Bilindiği gibi PKK neredeyse 70 li yıllardan bu yana kurulmuş, örgütlenmiş ve bugüne kadar baskıyla, zorla ya da kandırarak dağa kaldırdığı gencecik kürt çocuklarını kızlı erkekli terörist olarak yetiştirmiş, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı güvenlik güçlerine ve sivillere karşı adeta düşman askeri gibi saldırmış ve saldırmaya devam etmektedir.
Bu ihanetin hiç bir haklı gerekçesi olamaz. Hani Atatürk dönemindeki Tunceli'deki isyana karşı yapılan aşırı güç kullanma, ya da kürtlerin bazı haklarından mahrum kalması veya Diyarbakır Cezaevinde yapılan işkenceler ya da başka şeyler hiç bir şey devlete ihanet için haklı gerekçe olamaz. Bu milletin alfabesi elinden alınmış, kılığı kıyafeti değiştirilmiş, müziği yasaklanmış, dini faaliyetler yasaklanmış, ezan türkçeye çevrilmiş ve daha bir dünya haksız uygulamalar olmuş ama bunlar asla tasvip edilmemekle birlikte demokratik biçimde dillendirilmiş ve bugünlere gelinmiştir. Kısaca Kürtlerden çok bu ülkede genel manada Türkler zulme uğramıştır.
1980 li yıllardan itibaren PKK yı besleyen ve palazlandıran devlet içinde çöreklenmiş terör sektörü görüldüğü üzere yavaş yavaş tasfiye edilmeye başlanmıştır. Geçmişte özel tim ile PKK nın çanına ot tıkanmak üzere iken orduda başlayan rahatsızlık sonunda önce özel tim elindeki silahlar alınmış ve sonrasında özel tim dağıtılmıştır. Aslında sınır ötesi operasyonlar için eğitilmiş olan ordunun iç güvenlikte başarılı olması mümkün olmadığı halde ordu komuta kademesi ülke içinde kendisi dışında silahlı güç olmasından rahatsızlık duyduğu için polisin teröre karşı eğitilmesine ve kullanılmasına karşı çıkmış ve engel olmuştur. Türk ordusu kendi içinde ise teröre karşı koyma iradesini tam olarak ortaya koyamamış, sivil ve askeri çeteleşmeler geçmişte PKK yı güçlendirmiş ve bugünlere gelinmiştir.
Şimdi APO İmralı'da hapistir. Bir kısım PKK liderleri Kandil'de bir kısmı ise özellikle Avrupa ülkelerindedir. Ve PKK nın legal uzantısı konumundaki BDP denen partinin de TBMM çatısı altında bir miktar milletvekili vardır. BDP muhatap olarak İmralı'yı veya Kandil'i göstermektedir. Kendisi PKK nın uzantısını olduğunu açıktan kabul etmese de PKK kontrolü dışında olduğunu da söyleyememektedir. BDP nin PKK nın ve KCK nın emir komutası altında bir siyasi uzantı olduğunu bilmeyen yok gibidir. Hal böyle iken PKK gibi bir örgütün her nasılsa siyasi uzantısının da meclisin çatısı altında olabildiği bir dönemde meclisin ya da sivil iktidarın meclis çatısı altındaki BDP ile görüşmesi PKK ile müzakere mahiyetinde olacağı da herkesçe bilindiği halde neden israrla OSLO görüşmelerinin başlaması ya da İmralı ile görüşmeye başlanmasına vurgu yapılmaktadır? Ve neden bazı Avrupa ülkeleri neden PKK bir terör örgütü olduğu halde bu terör örgütününü liderlerini kendi toprakları içinde barındırmaktadır? Neden onlara hamilik yaparak Türkiye Cumnhuriyeti Devleti ile yapılacak müzakerelerde gözlemci ya da ev sahibi ülke sıfatı ile bulunmayı düşünebilmektedirler? BDP T.C devletinin yasal bir partisi konumundadır. APO namlı ABDULLAH ÖCALAN T.C devletinin bir özel hapishanesinde hükümlüdür. Dolayısı ile sadece taktiksel olarak ya da istihbarat için T.C devletinin hem APO ile hem de BDP ile görüşmesinde hiç bir sıkıntı yokken buna DİPLOMATİK ve ÖZEL bir statü vererek PKK yı taraf olarak kabul etmeyi deklere edecek bir davranış içine girmenin hiç bir izah edilebilir tutarlı yanı yoktur. İmralı ile veya Kandil ile veya PKK ile diplomatik bir formatta resmi görüşmeye kalkışmak tek kelime ile İHANETTİR ve bunu yapmaya kalkışacak olan her kim olursa olsun haindir. Böyle bir seçeneği önermek bile tek başına ihanettir. PKK ile PKK sıfatı ile velev ki silah bıraksa dahi görüşülecek hiç bir şey yoktur. PKK dan sadece bu ihanetinin hesabı sorulmalıdır. Esasen PKK nın Kürt halkı için bir kurtuluş ve özgürlük mücadelesi veren bir örgüt olmadığını onun sadece Haçlı güçlerinin Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölmeyi ve eğer bölebilirse yine koparmayı başardığı parça üzerinden geride kalan anavatana yeniden saldırma misyonu içinde bir düşman örgütlenmesi olduğunu görmemek için aptal olmak lazımdır. Evet PKK nın amacı Kürt özgürlük mücadelesi değildir. PKK sadece kukla bir Kürt Devleti kurmayı ve bu devlet üzerinden yine Türkiye'ye saldırmayı ve içerdeki Kürtleri de organize ederek terör faaliyetlerini sürdürmeyi hedeflemektedir. Bugün tövbe ettim dese bile esasen bir dini ve kitabı da olmayan zerdüşt PKK nın ne tövbesi ne de pişmanlığı bir hüküm ifade etmez.
Öte yandan hatırlayacağımız gibi oğlu intihar eden BDP milletvekili intihar sonucu vefat eden oğlunun cesedi üzerinden Başbakan'a seslenerek "analar ağlamasın, bu kanı durdurursanız tarihe geçersiniz" gibi sözler sarf ederek Başbakanı akan kanı durdurmak için birşeyler yapmaya davet etmiştir. Burada kimse bu davetteki tuzağı fark etmemiştir. Eğer bu milletvekili akan kan dursun ve analar ağlamasın istiyorsa gerçekten, neden Başbakanımıza seslenmektedir. Anaları ağlatan Başbakan ya da T.C devleti midir? Bu konuda bu milletvekilinin muhatabı Başbakan değil Kandil'dir. Neden "Kandile sesleniyorum, artık devlete silah sıkmaktan vazgeçin, akan kanı durdurun, analar ağlamasın" demiyor da kalleşçe ve sinsice Başbakan'a hitap ediyor. Aslında PKK ile ve Kandil ile veya İmralı ile veya APO ile müzakere süreci olayı, onca patlayan mayın ile onlarca Mehmetçiğin kanına giren ve kalleşçe katleden PKK nın hükümete ve özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a döşediği en büyük mayındır. Bu mayın patladığında akan kan durmayacaktır. Sadece ve sadece havaya uçan ve şehadet şerbetini içen AKP iktidarı olacaktır. Tabii bunun arkasından gelebilecek ve yaşanabilecek kaos ortamında bu devlet nasıl bir zarar görür bunu tahmin bile etmek mümkün değildir.
Öte yandan hatırlayacağımız gibi oğlu intihar eden BDP milletvekili intihar sonucu vefat eden oğlunun cesedi üzerinden Başbakan'a seslenerek "analar ağlamasın, bu kanı durdurursanız tarihe geçersiniz" gibi sözler sarf ederek Başbakanı akan kanı durdurmak için birşeyler yapmaya davet etmiştir. Burada kimse bu davetteki tuzağı fark etmemiştir. Eğer bu milletvekili akan kan dursun ve analar ağlamasın istiyorsa gerçekten, neden Başbakanımıza seslenmektedir. Anaları ağlatan Başbakan ya da T.C devleti midir? Bu konuda bu milletvekilinin muhatabı Başbakan değil Kandil'dir. Neden "Kandile sesleniyorum, artık devlete silah sıkmaktan vazgeçin, akan kanı durdurun, analar ağlamasın" demiyor da kalleşçe ve sinsice Başbakan'a hitap ediyor. Aslında PKK ile ve Kandil ile veya İmralı ile veya APO ile müzakere süreci olayı, onca patlayan mayın ile onlarca Mehmetçiğin kanına giren ve kalleşçe katleden PKK nın hükümete ve özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a döşediği en büyük mayındır. Bu mayın patladığında akan kan durmayacaktır. Sadece ve sadece havaya uçan ve şehadet şerbetini içen AKP iktidarı olacaktır. Tabii bunun arkasından gelebilecek ve yaşanabilecek kaos ortamında bu devlet nasıl bir zarar görür bunu tahmin bile etmek mümkün değildir.
Bir başka açıdan bakar isek PKK ile pazarlık yapmak isteyenin İmralı'da ya da Kandilde ya da Oslo'da ne işi var?..... Gitsin Amerika'ya Amerika ile pazarlık yapsın. PKK ya bugüne kadar birinci derecede en büyük lojistik ve askeri desteği ve himayeyi veren Amerika'dır. çekiç güç döneminden beri Amerika PKK yı beslemiş ve büyütmüştür. Yani PKK konusunda yegane muhatap Amerika'dır diyebiliriz. Bu durumda bize bu çelik çomak oyununu neden oynatırlar anlamak mümkün değil. Hele hele bu oyunun ustalık döneminde olması gereken ve öyle olduğunu söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan döneminde olması bir başka felakettir. Sayın Başbakanın siyaseten bile olsa imralı veya Kandil ile diyalog ve görüşmeyi telaffuz bile etmemesi icap eder. Kaldı ki aldığı oy ve milletvekili sayısı itibarı ile BDP den daha fazla Kürt oyu almış ve daha çok sayıda Kürt milletvekili çıkarmış olmakla birinci derecede Kürt halkının yasal temsilcisi AKP olmalıdır. Ve AKP iktidarı döneminde Kürt kardeşlerimizin kimlik ve kültürel hakları ile ilgili fevkalade olumlu işler de yapmıştır. Ama PKK nın gayesi asla Kürtleri çağdaş haklara sahip kılmak ya da onları uygarlığın nimetlerinden istifade eden bir toplum haline getirmek değildir. Öyle olsaydı devletin tüm imkanlarını seferber ederek doğu ve güneydoğu bölgesine gönderdiği iş makineleri PKK tarafından yakılmazdı. Keza okullar yakılmazdı. O okullarda Kürt çocukları kürtçeyi de Türkçeyi de öğrenecek ve cehaletten kurtulacaktır. Fakat PKK nın amacı okumuş tahsil yapmış insanlara sahip olmak değil. PKK kendisine cahil köleler, mankurtlar istemektedir.
Bu ahval ve şerait içinde yapılması gereken PKK ile müzakere değildir. Acilen alınması gereken tedbirler aşağıda sıralanmıştır:
1-Masum ve devlete sadık Kürt kardeşlerimiz mağdur edilmeden PKK ile silahlı mücadele, PKK silahlı mücadele yapamayacak hale gelene ve tasfiye olana kadar en yoğun biçimde sürdürülmelidir.
2-PKK nın maddi kaynakları, kaçakçılıktan elde ettiği gelirlere ve uyuşturucu ticaretinden ve üretiminden elde ettiği gelirlere de mani olunmalıdır.
3-İdam cezası acilen geri getirilmeli ve "APO ve YARGILANIP İDAMA MAHKUM EDİLECEK OLAN TÜM PKK LILAR ASILMALIDIR".
4- Meclisteki dokunulmazlıkları kaldırılması gereken BDP milletvekillerinin derhal dokunulmazlıkları kaldırılmalı ve haklarında yargı süreci başlatılmalıdır.
5-PKK nın siyasi uzantısı olduğu apaçık ortada olan BDP ile ilgili yasal kapatma süreci başlatılmalı en azından BDP yi PKK nın uzantısı haline getirenler hakkında gerekli yasal işlemler yapılmalı ve ve partiden ihraçları temin edilip BDP'nin demokrat ve devlete bağlı Kürtlere teslim edilmesi sağlanmalıdır.
6-PKK ya arka çıkan yerli ve yabancı devletler kurum ve kuruluşlar hakkında yasal ve diplomatik etkin girişimler yapılmalıdır.
7-Yurt dışında yaşamakta olan ve PKK yöneticiliği yapan örgüt liderleri hakkında kırmızı bülten çıkarılarak yaşadıkları devletten derhal iadeleri istenmeli, iadesi mümkün olmayanlar ise uygun biçimde etkisiz hale getirilmelidir. Unutmayalım ki düne kadar Nazi avcılığı yapan ve pek çok naziyi etkisiz hale getiren ve pek çoğunu da götürüp yargılayan İsrail ayıplanmamış sadece takdir görmüştür.
8-Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Türk vatandaşı kimliği ve sıfatı ile bir ve bir arada yaşamak isteyen ve federalizm, özerklik ya da bağımsızlık gibi takıntı ve saplantıları ve talepleri olmayan Kürt aydınları ile birlikte oluşturulacak platformda Kürt kardeşlerimizin daha mutlu ve daha huzurlu yaşayabilecekleri maddi ve sosyal şartların ve hakların tartışılması ve görüşülmesi yapılmalı ve Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve bütünlüğünü bozmayacak her türlü sosyal ve insani eşit haklar Kürt kardeşlerimize de tanınmalı ve bu konuda alınabilecek tedbirler de alınmalıdır.
Başta söylediğimi sonda da söylemek istiyorum ki;
Bu ahval ve şerait içinde yapılması gereken PKK ile müzakere değildir. Acilen alınması gereken tedbirler aşağıda sıralanmıştır:
1-Masum ve devlete sadık Kürt kardeşlerimiz mağdur edilmeden PKK ile silahlı mücadele, PKK silahlı mücadele yapamayacak hale gelene ve tasfiye olana kadar en yoğun biçimde sürdürülmelidir.
2-PKK nın maddi kaynakları, kaçakçılıktan elde ettiği gelirlere ve uyuşturucu ticaretinden ve üretiminden elde ettiği gelirlere de mani olunmalıdır.
3-İdam cezası acilen geri getirilmeli ve "APO ve YARGILANIP İDAMA MAHKUM EDİLECEK OLAN TÜM PKK LILAR ASILMALIDIR".
4- Meclisteki dokunulmazlıkları kaldırılması gereken BDP milletvekillerinin derhal dokunulmazlıkları kaldırılmalı ve haklarında yargı süreci başlatılmalıdır.
5-PKK nın siyasi uzantısı olduğu apaçık ortada olan BDP ile ilgili yasal kapatma süreci başlatılmalı en azından BDP yi PKK nın uzantısı haline getirenler hakkında gerekli yasal işlemler yapılmalı ve ve partiden ihraçları temin edilip BDP'nin demokrat ve devlete bağlı Kürtlere teslim edilmesi sağlanmalıdır.
6-PKK ya arka çıkan yerli ve yabancı devletler kurum ve kuruluşlar hakkında yasal ve diplomatik etkin girişimler yapılmalıdır.
7-Yurt dışında yaşamakta olan ve PKK yöneticiliği yapan örgüt liderleri hakkında kırmızı bülten çıkarılarak yaşadıkları devletten derhal iadeleri istenmeli, iadesi mümkün olmayanlar ise uygun biçimde etkisiz hale getirilmelidir. Unutmayalım ki düne kadar Nazi avcılığı yapan ve pek çok naziyi etkisiz hale getiren ve pek çoğunu da götürüp yargılayan İsrail ayıplanmamış sadece takdir görmüştür.
8-Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Türk vatandaşı kimliği ve sıfatı ile bir ve bir arada yaşamak isteyen ve federalizm, özerklik ya da bağımsızlık gibi takıntı ve saplantıları ve talepleri olmayan Kürt aydınları ile birlikte oluşturulacak platformda Kürt kardeşlerimizin daha mutlu ve daha huzurlu yaşayabilecekleri maddi ve sosyal şartların ve hakların tartışılması ve görüşülmesi yapılmalı ve Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve bütünlüğünü bozmayacak her türlü sosyal ve insani eşit haklar Kürt kardeşlerimize de tanınmalı ve bu konuda alınabilecek tedbirler de alınmalıdır.
Başta söylediğimi sonda da söylemek istiyorum ki;
İMRALI, PKK, KANDİL VE HATTA BDP terörün durdurulması konusunda diplomatik bir taraf olarak asla muhatap alınamaz, alınmamalıdır. Bu tek kelime ile ihanettir. T.C Devletinin resmi ve diplomatik olarak böyle bir görüşme ve diyalog içine girmesini isteyenler de, bu görüşmeyi bir çözüm önerisi olarak tavsiye edenler de, (Allah muhafaza) böyle bir görüşmeye kalkışan ve yapanlar da hain ve kalleş bir tuzağa yakalanmış ve bu ihanetin içinde kalmış olur. Bu aziz millet kucağına şehid evlatlarını alırken, "vatan sağolsun, kaç evladım varsa hepsi feda olsun" demiştir. "şehid karısı elinden tuttuğu ya da karnında taşımakta olduğu henüz doğmamış bebesini kast ederek "evlatlarını da babaları gibi şehid olması için yetiştireceğim" demiştir. Otuz bin kişinin katili diye bildiğimiz ABDULLAH ÖCALAN ile bu mübarek kanların üzerinde pazarlıklar yapılır, çaylar kahveler içilir, muhabbetler edilir ise bu ancak ve ancak şehidlerimizin kanını içmek demektir ve bunun hesabını tarih ve millet huzurunda şehidlerimize ve onların sahipsiz kalmış bebelerine, eşlerine, yüreği yanan ana babalarına kimse veremez. Kİmse unutmasın. Bu millet bunun hesabını en başta iktidar partisi AKP ve lideri olmak üzere bütün sorumlulardan uygun bir dil ile sorar. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki;
"TÜRK'E KEFEN BİÇENİN
ÖLÜMÜ KORKUNÇ OLUR"
2 yorum:
http://www.halkinhabercisi.com/apo-pkkya-ofke-kustu
bunların hepsi aynı boyadan
Aşağıdaki yazı kürt siyasetçi İbrahim Güçlünün yazısınından alınmıştır. iyi değerlendirmek lazım:
müzakere sorununa gelirsek, bunun iki temel boyutu var.
Birinci temel boyut, “Devletle PKK arasında müzakere başlayabilir mi?” sorunudur.
Bu konuda Başbakan görüş açıklamasına rağmen, PKK’nın yöneticileri müzakere yapmayacaklarını, müzakerenin kendileri için zaman kaybı, bir gevşeme nedeni, hazırlıksızlık, hedeflerinden uzaklaşma olarak değerlendirmekteler. Bu görüşe bağlı olarak da, Oslo görüşmelerini de anlamsız ve ifade ettiğim kapsamda ele almakla kalmamakta, Oslo görüşmelerini bir komplo olarak değerlendirmektedirler.
PKK’nın ideologu ve “devrimci halk savaşının” mimarı, kurtarılmış bölgeler stratejisinin ustası Duran Kalkan son çatışmaları ve Oslo müzakerelerini değerlendirirken şöyle diyor: “Gelişmeler gösterdi ki, komplonun (yani Oslo müzakerelerinin) Kürtler ve PKK zihniyeti üzerinde de derin etkisi olmuş. ‘Erken iktidar hastalığı’ bu durumu yansıtıyor. Bu zihniyet nedeniyledir ki, erken siyasi çözüm olacağı sanılmış, daha sert ve uzun vadeli direnişe hazırlanılmamış. Şimdi bu zihniyet aşıldıkça, sistem ve düşman gerçeğini daha derin ve doğru anladıkça Kürtler özgürlük direnişini daha doğru ve bütünlüklü hale getiriyorlar. Mücadelelerini daha planlı ve örgütlü yürütüyorlar. Politikada daha usta, tarzda daha sonuç alıcı hale geliyorlar. Yanılgıların ve zihniyet kırılmasının aşılması Kürt gençlerini ve kadınlarını daha mücadeleci kılıyor. Kürtler bu mücadelede kararlı ve ısrarlı oldukça da kazanacakları anlaşılıyor.”
Yani Duran Kalkan’a göre PKK, Oslo Müzakereleri sırasında erken iktidar uykusuna yattı ve kaybetti. Bu nedenle müzakerelerle sorunu çözmek değil, savaşla, yani devleti yenerek çözmek gerekir, diyor. Bunun için de taraftarlarına haklı olarak uzun vadeli savaşa hazırlıklı olun diyor.
PKK böyle düşünüyorsa, PKK ile nasıl müzakere olur?
Ayrıca Öcalan’ın müzakereyi istemesi bile PKK’nın yönetimi tarafından kabul edilmeyeceğini gösteriyor.
Her ne kadar PKK merkezi doğrudan Öcalan’a karşı çıkmazsa da onun dediklerini yapmayacak konumda. Çünkü her iki tarafın bakış açılarında ve çözüm projelerinde farklılık ortaya çıkmış durumda. Ayrıca son bölge savaşından sonra da, PKK’nın üzerinde, İran ve Suriye’nin olduğu bir üst irade var. PKK’nın Kandildeki yöneticilerin bile istese, İran ve Suriye onay vermeden müzakereye, devletle masaya oturmaları olanaklı değil.
Suriye’deki iç savaşın varlığı, rejimin tehlikede olması, Türkiye’nin Suriye’deki rejimin yıkılmasında baş aktör konumunda olmasından dolayı, İran ve Suriye’nin PKK’ya savaş dışında bir seçenek sunamayacakları mutlak bir opsiyon.
Öcalan’ın istediği müzakereye oturulsa bile, gönülsüz oturulacağı, fırsat ortaya çıktığı zaman da müzakereye son verme gerekçelerinin yaratılacağı ortada.
İkinci boyut, devletin talepleri ve istekleriyle, PKK’nın talep ve istekleri arasında hiçbir yakınlık yok, büyük bir uçurum ve nitelik farkı var.
Müzakereler de, yakın taleplerin olması, onların uzlaştırılması, ortaklaştırılması söz konusu olabilir.
Devlet ve PKK’nın müzakere gerçeğinde bu yok.
Devlet, daha önceki satırlarda da belirttiğim gibi, PKK’yı silahsızlandırmak istiyor. PKK’yı tasfiye etmek istiyor. İktidara ortak yapmak istemiyor. PKK’nın egemenlik alanına izin vermiyor.
PKK ise, iktidar olmak, iktidarı paylaşmak, bir alanda kendi silahlı güçleriyle otorite olmak istiyor.
Bütün bu vakıaları ve gelişmeleri sentezleştirdiğim zaman, Devletle PKK arasında bir müzakerenin olmayacağını, olmasının olanak içinde olmadığını, olması halinde de sonuç alıcı olmayacağı sonucuna varıyorum.
Amed, 02. 10. 2012
Yorum Gönder