İnsan; en doğru tarifi ile
biyolojik ve ideolojik yapıya sahip canlı bir varlıktır. Biyolojik yapı
hayvanlarla müşterek olan yapısıdır. İdeolojik yapı ise sosyal ve siyasi fikir
ve düşünce yapısı ile dini manada imanlı olup olmamayı ifade eder. Ve biyolojik
yapı bizim irademiz dışında şekillenen bir yapı olmakla bizler ideolojik
yapımızı kendimiz veya başkalarının müdahalesi ile biçimlendirir ve
şekillendiririz.
Her
fikir sisteminin veya teorinin veya söz gelimi bir binanın veya başkaca bir
yapının temeli olması gerektiği gibi doğru bir sistematik içinde bir
sıralamayla ideolojik yapımızı biçimlendirmek zorundayız. Aksi halde hiçbir
doğru ve sağlam temeli olmayan bir bina gibi çatlaklar, yıkıntılar ve yanlışlar
içinde yaşamaya mahkum oluruz.
Dini
manada dinler tarihine baktığımızda göreceğimiz şudur ki din insanoğlu için yapısı
yaradılışı gereği zaruri vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İnsan bilinen tarihi
itibarı ile sürekli insanüstü bir güce inanmak ve teslim olmak ihtiyacı
duymuştur. Bu anlayışla, gökyüzündeki bazı gezegenler, güneş, ay veya göktanrı
veya yer tanrı, deniz tanrısı veya rüzgar, ateş gibi güçler tanrılaştırıldığı
gibi, bazı dağlar veya nehirler veya ağaçlar ve hayvanlar ve tabii ki putlar
tanrılaştırılmış ve insanlar bu sahte tanrılara tapmaya devam etmişlerdir. Bu
çok tanrılı inançlar ile birlikte tek tanrı inancının istikrarlı bir biçimde
tek kaynaktan ve yaratıcıdan gönderdiği elçi ve kitaplar vasıtası ile tek
tanrılı dinlerin sıralandığını da görürüz. Bu yaşayan tek tanrılı dinlerden öne
çıkan musevilik, hıristiyanlık ve Müslümanlık incelendiğinde görülecektir ki
her üç kutsal kitapta aynı peygamberlerin ve aynı elçilerin isimleri
zikredilmekte, aynı dinin zaman içinde dejenere olması, kitaplarının tahrif edilmesi
nedeniyle yenilendiği ve yeni elçiler ile dinin doğru biçimde tebliğ edildiği
görülmektedir. Dolayısı ile bizler son din olarak İslam dininin bir mensubu ve
İslam Peygamberi Hz.Muhammed’in ümmetiyiz. Kutsal ve hak kitabımız Kur’an-ı
Kerim’in pek çok yerinde de açıklandığı üzere insanoğlunda nankörlük esas
sadakat ise istisnadır. Dolayısı tıpkı ümmetinin Hz.Musa’ya ihanet ettiği gibi,
ilk hıristiyanların Hz.İsa’ya ihanet ettiği gibi bizim peygamberimizin de
vefatından itibaren kendisine ve ashabına ve ehli beyte ihanet eden bir
topluluk ortaya çıkmıştır. Asrı saadetteki ilk dört halifeden son üçü ve
devamında Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ve ehlibeyt ve bu arada binlerce Müslüman
yine Müslüman kılıcı ile katledilmiş, şehid edilmiş İslam tarihi kendi içinde de
maalesef kanla yazılmıştır. Bu süreçte sonraki yıllarda mezhepler ve farklı
islam anlayışları ortaya çıkmıştır. Sünnilik esas kabul edilmekle Şii
dünyasında da o kadar fazla fırka ve cemaatler oluşmuştur ki sayısı belli
değildir. Şiiliğin ülkemizdeki yansıması aleviliktir. Ancak ülkemizde bile
Aleviliğin çok farklı anlaşıldığı bir gerçektir. Aleviliği mezhep değil de
adeta ayrı bir din olarak ortaya koymak yolunda hıristiyan dünyasının da
çabaları olmuş, öte yandan “ALİSİZ ALEVİLİK” yani ateist bir düşünceyi Alevilik
içinde oturtmak için de projeler ortaya konmuştur. İşte Türk-İslam dünyasının
dini hayatına dair tablo bu durumdadır.
Bu
kısa hülasadan sonra dini düşünce yapımız ile ilgili varmamız gereken sonuç
kanaatimizce birkaç cümle ile şu olmalıdır:
-son
ilahi hak din islamdır. Ve son peygamber Hz.Muhammed’tir.
-Ben
Müslümanım diyen, Allah’a, kitabı Kur’ana ve son peygamber Hz.Muhammed’e
inanmış ve iman etmiş ve teslim olmuş her insan Müslümandır. Mutlak iman
çerçevemiz budur.
-Hangi
mezhep, fırka veya çatı altında olursa olsun yukarıdaki iki cümleyi esas kabul
etmiş bütün müslümanlar kardeştir.
-İslam
olmayan insan topluluklarının tamamı Müslümanlara emanettir ve onlar bizim
düşmanımız değil hakkı tebliğ konusunda muhatabımızdır.
-Bu
çerçevede Müslüman güçlü olmak ve gücü nisbetinde savaş dışında Hak din olan
İslamın insanlığa hitap eden buyruklarını yaşamak ve yaşatmak ile meşgul olmak,
buna engel olan ve bu yönde savaş açan bütün güçlerle de onlar vazgeçinceye
kadar savaşmaya mecburdur.
Mezhep
ve tarikatların islamın olmazsa olmaz şartı olmadıklarını kabul etmek
zorundayız. Ancak yegane doğrunun kendi yolları olduğunu ilan etmeyen,
kendileri dışındaki Müslümanları dışlamayan ve islam kardeşliği içinde yaşamayı
ve islama hizmeti gaye edinen herhangi
bir mezhep veya tarikat içinde olmak kaydıyla bir mezhep veya tarikat içinde
olmanın hiçbir zararı da yoktur. Ancak mezhebi din haline getirmek doğru
olmadığı gibi mezhepsizliği de dinsizlik olarak tanımlamak fevkalade yanlıştır.
Ve; Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözünü ve söylemini reddetmek zorundayız.
Açıkladığımız
hususlar dairesinde her Müslüman Kuran’ı doğru anlamak zorundadır. Dini ana
kaynak Kur’an’dan almak zorundadır. Üstünde şüphe olmayan hadisler de dinimizi
yaşamamız ve anlamamızda bize ikinci derecede kaynaktır. Geçmişten bugüne oluşmuş
birikimden faydalanmamız da gerekir. Bilindiği üzere İmam-ı Azam’ın üç ana
kaynağı vardır. 1-Fıkhı Ekber, 2-El müsned, 3-El İhtiyar. Bu üç eserden
birincisinde iman esaslarımız, ikincisinde İmamı Azam’ın kendine esas aldığı
hadis’i Şerifler ve üçüncüsünde de başlıca fetvaları vardır. Kur’an’ı Kerim’in
birkaç mealinden ve tefsirinden sonra başucu kitaplarımız dini hayatımız için
bu üç temel eserdir. S.Ahmet Arvasi’nin 1-İlmihal, 2-Kendini Arayan İnsan, 3-İnsan
ve insan Ötesi, 4-Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz eserleri olmak üzere dört temel kitabı ideolojik
temelimizi oluşturacak dört temel direğimizdir. Bizi dini temel konusunda
bilgilendirecek olan bu eserler başka dini hiçbir eser okumasak bile yetecek
kapasitededir.
Başta
demiştik ki insan biyolojik ve ideolojik yapıya sahip bir canlıdır. İdeolojik
yapıyı iki temel üzerine bina ediyorduk. Dini ve milli yapı. Dini temelimizi
oluşturduktan sonra milli yapımıza dönersek olmamamız gereken en güncel akım olan
sol ve sosyalizm ile ilgili birkaç temel kitap sıralayacağım. 1-En Güzel
Dünya-Jean Baby. Bu kitapta yazar Marks, Lenin ve diğer teorik sol kaynakları
esas alarak en güzel dünya modelini bir küçük kitaba sığdırmış. Ütopik
sosyalizmin yani gerçek komünizmin kitabıdır bu. Bir tenkit değildir, doğrudan
sol bir yayındır. 2-Hangi Sol-Atilla İlhan. Atilla İlhan’ın kaleminden bir sol
anlatımıdır. 3-İki Sovyet Rusya-Nadir Nadi. Cumhuriyet gazetesi başyazarının
komünizmin ilk uygulandığı yer olan Sovyet Rusya’da ağırlanması ile ilgili gezi
notlarıdır. Bu üç sol eser sol ideolojiye sahip olmamamız gerektiğini bize
solun kaleminden ve dilinden anlatacaktır.
İdeolojik
olarak olmamız gereken yer ve konum ne olmalıdır. Bu konuda okumamız gereken
çok eser sıralamayacağım. Az ve öz olmalı. Kütüphaneler dolusu kitaplar var.
Ancak temellerini belirleyemeyen, aslını ve esasını bilmeyen Necip Fazıl’ın da
dediği ve Kur’an’da da açıklandığı üzere ancak “kitap yüklü merkep” olarak
tarif edilebilir. Bu çerçevede 1-DAS, Türk Milliyetçi Toplumcu Doktrinin umumi
esasları-Mürşid Altaylı. Temel kitap budur. Milliyetçi Türkiye, Türk Birliği ve
İslam Birliği ve nihayetinde dünya devleti ideali küçük bir kitaba
sığdırılmıştır. 2-Nurettin Topçu’nun tüm eserleri. 3-Yavuz Bülent Bakiler’in
tüm eserleri özellikle “hatıralar ışığında cumhuriyet tarihi okumaları üçlü
serisi. 4-Batılılaşma ihaneti-Mehmet Doğan, 5-Dil Kültür Yabancılaşma-Mehmet
Doğan. 6-Hangi Batı-Atilla İlhan 7-İdeologya Örgüsü-Necip Fazıl Kısakürek
Yukarıda
özellikle kitap isimleri zikrederek bir şeyleri ifade etmeye çalıştık. Bu
kitapların Kuran dışında olanlarının yüzde yüz doğru olduklarını iddia
etmiyorum. Fikir ve düşünceler farklı olarak gelişebiliyor. En çarpıcı misalim
olsun. Peygamberimizin vefatından sonra iki Müslüman topluluk düşünün. Birinin
başına Hz. Ali var, diğer topluluğun içinde ise Hz. Ayşe. Neden diye sorsam
nasıl bir cevap verebilirsiniz. Tabii Muaviye ve Hz. Ali veya Yezit ile Hz.
Hüseyin sözkonusu olduğunda tereddütsüz safımız bellidir. Yezit ve Muaviye’ye karşı dururuz ancak Hz.
Ali ve Hz. Ayşe’nin farklı saflarda olması ne anlama gelmektedir? Burada Aşık
Veysel’in şu sözü akla geliyor: “koyun kurt ile gezerdi-fikir başka başka
olmasa”. Tabii fikirler başka başka olabiliyor. Bizler de Kur’an-ı Kerim’i okuyacağız,
anlayacağız ve inanacağız, devamında diğer eserler bizde bir temel oluşturacak
ve ideolojik yapımızı da iman kaynaklı temellerimizin üstüne bina edeceğiz.
Geldiğimiz
noktada insan olmak, islam olmak, bu çerçevede okumak, okuduğumuzu anlamak ve
anladığımızı yaşamak, anladığımızı ve yaşadığımızı hal ile ve söz ile tebliğ
etmek insan olmanın ve İslam olmanın gereğidir. Fakat günümüz gereksiz
bilgileri dimağına yerleştirmiş, gerekli hiç bir konuyu araştırmamış, nutuktan
bir sayfa dahi okumamış Atatürkçü, Kur’an’ı meali ile okumamış, Fatihanın dahi
manasını düşünüp tefekkür etmeyen dindar Müslüman, solu ve solculuğu ve
sosyalizmi bilme gayreti olmayan ve bu konuda gazete kültürü dışında hiçbir
eser okumamış solcu, neden, niçin, ne
için yaşadığını ve hangi değerler için ölmesi gerektiğini bilmeyen
yurtseverler, milliyetçiliğin nerede başlayıp nerede bitmesi gerektiğini
bilmeyen türlü renkte milliyetçiler, yine İslamın muhtevasına inememiş siyasal
İslamcılar ile çevrilmiştir. Din, iman, mezhep, meşrep, insan, Müslüman,
millet, milliyet konularında zihninde berrak ve aydınlık fikir ve düşünceler
olan insanların çoğalmasını diliyor ve temenni ediyorum. Dualarım milletin ve
ümmetin tez zamanda uyanması, dirilmesi, güçlenmesi, dünyanın ve insanlığın
geleceğini İman, İslam ve insan çerçevesinde yeniden nizama sokması içindir.