Devletimiz ve
milletimiz son yıllarda büyük senaryoların yazıldığı ve oynandığı bir sıkıntılı
süreçten geçiyor. Ve bu sürecin merkezinde bir yapılanma var ki anlamayana
anlatmak çok zor, anlayanı ise sevk ve idare etmek ve sukunet ve suhulete
çekmek aynı derecede zor. Bu hareketin adı “gülen hareketi’dir. Kimisi F tipi
diyor, kimisi “hizmet hareketi” bir başkası “cemaat”. Ancak her ne denirse densin
artık bu topluluğun özellikle başında bulunan zatın yüzündeki maskenin
yırtılması ve hatta ipliğinin pazara çıkarılması ülkemizin, milletimizin ve
ümmetin geleceği açısından fevkalade önemli ve gereklidir. Başında bulunan zat
diyorum çünkü hareketin komuta kademesindeki kişileri bir yana bırakır isek
tabandaki taraftarlarının bir ilüzyon ya da efsun altında ya da eskiden gelme
bir alışkanlıkla teslimiyet ve hüsnüniyetle hareket eden tertemiz insanlar
olduğu hususunda hiçbir şüphemiz yoktur. Onların bu ilüzyon altında kalmaya
devam etmeleri için sürekli birkaç radyo kanalından geçmişten bu güne vaaz
kasetleri gün 24 saat tekrar tekrar belli bir sistematik içinde yayınlanmakta,
öte yandan internette HERKUL isimli sitede yine belli bir sistematik içinde hazırlanmış
videoların izlenmesi özellikle tavsiye olunmakta ve kitle üzerindeki büyünün
aynı şekilde etkisinin sürmesi için gereken her türlü çalışma yoğun bir biçimde
yapılmaktadır. TV kanallarında ise aynı faaliyetler aynı yoğunlukta
sürdürülmektedir. Elbette her kul doğru bildiği yolda yürüyecek ve doğrularının
peşinden gidecektir. Biz de kendi penceremizden doğrularımızı sizlerle
paylaşacağız. Yüce Yaradan İslam ümmetini dininde sabit kılsın, dalalete
düşürmesin.
1970
li yılların başında ortaya çıkan
Fethullah Gülen çok sistemli ve planlı bir biçimde ağır ve emin adımlarla
verdiği mesai sonunda temsil ve hükmettiği hareketi bugünkü konumuna getirmiş
ve kendisi dahi, gönderildiği merkezdeki karargahına yerleşmiştir. Dünyanın
süper gücü olan Amerika, emperyalist bir güç olarak ömrünün Sovyetler gibi
sınırlı olacağını gördüğünden dünyanın en dinamik gücü olan İslam dünyasına
hükmederek ve İslam ümmetine hakim olarak varlığını ve geleceğini garantiye
almak ve ömrünü uzatmak için dinamik İslam yerine ılımlı ve diyalogçu ve
teslimiyetçi bir İslam icat etmek ve İslam dünyasını bu dejenere İslam anlayışı
ile dizayn etmek sureti ile İslam
dünyasını kendi kapsama alanına almak ve orada tutmak için hazırladığı projenin
başına da Fethullah Gülen’i getirmiştir. Ve Fethullah Gülen yıllar içinde önce
Türkiye’deki cami cemaatine nüfuz etmiş, kendine bir taban oluşturmuş, bundan
sonra ise yurt dışına açılmış ve yavaş yavaş Türk-İslam coğrafyası ağırlıklı
olmak üzere dünyanın dört bir yanında eğitim kurumları adı altında dünya
coğrafyasını örümcek ağı gibi sarmıştır. Daha geniş bir bakış açısı ile bakıldığında
görülecektir ki bu hareket bir yönüyle İslam, bir yönüyle Hıristiyanlık ve
Musevilikle diyalog söylemi altında ehli kitap içinde görünen bir ucube, siyasi
olarak ise bir eli Vatikan’da diğer eli İsrail’de, bir ayağı Afrika’da diğer
ayağı Asya’da ise de beyni Amerika’da ehli sünnetin dışına çıkmış büyük bir
ahtapota dönüşmüştür. Esasen Fethullah Gülen’in böylesine büyük bir yapıyı tek
başına sevk ve idare etmesi de kesinlikle mümkün değildir. Sadece Türkiye’de
değil dünyada paralel bir emperyalist güç haline gelen bu hareketin
Türkiye’deki mensuplarının ise safiyane bir eda ile gözyaşı dökerek varlarını
yoklarını bu harekete teslim etmeye devam etmelerini üzüntüyle izlerken ortada
apaçık görünen gerçeği Allah rızası için usulü dairesinde haykırmak her
müslümanın en önemli vazifesidir.
Şimdi
aşağıda maddeler halinde Fethullah Gülen’in islama ve ehli sünnete uymayan
hallerini ve sözlerini sıralayalım:
1-Artık
herkesin elinin altındaki interneti kullanarak bu çelişkileri canlı canlı video
ve diğer dökümanlarla izlemesi gözlemesi mümkündür. Ortada tam bir münafıklık
vardır. Fethullah Gülen bir bakarsınız deccal aleyhine vaazlar veren bir Atatürk
düşmanıdır, bir bakarsınız “Atatürk büyük bir askeri deha idi” diyecek ve A-TA-TÜRK diye adını Reha Muhtar’ın nezaretinde heceleyecek kadar Atatürkçüdür.
Fethullah Gülen gerçekten Atatürk’e karşı ise de Atatürk’ten yana ise de
bulunduğu nokta sadece ve sadece “münafık”lık makamıdır. Fethullah Gülen’in ilk
yıllarından bugüne vaazları ve eserleri gözden geçirildiğinde görülecektir ki
bütün sözleri ve vaazları çelişkilerle doludur. Dün ak dediğine bugün kara
diyen bu zat bazı konularda ise asla ve asla tavır koymamış, ne Amerika’ya ne
de israil’e toz kondurmamıştır.
2-Fethullah
Gülen yıllardan beri bir kısım uydurulmuş ve inandırılmış menkibelerle evliya
mertebesine çıkartılmıştır. İki risale-i nur talebesi yıllar evvel Şam’da hizmet
gayesiyle bulunmakta iken rüyalarında Bediüzzaman’ı görürler ve o zat der ki
“sizin burada ne işiniz var sizin aradığınız hizmet ehli İzmir’de Kestane
Pazarı camiindedir” . Bunun üzerine bu iki talebe İzmir’e gelir ve Fethullah
Gülen’i bulurlar camide. Fethullah Gülen de onlara dönerek “nerede kaldınız, ben
de sizi bekliyordum” der ve kerametini gösterir.
3-Fethullah
Gülen Vatikan ve Musevi cemaati ile diyalog söylemi bahanesiyle diyaloğa girerek Vatikan’a gitmiş
PAPA ile görüşmüş ve kendi mensupları bu diyalog söylemi arkasında ülke içinde
ve dışında ne kadar İslam dışı kişi ve gurup varsa bunlarla bir ve birlikte
faaliyetler yapmışlardır. Bu faaliyetler bu topluluğu güçlendirmekten başka
hiçbir işe yaramamıştır. Diyalog İslam açısından fevkalade yanlış ve fevkalade
büyük bir cinayettir ki bu diyalog söylemleri içinde;
A-Kelime-i
tevhidin ilk kısmını söyleyen, ancak peygamber
efendimizin peygamberliğine inanmayan da cennete girecektir gibi safsataları
temiz müslümanların kalbine sokmuştur.
B-Sanki
Allah cennetin tapusunu onun cebine koymuş gibi “ahrette ilk şefaat edeceğim
insan Bülent Ecevit’tir” diyerek T.B.M.M de sırf başı örtülü olduğu için Merve
Kavakçı Hanımefendi için “burası devlete meydan okuma yeri değildir, derhal bu
kadına haddini bildiriniz” diyen Bülent Ecevit’e muhabbet beslemeyi bile meşru
gösterebilmiştir.
C-Bu
açılımı sırasında iktidarda bulunan TANSU ÇİLLER’in de ayağına giderek
görüşmek sureti ile İslam tarihinde bir din büyüğünün hem papaz, hem devlet "kadını" ayağına gitmesinin ilk örneğini vermiş olmakla bu büyük cürmünü de
gizleyebilmiştir.
Burada
şu hususu da söylemeden geçemeyeceğim. Muharref Tevratı kutsal kitapları kabul
eden ve dünyadaki nüfusları elli milyonu geçmeyen Museviler ve İsrail devleti
Fethullah Gülen tarafından muhatap ve meşru bir otorite olarak kabul edilmiştir.
Bu büyük bir cinayettir. Sayı itibarı
ile baksak bile Buda ve Brahmanizm nerede ise Hıristiyan ve Müslüman nüfusa
yakın bir sayıda oldukları halde İsrail ve Musevilik muhatap alınmış uzak doğu
dinleri ise göz ardı edilmiştir.
4-Diyalog
ve hoşgörü adı altında bütün İslam dışı ve karşıtı güçlerle sıkı ilişkiler
kurulmuş, İslami cemaat ve guruplara ise mesafeli durulmuştur. Özellikle gazete
ve dergi aboneliği yolu ile büyük paralar toplanmış, diğer ticari faaliyetlerle
birlikte örneğin zaman gurubu “feza gazetecilik” Türkiye’nin en büyük 500
şirketi arasına girebilmiştir. İşin en dramatik yönü şudur ki Amerika ve
Siyonizm dünyada kendi yazdığı senaryo ve projeyi uygulamaya koyarken kendi
cebinden belki kuruş harcamamış ve bu ihanetin finansmanını Müslüman Türk
insanına ödetmiştir ve halen ödetmektedir de. Bağış ve diğer ticari
faaliyetlerle büyüyen hareket milyar dolarlara hükmetmeye başlamıştır.
Dersaneler, okullar, kitapevleri, kitap, dergi ve diğer basılı eserler, gazete
ve televizyonlar derken hareket kendi içinde holdingi de aşmış bir devlet
haline gelmiştir. Örneğin Feza Gazetecilik tek başına 2010 da en büyük 500
şirket içinde 280. sırada iken 2011 de 326 sıradadır. Ama topluluk bağış
toplamaktan asla vazgeçmemiştir. Bu bağışların bir kısmı ise gönülsüz haraca
dönüşmeye başlamıştır. Ancak tabandaki tertemiz insanlar gözyaşı yanında bütün maddi varlığını da himmet toplantılarında ortaya dökmektedir. Bu hizmetin tabanındaki tertemiz insanların pek çoğu kimin neye sahip olduğu, ya da olamadığı, hareketin nereden nereye doğru
çekildiği ya da gittiği yolunda fikir yürütecek bilgi ve birikimden yoksundur.
5-Bu
topluluk kendi yayın organları bir yana örneğin Taraf Gazetesi gibi bazı yayın
organlarına da kendi bünyesinde ifade etmeyi doğru bulmadığı bazı düşünceleri
oralarda ifade etmek sureti ile adeta tetikçi kişi ve gazete kullanmak gibi
kirli yollara da başvurmaya başlamıştır. Taraf gazetesi Zaman Gazetesinin
paralel kolu halinde yayın hayatını sürdürmüştür. Ayrıca Zaman gazetesi
bünyesinde din ve milliyet bakımından Türk ve Müslüman olmayan kalemlere köşe
tahsis eden bu gazete zaman içinde değişim geçirmeye devam etmiş, mezhep ve
meşrebe uymasa da COCA COLA’nın tam sayfa reklamını yayınlamışken, 2013 kasım
ayında 10 kasım 2013 te ise KOÇ HOLDİNG’in tam sayfa “olmasaydın olmazdık”
ilanını yayınlayarak basın hayatına yeni bir çığır açmıştır.
6-Yine
Zaman Gazetesinde 12.12.2011 de Abdullah Aymaz’ın köşe yazısında başlık “kınalı
küheylanlar” dır. Bu yazının konusu; "uzakdoğuda hizmet içinde bulunan bir
delikanlı bıçaklanır ve hastaneye kaldırılır. Bu genç ameliyata alınır,
başucunda Peygamber Efendimizi görür, gözyaşı dökmektedir, Malcom X de hazırun
arasındadır ve Fethullah Gülen ise beyaz elbiselerini giymiş ameliyata
asistanlık yapmaktadır." Bu olayı Yazarlar Birliği eski başkanı Harun Tokak
“kınalı küheylanlar” kitabında anlatmaktadır. Bu kitaba önsözü ise Fethullah
Gülen yazmıştır. Kendisinin Amerika’dan tayyi mekan ederek Peygamber Efendimiz
ve beraberinde Malcom X nezaretinde ameliyat asistanlığı yapmak sureti ile keramet
atfedilen bir kitabın önsözünü Fethullah Gülen yazmaktadır. İlginçtir ki bir
arkadaşıma bahsettiğimde safiyane bir eda ile “hoca efendi kitabı okumamıştır
bile, önsöz yaz demişlerdir yazmıştır” deyivermişti. Aslında binlerce kilometre
ötelere efendimiz nezaretinde ameliyat asistanlığına giden hocaefendinin o
kitabı okumasına gerek yoktur ki, herhalde kerameti ile içindekini de bilmesi
gerekir ve böyle bir safsataya önsöz yazmamalı idi.
7-Yine
Fethullah Gülen’in kendi ağzından bir kayıttan dinledim. “Türkçe Olimpiyatlarına
Peygamber Efendimizin geldiğini görenler var” diyordu. Kendisin de görmesi icap
ederdi, çünkü Efendimizin geldiği ve şereflendirdiği bir topluluğa Fethullah
Gülen kendisi gelmemiş ise çok ayıp etmiştir Efendimize karşı. Ayrıca görenlere
göre ifade etmemesi lazım ki kerameti ile Efendimizin geldiğini görmemiş ise
eğer Efendimiz nezaretinde ameliyat asistanlığı da büyük bir safsata değil
midir? Fethullah Gülen; Ajda Pekkan’ın raksederek şarkılar söylediği bir
topluluğa Efendimizin geldiğini söylemekle Efendimize büyük bir iftira atılmıştır.
Bu safsatalar ile adeta Efendimizi dünyanın
dört bir yanında onca Müslüman kanı dökülen bölgeler var iken kendi rüyalarına
sokmayı, ya da Türkçe olimpiyatlarında bulundurmayı bir marifet saymışlardır. Ne kadar ilginçtir ki bu olayı hizmet içindeki bir dostuma anlatıp yanlış olduğunu söylediğimde "efendimiz hz.ayşe validemizi de alarak böyle bir eğlenceye gitti, buraya neden gelmesin "diyebilmiştir. Bu cevap ve tepki aslında tam bir haşhaşilik cevabı ve tepkisi değil midir? Yakında Efendimizin Hz. Ayşe validemizi de alarak olimpiyatlara geldiğini söylerler ise buna da şaşırmamak lazımdır.
8-Fethullah
Gülen vaazlarının pek çoğunda; Peygamber Efendimizi rüyasında gördüğünü, ve
Efendimizin Fethullah Gülen ile konuştuğunu ifade ile bir dünya şey uydurup
söylemektedir. Peygamber Efendimiz rüyaya girmiş ise doğru olması icap eder,
çünkü şeytan sadece Efendimizin suretinde kimsenin rüyasına giremez. Fethullah
Gülen Efendimizi rüyasında gördüğünü iddia ederek ve insanları ağlata ağlata
bir dünya yalan yanlışı insanların beyinlerine kazımaktadır. Artık nübüvvet
bitti de rüyadan talimat alan elçi dönemi mi başladı, böyle safsata olur mu? Rüya ile amel edilir mi?
9-Hiçbir
hizmet hareketi hem hakyolunda kalıp hem de bu kadar politize olamaz ve
olmamıştır. Fethullah Gülen bir kısım eski vaazlarında da verdiği taktiklere
uygun olarak devletin tüm organlarına hakim olmak sureti ile devlete sahip
olmayı hedef haline getirmiş ve kısmen bunu da başarmışken son 17 aralık
operasyonunda bu gayesi tamamen açığa çıkmıştır. Elindekilerle yetinmeyen
Fethullah Gülen bazı bakanlıklar ve MİT gibi devletin en önemli kurumlarının
kendi emrine verilmesini istemiş, devlet ise bunu kabul etmeyince de düğmeye
basarak devleti çökertmek, özellikle en büyük direnç noktası olan Başbakan’ı
devre dışı bırakmak için her türlü yasa dışı yollarla elde ettiği ve
oluşturduğu dosyalar ile İstanbul merkezli bir operasyona başlamıştır. Ve bu
operasyonun yansımaları hala sürmektedir. Ardından ancak CIA ya da MOSSAD’ın
yapmak istese de yapamayacağı bir operasyonla MIT kontrolündeki TIR aranmak
istenmiş ve Türkiye’nin uluslar arası prestijini sıfıra indirmeye yönelik bu
operasyonla Türkiye’nin ELKAİDE terör örgütü ile işbirliği içinde olduğu
izlenimi verilmeye çalışılmıştır. Bu operasyon sonuca ulaşsa idi, Türkiye
teröre destek veren ülke statüsüne alınsa idi, Birleşmiş Milletlerin müdahale
hakkı doğacaktı ve Türkiye’ye silahlı müdahale bile sözkonusu olabilirdi. Bunlar
vatana ihanete eşdeğer operasyonlardır. Yine emrindeki ve hizmetindeki kadrolar
yolu ile İstanbul ve İzmir ve doğu-güneydoğu merkezli operasyonlarla mahalli
seçim sonuçlarını etkileyebilecek bir strateji izlenmektedir. Geçmişte Bülent
Ecevit ve DSP desteklenirken bugün Mustafa Sarıgül merkezli olarak CHP
desteklenmektedir. Bu apaçık ortadadır. Herhangi bir Zaman gazetesini okuyan ya
da bir STV haber bültenini dinleyen bir aklıselimin bunu fark etmemesi mümkün
değildir. Şu an yolsuzluklar gerekçe gösterilerek asıl yapılmak istenen şey şuna benziyor ki; asırlık çınarın dalına tünemiş birkaç hırsız gösterilerek çınarın köküne dinamit konmak ya da çınar kökünden kesilmek isteniyor.
10-Artık
Fethullah Gülen’in emir ve talimatı ile yapıldığı apaçık belli olan bu 17 aralık
operasyonundan 2-3 ay kadar evvel Fetullah Gülen’in en yakınındaki kişilerin,
yakınlarındaki dost ve tanıdıklarına ve hizmet mensuplarına “2-3 ay içinde Türkiye çok büyük bir krize
girecek, sakın yatırım yapmayın” dediğini ben dahi bilmekteyim. Yine Fethullah
Gülen’in ocak-2014 ayı içinde yanına giden bir zata “bu başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, Suriye’deki Beşşar Eset’ten daha zalim ve tehlikeli bir
diktatör” dür dediğini ben dahi bilmekteyim. Bu bilgilerin bu kadar rahat yayılmasından
ve dağılmasından anlaşılan şudur ki Fethullah Gülen kendini Pensilvanya’da
garantiye almış saymakta ve Türkiye’de oluşabilecek hiçbir kaos ya da kıyımdan
kendisi etkilenmeyeceği için kendi mensupları ya da hasımları kim olursa olsun
birbirlerini kırmalarından kendine farklı bir menfaat ya da çıkar hesabı
yaptığını göstermektedir. Ayrıca hangi hak dostu o videolardaki gibi yerinden
hoplaya hoplaya böyle bir beddua faslını kendine yakıştırabilir ve Türkiye’nin
kaderi ile oynama cüretini kendinde bulabilir?
On
maddede bu yazıyı sonlandırmak istiyorum. Müslüman ya da değil kimsenin inancı
ya da hayatı ile işimiz olmaz, olamaz. Ne zamana kadar? Elbette Türk-İslam
coğrafyasıyla ilgili hain ve kalleş niyet ve emeller beslemedikleri sürece.
Niyetiniz ve emeliniz Türkiye’ye uzanıyorsa, Cumhurbaşkanına Pensilvanya
gelişli mektuplarla adeta pazarlık teklif edebilecek kadar
çirkinleşebiliyorsanız, kendinizi bir tarafa devleti diğer tarafa koyarak kendinize ayrı bir taraf ehliyeti
verebiliyorsanız, 28 şubat sürecinde cemaate arkanızı dönüp generallere biat
etmeyi bir fazilet sayabiliyorsanız, 28 şubattaki Milli Güvenlik Kurulunun
silah gösterilerek alınmış kararını İslami literatüre göre isabet ederse iki
sevap, isabet etmezse bir sevaplık bir içtihat gibi gösterebiliyorsanız, çok
yakın geçmişte zoru görünce “bütün okulların anahtarını devlete teslim ederim”
diyecek kadar teslimiyetçi iken şimdi dersaneler ile ilgili bir düzenleme
sözkonusu olunca, devlete savaş açabilecek kadar büyük bir densizliğin ötesinde
ihaneti göze alabiliyorsanız, Amerika’da kurduğunuz vakıflar ve dernekler ile
CIA ve FBI ile iç içe bir örgütlenmenin içine girebiliyorsanız, Avrupa ve
Amerika’nın özellikle yapılmasını istemediği 3.Köprü, Kanal İstanbul,
3.Havaalanı gibi büyük projelerinin karşısına topunuz ve tüfeğiniz ile
çıkabilecek kadar alçalabiliyorsanız, hatta 3.köprünün adının Yavuz Sultan Selim köprüsü olmaması
yolunda fikir beyan edebilecek kadar fikir dejenerasyonuna uğramış iseniz,
Taksim Gezi olayları nedeniyle ortaya dökülen “çapulcular için; “onlara çapulcu
demeyin, onların içinden ne civanmertler çıkar” mealinde mayasıllı sözler sarf
edebiliyor ve Koç Holdingin sponsorluğunu yaptığı Taksim-Gezi direnişine örtülü destek verebiliyorsanız, Koç Holdingi bilmediğimiz bir yolla Türkçe Olimpiyatları sponsoru ve Zaman Gazetesi reklam müşterisi ve abonesi yapabiliyorsanız, bir porno kasete kurban giden Deniz Baykal’a geçmiş olsun
diyecek kadar gündem ile ilgili ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1. ameliyatına bırakın
tayyi mekan edip girmeyi, geçmiş olsun bile demeyecek kadar politize olup kin
ve nefret dolabiliyorsanız, günü birlik konuşmalarınızda “bir dostunuzun gece
yarısı size telefon açıp şimdi önemli bir yerde olan birinin bir alüfte(fahişe)
ile buluşmaya gideceğini size haber verdiğini, sizin ise derhal bir müşterek
dostunuzu arayıp söyleyin ona, o gideceğin yere gitmesin, başı derde girebilir,
diye uyardığınızı, oraya gitse idi şimdi bu görevinde olamazdı, “bu telefon
konuşmaları sabit” diyerek te bu konuşmaların kasete alındığını ima edebilecek, şantaj ve tehdit ve diş göstermeleri yapacak cüreti ve cesareti kendinizde bulabiliyorsanız siz artık çizgiden çıktınız demektir, siz ruhunuzu
şeytana sattınız demektir, sizin sirke küpü mayalandı şarap oldu demektir.
Biliriz ki sirke temiz ise de şarap necistir. Ardınızdan giden hizmet kervanının
marabaları bu gerçekleri görüp te tövbe ederse ve sizi yolunuzda yalnız bırakır
ise kurtulacaktır. Fakat siz ahrette hem sizin yolunuzdan ayrılamayanların
vebalini hem de kendi ihanetinizin bedelini ödeyeceksiniz Fethullah Gülen
Efendi. Bunca cürümden sonra var ya sizi tövbeniz bile zor kurtarır.
Bir
Karadenizli diyordu ki; “intihar
dinimizce büyük günahtır ancak ben fetva veriyorum Fethullah Gülen intihar
ederse onun intiharı sevaptır, tövbe edip derhal intihar etsin, cezasını çekip cennete gitsin, yoksa ona çok daha kötü şeyler
yaptıracaklar”
Ne dersiniz, çok yerinde
bir tesbit değil mi?