1 Mart 2018 Perşembe

DEJENERASYON YAHUT OPORTÜNİZM



                Muhtelif fikri, siyasi, dini veya ideolojik oluşumlara karşı cepheden mücadele etmek fevkalade zordur. Ne kadar üstüne giderseniz gidin, karşınızdaki hasım olduğunuz güç o kadar kemikleşir ve sertleşir hatta radikalleşir. Bu nedenle son dönemlerde karşı çıktığınız bir güce karşı mücadelenin tarzı değişmiştir. Buna kısaca “dejenerasyon veya oportünizm denir” diyerek söze başlayalım.
                Bu dejenere olma yani yozlaşma kendiliğinden olacağı gibi -kestirmeden düşman diyelim adına- düşmanın özel bir strateji geliştirerek, sahip olunan görüş, düşünce ya da inancı amacından, aslından uzaklaştırması biçiminde de olabilir.
                Kendiliğinden olan yozlaşma insanların iç dünyaları, zaafları, nefisleri ile ilgilidir. İnsanoğlu yaratıldığı günden beri içindeki nefsine, duygu ve ihtiraslarına teslim olmaya çok meyillidir. O nedenledir ki dinimizde dahi nefis terbiyesi çok önemlidir. Buna bir kısım sosyal bilimciler otokontrol diyorlar. Otokontrole sahip olmak nefsine sahip olmanın bilimsel tarifidir diyelim. İnsanlığın en büyük problemi odur ki otokontrol yapamamaktadır veya nefsine mağlup olmuş, nefsinin esiri olmuştur. Hal böyle olunca hangi  fikre, düşünceye, inanca sahip olursa olsun nefsine esir olmuş olan insan o sahip olduğu fikri, düşünceyi veya inancı eğip bükmekte çok mahir olmaktadır. İstismar edilen ve doğru kullanılmayan her türlü fikir, düşünce, inanç veya muhtelif alet edevat bu defa sadece ve sadece insanlığın zararı için kullanılmaktadır.
                Öte yandan daha üst düzeyde bir statüko belirlemiş ve oluşturmuş güçler, özellikle toplumun ruhsal ve bedensel sağlığı için gerekli her türlü kavram ve fikri sistemi dejenere etmek, yozlaştırmak için projeler geliştirmekte, yetiştirdiği özel ajan ve elemanları ile bu yapıları dejenere etmekte ve kendisi için özellikle tehlike gördüğü kesimleri etkisizleştirme projelerini sürekli uygulamada tutmaktadır.
                Bu güçlerin farkında olmayan ve nefsine esir olmuş beyinler, nefislerini şımartan bu güçlerin kontrolüne kolayca girmekte ve içinde bulundukları toplumun ve sahip oldukları sistemin, fikrin veya inancın dejenere edilerek etkisizleştirilmesi yönünde devşirilmiş kadrolara dönüşmektedir.
                Bu yozlaşma her alanda kendini göstermektedir. Zaten yazı başlığına koyduğumuz “oportünizm” Marksist literatürden gelmiş bir kavramdır. Komünistler güya oportünizm ve pragmatizme karşı söylemler geliştirmiştir fakat ne yaparlarsa yapsınlar kitaplarında yazan ütopik sosyalizme hiçbir zaman ulaşamamışlardır. Tabii ki hedefin ve en ideal olanın ütopya olarak kalması bir avuntuya da dönüşebilmektedir. Fakat şurası bir gerçektir ki hangi fikir, düşünce ya da inanç sistemi olursa olsun ortaya koyduğu söylemin yüzde yüz uygulanabilir olması tek kelime ile ütopyadır. Mümkün değildir. Çünkü insan beşerdir ve insan büyük ölçüde nefsinin elinde oyuncak olmaya her zaman için hazırdır.
                İslam dini yalnız Allah’ın hükmettiği ile hükmedilen ve idare edilen bir dünya kurulmasını emreder. Ancak bu sadece asr’ı saadette yaşanmıştır. Dört halife dönemi dahi dört halifeden üçünün şehid edilmesi ve devamında Peygamber torunlarının dahi katledilmesi ile devam edegelmiştir.
                Türk tarihine baktığımızda da durum farklı değildir. Nefsine esir olan sultan eşleri ve evlatları ve yine nefsine esir olan sultanlar müşterek düşman yerine birbirlerini dişleye dişleye sürdürülen bir tarih yazmışlardır.
                Yeniden bugüne dönersek bütün toplumlarda anne baba, eşler, evlatlar, kardeşler ve yakın akrabalar ve hatta komşular arası ilişkiler dip yapmış durumdadır. Ailevi sorunu veya akrabalar arası mal, mülk, miras sorunu olmayan ve hatta komşudan, toplumdan ve hatta devletten şikayeti olmayan yok gibidir. Devlet dediğimiz nedir ki; bizim gibi nefsine esir olmuş egosunun rotasında giden insanların işgal ettiği masaların, mevkilerin ve makamların bütünü devleti oluşturmaktadır. O zaman dememiz gereken şudur: nefsini bilen kendini bilir. Türk milleti yeniden bir tefekkür ve nefis terbiyesi süzgecinden geçerek nefis muhasebesi yapmalıdır. Böylece otokontrol sahibi, nefsinin zincirlerini kırmış, mükemmel insan olma yolunda ilerlemek isteyen ve ilerleyen örnek ve ideal insan olmak için, özbenliğini yeniden oluşturmak zorundadır.
                Sözü fazla uzatmadan son noktamızı koyalım. Nefsimize esir ve teslim olmadan sadece layıkı ile Allah’a teslim olmayı gaye edinerek önce kendimizle, sonra ailemiz ve çevremiz ve içinde yaşadığımız toplumla ve dünyevi olarak tüm insanlarla ve uhrevi manada ise yeri, göğü ve var olan herşeyi yoktan var etmiş ve dilediği zaman yok etme gücüne sahip olan Allah’a teslim olma ve Yüce yaradanla barışık ve uyumlu yaşama inancıyla ebedi hayata göçene kadar varlığımızı sürdürmeyi en mukaddes vazife bilelim inşallah.