata “bu başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’deki Beşşar Eset’ten daha zalim ve tehlikeli bir diktatör” dür dediğini ben dahi bilmekteyim. Bu bilgilerin bu kadar rahat yayılmasından ve dağılmasından anlaşılan şudur ki Fethullah Gülen kendini Pensilvanya’da garantiye almış saymakta ve Türkiye’de oluşabilecek hiçbir kaos ya da kıyımdan kendisi etkilenmeyeceği için kendi mensupları ya da hasımları kim olursa olsun birbirlerini kırmalarından kendine farklı bir menfaat ya da çıkar hesabı yaptığını göstermektedir. Ayrıca hangi hak dostu o videolardaki gibi yerinden hoplaya hoplaya böyle bir beddua faslını kendine yakıştırabilir ve Türkiye’nin kaderi ile oynama cüretini kendinde bulabilir?
            On maddede bu yazıyı sonlandırmak istiyorum. Müslüman ya da değil kimsenin inancı ya da hayatı ile işimiz olmaz, olamaz. Ne zamana kadar? Elbette Türk-İslam coğrafyasıyla ilgili hain ve kalleş niyet ve emeller beslemedikleri sürece. Niyetiniz ve emeliniz Türkiye’ye uzanıyorsa, Cumhurbaşkanına Pensilvanya gelişli mektuplarla adeta pazarlık teklif edebilecek kadar çirkinleşebiliyorsanız, kendinizi bir tarafa devleti diğer tarafa koyarak  kendinize ayrı bir taraf ehliyeti verebiliyorsanız, 28 şubat sürecinde cemaate arkanızı dönüp generallere biat etmeyi bir fazilet sayabiliyorsanız, 28 şubattaki Milli Güvenlik Kurulunun silah gösterilerek alınmış kararını İslami literatüre göre isabet ederse iki sevap, isabet etmezse bir sevaplık bir içtihat gibi gösterebiliyorsanız, çok yakın geçmişte zoru görünce “bütün okulların anahtarını devlete teslim ederim” diyecek kadar teslimiyetçi iken şimdi dersaneler ile ilgili bir düzenleme sözkonusu olunca, devlete savaş açabilecek kadar büyük bir densizliğin ötesinde ihaneti göze alabiliyorsanız, Amerika’da kurduğunuz vakıflar ve dernekler ile CIA ve FBI ile iç içe bir örgütlenmenin içine girebiliyorsanız, Avrupa ve Amerika’nın özellikle yapılmasını istemediği 3.Köprü, Kanal İstanbul, 3.Havaalanı gibi büyük projelerinin karşısına topunuz ve tüfeğiniz ile çıkabilecek kadar alçalabiliyorsanız, hatta 3.köprünün  adının Yavuz Sultan Selim köprüsü olmaması yolunda fikir beyan edebilecek kadar fikir dejenerasyonuna uğramış iseniz, Taksim Gezi olayları nedeniyle ortaya dökülen “çapulcular için; “onlara çapulcu demeyin, onların içinden ne civanmertler çıkar” mealinde mayasıllı sözler sarf edebiliyor ve Koç Holdingin sponsorluğunu yaptığı Taksim-Gezi direnişine örtülü destek verebiliyorsanız, Koç Holdingi bilmediğimiz bir yolla Türkçe Olimpiyatları sponsoru ve Zaman Gazetesi reklam müşterisi ve abonesi yapabiliyorsanız, bir porno kasete kurban giden Deniz Baykal’a geçmiş olsun diyecek kadar gündem ile ilgili ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1. ameliyatına bırakın tayyi mekan edip girmeyi, geçmiş olsun bile demeyecek kadar politize olup kin ve nefret dolabiliyorsanız, günü birlik konuşmalarınızda “bir dostunuzun gece yarısı size telefon açıp şimdi önemli bir yerde olan birinin bir alüfte(fahişe) ile buluşmaya gideceğini size haber verdiğini, sizin ise derhal bir müşterek dostunuzu arayıp söyleyin ona, o gideceğin yere gitmesin, başı derde girebilir, diye uyardığınızı, oraya gitse idi şimdi bu görevinde olamazdı, “bu telefon konuşmaları sabit” diyerek te bu konuşmaların kasete alındığını ima edebilecek, şantaj ve tehdit ve diş göstermeleri yapacak cüreti ve cesareti kendinizde bulabiliyorsanız siz artık çizgiden çıktınız demektir, siz ruhunuzu şeytana sattınız demektir, sizin sirke küpü mayalandı şarap oldu demektir. Biliriz ki sirke temiz ise de şarap necistir. Ardınızdan giden hizmet kervanının marabaları bu gerçekleri görüp te tövbe ederse ve sizi yolunuzda yalnız bırakır ise kurtulacaktır. Fakat siz ahrette hem sizin yolunuzdan ayrılamayanların vebalini hem de kendi ihanetinizin bedelini ödeyeceksiniz Fethullah Gülen Efendi. Bunca cürümden sonra var ya sizi tövbeniz bile zor kurtarır. 
         Bir Karadenizli diyordu ki;  “intihar dinimizce büyük günahtır ancak ben fetva veriyorum Fethullah Gülen intihar ederse onun intiharı sevaptır, tövbe edip derhal intihar etsin, cezasını çekip  cennete gitsin, yoksa ona çok daha kötü şeyler yaptıracaklar” 
               Ne dersiniz, çok yerinde bir tesbit değil mi?


1 yorum:

Adsız dedi ki...

gelişen ve büyüyen türkiyeyi 1960 lara hatta 1923 lere geri götürmek ve teslimiyetçi zihniyetle yeniden formatlamak istiyorlar