27 Eylül 2012 Perşembe

BALYOZ-ÜNİFORMA VE ONUR

       Balyoz adıyla bilinen davanın sonuçlanması ile kamuoyunda değişik çevrelerce türlü yorumlar yapıldı. Yargıyla ve sanıklarla ilgili olumlu olumsuz  görüşler paylaşıldı. Ortalık yavaş yavaş durulurken bu konuda kendi köşemizden ve açımızdan olay nasıl görülüyor, biz de bunu bu yazımızla paylaşmak istedik.
       Balyoz davasında sanıklar lehinde görüş açıklamayanlar genel çerçevesi ile cezanın ağır olduğu, isnat olunan suçun unsurlarıyla oluşmadığı bir teşebbüs aşamasına bile gelmediği, sanıkların her birinin şerefli ve kahraman birer insan olduğu, PKK ye karşı cansiperane mücadele ettiği, APO' yu alıp getirip içeri tıktığı gibi gerekçeler ortaya atarak sanıkların masumiyetini ortaya atmak yönünde bir dünya şeyler söylediler. Bu yazılanlardan ve söylenenlerden anlaşılan odur ki sanıkların masum olup olmadıkları esasen hiç te önemli değildir. Bu konuda görüş ifade edenlerin mantığı şu noktaya gelmiştir: "asıl suçlu bu AKP iktidarıdır, bu iktidara karşı her ne yapılırsa yapılsın meşrudur, bu iktidar döneminde AKP ye karşı olan şahsa ya da kuruma toz konduracak her şahıs ya da birim işbirlikçidir, iktidar yandaşıdır, yanlış yapmaktadır, hukuk, adalet, vicdan her ne varsa AKP ye karşı olmak için vardır"
       Bu mantık ve bu açıdan baktığınızda hiç bir çözümlemeyi doğru biçimde yapmak mümkün değildir. Balyoz sanıklarının yandaşı olan kesimin yaptığı ve çıkardığı bu yoğun gürültü arasında gerçekler kaybolup gidecek gibi görünüyorsa da milletin vicdanında hiç bir şey unutulmuyor. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren sadece bir avuç elit azınlığın kontrolünde kalmış ve bu gerçek yıllarca değişmemiştir. Bilindiği gibi Atatürk'ün sağlığında yapılan iki demokrasi denemesi iktidarın el değiştireceği korkusu ile derhal durdurulmuş, Serbest Fırka ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmış, ülke CHP nin tek parti diktasına teslim edilmiştir. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti seçimleri kazandığı halde dünyanın hiç bir yerinde uygulamasını duymadığım "açık oy, gizli tasnif" yolu ile seçimlerde oluşan millet iradesi yok sayılmış, trajikomik bir şekilde CHP diktası bir dört yıl daha sürsün diye bu demokrasi cinayeti de işlenmiştir. Fakat işte cumhuriyet tarihi önümüzdedir. Çok partili hayata geçildikten sonra kendini Atatürk'ün partisi olarak tanımlayan CHP bir kez olsun seçim kazanamamıştır. Bunun  kestirmeden açıklaması şudur. Siz ister Atatürk'ün partisi deyin  ister babatürkün partisi, bu millet çoğunluğu CHP yi asla ve asla istememektedir. Vu bu hali ile CHP iktidarı ancak ve ancak rüyasında görür.
       Cumhuriyeti biz kurduk diyen kesimin iktidar elinden alınınca CHP nin ihtilallere bel bağlamak dışında bir alternatifi kalmamış olmakla komitacılık CHP nin değişmez ve vazgeçilmez  mesleği olmuştur. 1950 de iktidarı kaybeden CHP hakim olduğu bürokrasi ve ordu ile kendi beslediği ve palazlandırdığı milletin kendisine ve değerlerine uzak sermaye ile işbirliği halinde ülkenin kaderine hakim olmayı sürdürmek istemiştir. İşte balyoz davası, bu mantıkla millet iradesinin başına bir balyoz gibi inmek için bu milletin ve bu devletin imkanları ile güç ve silah sahibi olan ordu mensuplarının oluşturduğu bir ihtilal çetesinin davasıdır. BU millet yıllarca demokrasi ile idare ediliyor diye avutulmuş bir avuç elit kadronun elinden asla ve asla kurtulamamıştır. Dengelerin değişebileceği zamanlarda ise basın ellerinde olmakla uygun kamuoyu oluşturulmuş ve milletin  ordusu kullanılarak  milletin gerçek temsilcileri iktidardan uzaklaştırılmıştır. 27 Mayıs darbesi Cumhuriyet tarihihin en kara lekesidir. CHP nin mimarlığında ve önderliğinde ihtilal yapılmış, Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun darbe karşıtı olmakla hücreye tıkılmış, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan zalimce yargılanmış ve kalleşçe idam edilmiştir. İşte bugün balyoz davası ile yargılananlar o sürecin devamını getirmek isteyen ve yine CHP nin teşvik ve yönlendirmeleri ile hareket eden milletin ordusunun üniformasının şeref ve onuruna sahip çıkmayan kadrolarıdır.  Onlar aynen Suriye'de olduğu gibi sünni çoğunluğa rağmen nusayri azınlık iktidar ise Türkiye'de dahi azınlık CHP nin yine azınlık durumunda olan alevi kesimin kontrolüne altına alınan ordunun işbirliği ile bir azınlık diktatörlüğünü kalıcı kılmak için bu faaliyetleri yapmışlardır. Ancak cumhuriyetin kuruluşu ile kurgulanan bu sürecin artık bittiği balyoz davası ve diğer davalar ile anlaşılmış olmalıdır.
        Özel kıyafetler değişik meslek guruplarında değişik amaçlar için kullanılmaktadır. Örneğin tulum işçinin iş kıyafetidir. Kendi içinde kutsaldır, alın terinin bir ifadesidir, sembolüdür. Askeri üniforma ise ayrı bir değer ifade etmektedir. Keza polis üniforması da aynı değerdedir. Resmi giyimli askeri personel birbirine selam vermek zorundadır. Üniforma askerin onurla ve gururla taşıdığı bir giysidir. Bu son balyoz davasında verilen cezaların azlığı çokluğu üzerinde durmuyorum. Asıl vahim olan nokta şurasıdır ki: onca açık seçik delile rağmen taşıdıkları üniformanın onurunu korumak bağlamında hiç bir sanıktan "evet biz ihtilal yapmayı düşündük, bu bir suçtu, ama cumhuriyet tarihinin yaşadığı süreç ve orduya yüklenen misyon ve bize dikte ettirilen ilkeler bizi bu hale getirdi ve biz millet iradesine rağmen devletin bize giydirdiği üniformayla ve elimize verdiği silahla ve emrimize verdiği mehmetçiği doğru sevk ve idare etmeyi düşünmek yerine ihtilal yapmayı ve devlete hakim olmayı düşündük, yanlış yaptık, yaptığımız onurlu bir davranış değildi" gibi bir yaklaşım yerine özürü kabahatten büyük bir pişkinlik ve terbiyesizlikle karar aşamasında sanki karar mahkeme heyeti hakkında veriliyormuş gibi "verdiğiniz karar sizin için hayırlı olsun" deme kistahlığında bulunacak kadar edep, terbiye ve onur dışı bir davranış içine girebilmişlerdir. Tablonun asıl vahim olan yanı burasıdır. Bu gerçeği görmeyen gözlere ve bu tavrı gösterebilen sanıklara yazıklar olsun. Ve Allah bu demokrasi ve millet düşmanlarına bir daha asla fırsat vermesin.           

Hiç yorum yok: