Nasıl ki maddenin en
küçük birimi molekül, molekülün en küçük birimi atom olup
atom dahi çekirdek ile elektronlardan ibaret olmakla çekirdek te
proton ve nötronlardan oluşmaktadır. Konumuz insan olduğunda ise
insan insanlık aleminin en küçük birimidir. Günümüz
toplumlarında insanlar aileyi aileler akraba topluluklarını,
akraba toplulukları bölge insanlarını, bölgelerin insanları
milletleri, milletler birleşerek ümmetleri, ümmetler ise birleşip
tüm insanlık alemini temsil etmektedir. Tabii ki toplum-bilim yani
sosyoloji açısından baktığımızda mezhep ve tarikatlar,
ideolojik birliktelikler, sosyal ve sportif topluluklar gibi toplum
çok farklı kategorilerde birleşme ayrılma faktörleri ile
kaynaşabilir ya da ayrışmaya gidebilir. Bu sosyolojik faktörleri
kendileri için olumlu yönde kullanabilen toplumlar daha güçlü
bağlarla birbirlerine bağlanır. Eğer bir toplumun sosyolojik
hassasiyetlerini olumsuz yönde tazyik, tahrik ve ajitasyonlarla
bozarsanız o toplumdaki ayrışma ve kopuşlar toplumun geleceğini
tehlikeye atacaktır.
Bu kısa girişten sonra
Türk Milletinin 1923 ten bu yana yaşadıklarına bakarsak
görülecektir ki istikrarsız bir süreçle cumhuriyetimizin 90 yılı
tamamlanmıştır. Geriye doğru baktığımızda ise gördüğümüz
şudur;
Ne müslümanlığımız,
mezhep, tekke, tarikat yönünden rayına oturmuş, ne laiklik-din ve
dinsizlik algısı doğru düzgün anlaşılabilmiş, ne millet
milliyet, milliyetçilik, Türkçülük ve özellikle Kürtçülük
konusunda bilimsel olarak doğru bir noktaya gelinebilmiş, ne de
ideolojik olarak sol, sağ, sosyal demokrasi, sosyalizm, faşizm,
komünizm, emperyalizm kavramları doğru bir yere oturamamıştır.
Bu paragrafta saydığım kavramlarla ve akımlarla ilgili olarak
ağzı olan konuşmuş, gerek şahsi ve özellikle subjektif fikir ve
düşünceleri, gerekse taşaronluk yaparak bir kısım yabancı
güçlerin siparişleri üzerine ürettikleri tamamen yabancı ve
akıl, mantık ve bilim dışı değerlendirmelerle toplumun zihin
kimyasını bozan bu sahte ve satılmış fikir ve bilim insanları
ile yazılı ve görsel basının satılmış patronları binlerce
yıllık geçmişten bugüne milli ve dini değer ve hedefleri ile
bugüne gelmiş bu aziz milletin, büyük Türk Milletinin en büyük
düşmanı olmuşlardır.
Kendi köşemden ve
kendi açımdan olabildiğince açık ve olabildiğince sistemli ve
yine olabildiğince kısa ana başlıklar halinde gördüklerimi ve
tesbitlerimi aşağıda sıralayacağım. Tez zamanda toplum ve
millet olarak ve bu milletin tüm aklı başında entellektüelleri
olarak başımızı iki elimiz arasına alarak düşünmemiz,
düşüncelerimizi berraklaştırmamız, kendimiz için, ailemiz
için, kapsama ve etki alanımızdaki tüm insanlar için
yapabileceğimiz herşeyin azamisini yapmamız, yapmaya gayret
etmemiz; şanlı ecdadımızdan bize intikal etmiş vicdani, dini ve
milli bir görev ve vatan borcumuzdur.
1-Eğitim ve
öğretimimiz: Eğitim ve öğretimimiz öylesine yetersiz ve
öylesine kalitesiz insanlar yetiştirmektedir ki onlarca yıldır
deneme tahtası haline gelen eğitim sistemimiz defalarca yeniden
düzenlendiği halde hala olması gereken yerde değildir. Eğitimde
esas olan insan yetiştirmektir. En acı gerçeğimiz şudur ki bu
milletin başına ne geldiyse eğitimli insanlardan gelmiştir.
Eğitilmiş insanlarımız doğru bir eğitim almadıkları için
bulundukları her yerde toplumun dirlik ve düzenliğine mesai vermek
yerine toplumu dejenere etmek ve istismar etmek için her role
soyunmuş ve ülke bugünlere gelmiştir. İlköğretimden üniversite
eğitimine kadar bütün öğrencilere eğitim verilir iken insanın
hayatı boyunca insan olarak öncelikle kendisine, ailesine, yakın
çevresine, içinde yaşadığı topluma, milletine ve ümmetine ve
nerede olursa olsun insana ve hiç bir canlıya ve sosyal ve doğal
çevreye zarar vermemeyi hayat prensibi haline getirecek bir
anlayışla yetişmesi gerekir. Böyle yetişen bir insan hiç
kimsenin hak ve hukuka tecavüz etmeyeceği gibi yaşadığı sosyal
ve doğal çevreye zarar vermeyeceği aşikardır. Burada şu örneği
vermeden geçemeyeceğim. Anadolunun en ücra köşesinden çalışma
için Avrupa'ya giden bir insanımızın Kapıkulenin öte yanındaki
kurallara uymak ile ilgili hasasiyeti ile sınır kapısından
Türkiye'ye girdikten sonra bir anda çok tehlikeli bir maganda
haline dönüşmesindeki sır üzerinde çok çok düşünmemiz
gerekmez mi?...
2-Adalet sistemimiz:
Adaletin gerçek adalet olabilmesinin olmazsa olmaz şartı
objektiflik kuralıdır. Objektif olamayan adalet adalet değildir.
Ne yazık ki ülkemizde adalet objektif olamamıştır ve bugün de
objektif değildir. Bir düşününüz: Osmanlı adalet sisteminde ve
daha öncesi islam adalet sisteminde kimse dokunulmaz değildir. Ve
padişahla sade vatandaş mahkeme huzurunda eş ve eşittir. Şimdi
böyle bir eşitlikten söz edebilir misiniz? Sıradan bir memurun
bile Devlet Memurları Kanununa göre dokunulmazlığı vardır,
suçüstü halleri hariç lüzumu muhakeme ya da meni muhakeme
kararına göre işlem yapılmaktadır. Milletvekilleri ise mutlak
dokunulmazdır. Cumhurbaşkanları ise vatana ihanet dışında
tamamen dokunulmaz ve sınırsız sorumsuzdur.
3-Dini hayatımız: Dini
hayatımız da fevkalade pejmürde ve sahipsizdir. Din olması
gereken yerde değildir. Din eğitimi konusunda çok başlılık
vardır. Dini anlayış ve idrak farklılıkları ile ilgili bir
platform ya da akademik bir merkez yoktur. Bir kör dövüşüdür
gitmektedir. Hıristiyan dünyasında katoliklerde Papalık makamı,
ortadokslarda patrikler, yahudilerde hahambaşılık gibi otoriteler
olduğu halde islamda hilafet kaldırılmış ve islam dini başsız
hale getirilmiştir. Şu anda islam dini yabancı güçlerin ajanı
şarkiyatçılar, türkiyatçılar ve oryantalistlerin at oynattığı
bir sahipsiz alan haline gelmiştir. Her ne hikmetse dinimizde ehli
sünnet dediğimiz yola her türlü muhalefet prim yaptığı halde
söz konusu olan alevilik olunca bilen bilmeyen herkes alevilikten
yana ahkam kesmeye başlamaktadır. Kimse ifade edememektedir ama
gerçek şudur ki -tertemiz alevi kardeşlerimizi tenzih ederim
ancak- İslamın ilk yıllarından bugüne Alevilik İslamın böğrüne
saplanmış bir hançerdir. Alevilik bozuk, bozulmuş bir itikadi
mezheptir. Özellikle İran aleviliğe yüzlerce yıldır kucak açmış
ise de dikkat edilirse İran'ın şimdiye kadar tarihinde ehli sünnet
müslüman devletler dışında savaş açtığı bir güç yoktur.
4-Sosyal hayatımız:
A-Sosyal ve görsel
medya merkezleri: Yazılı ve görsel basın tamamen işgal edilmiş
durumdadır. Dizilerimizin tamamı tek kelime ile topluma ahlaksızlık
ve alkolizm enjekte etmektedir. Kesinlikle iddia ediyorum ki tv
dizilerinin senaryoları tek bir merkezden gözden geçirildikten
sonra dizi çekimlerine geçilmektedir. O merkez ise Türk-İslam
düşmanı düşman beşinci kolunun kontrolündeki bir merkezdir.
Anadolu'daki pek çok yerel tv lerde hala “küçük ev” gibi batı
kültürünü ve hıristiyanlığı telkin eden diziler
yayınlanmaktadır. Anadolu'da bu tahribat devam ederken bizim yerli
dizilerimizde ise ahlaksızlık ve alkolizm ve çarpık ilişkiler
gösterile gösterile artık toplumun kanıksadığı ve infial
duymadığı rutin haller haline gelmiştir. Artık toplumda
baldızına, yengesine, üvey annesine, arkadaşının eşine,
komşusunun eşine, hatta ve hatta ensest ilişkiler bağlamında
teyzesine, halasına, amcasına dayısına, eniştesine ve her türlü
yakınına, kısaca toplumda küçük büyük demeden kadın erkeğe,
erkek kadına ve hatta kadın kadına, erkek erkeğe sadece ve sadece
cinsel tatmin aracı gibi bakar ve cinsel obje gibi görür hale
gelmiştir. Bu ahlak dışı telkinlere son vermek ve gerçekten
anayasada yazıldığı gibi aileyi korumak devletin görevi
olduğundan bazı demokratik şerhler öne sürmeden gereken
tedbirleri bir an evvel almak devlet kurumlarına düşmektedir.
B-Sosyal hayatımızda
toplumsal özgürlüklerle ilgili şerhlere ve muhalefete rağmen
değişik kurumlardaki, otellerdeki, eğlence yerlerindeki,
pavyonlardaki, ve hatta genelevlerdeki faaliyetlere sınırlamalar
getirilmeli, özellikle genelevler kadın ve insan haklarına aykırı
olmakla tamamen kapatılmalıdır. Toplumu eğitim ve terbiye
yönünden olumlu yönde etkileyebilecek vakıf, dernek, cami,
cemevi, tekke ve sair sivil toplum örgütlerinin daha etkin
olabilmesi için önlerindeki engeller ve kısıtlamalar
kaldırılmalı, toplumsal barış ve dayanışmayı güçlendirecek
yollar açılmalı ve teşvik edilmelidir.
C-Toplumun hiç bir
kesiminde ve hiç bir özel ya da resmi kurumda toplumsal barış ve
kardeşliği bozabilecek, kin, nefret ve düşmanlığı
besleyebilecek, etnik ve dini ayrımcılığı öne çıkaracak hiç
bir faaliyete izin verilmemelidir.
D-Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının ve sınırlarımız içinde yaşamakta olan her
türlü yabancı ülke vatandaşlarının MALI, CANI, ve NAMUSU
devletin kefaleti altındadır. Devlet sınırlarımız içinde
yaşayan kişilerin mal, can ve namuslarına uzanan ve tecavüz eden
her kim olursa, can alanın canını, mala tecavüz edenin (birincide
aldığı malı iade etmek şartı ile affetmek, tekerrüründe ise
islahı nefs ettiği uzman görüşleri ile sabit olana kadar devlete
ait eğitim ve ıslah kurumlarında tutulmak ve bu arada çaldığı
mal bedeli ve kendisi ile ilgili masraflar ödeninceye kadar kamu
kurumlarında çalışmak) bir daha böyle bir cürüm işleyememesi
için her türlü tedbiri almak ve ayrıca zarar görenin zayi olan
malını tazmin etmek, namusa tecavüz edenin ise (birincide çok
ağır ceza ve tedavi ile tekerrüründe cinsel iktidarını elinden
almak) bir daha kimsenin namusuna tecavüz edemeyecek hale getirmek
konusunda her türlü tedbiri alması gerekmektedir. Hangi toplumda
hangi sistemde olur ise olsun canından, malından ve namusundan emin
olamayan insanların yaşadığı bir toplum mutsuz, bedbaht ve
talihsiz bir toplumdur.
E-Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde yaşayan herkesin resmi dil Türkçeyi öğrenmek
ve konuşmak hem hakları hem de görevleridir. Ancak Türkçe
dışında dillerle birbirleri ile anlaşan vatandaşlarımızın
kullandıkları anadillerini öğretmek konusunda devlet her türlü
kolaylığı göstermek ve gerekli tedbirleri almak zorundadır.
F-Spor konusunda bir
başlık açmak lazım ki sportif faaliyetler her ne kadar devlet
denetiminde gibi görünüyorsa da kulüpler ticari şirketler haline
gelmiş amatörlük ruhu ile sportif faaliyetler yapmak diye bir şey
kalmamış, büyük para sahiplerinin kara para aklama yeri haline
gelen kulüpler adeta finanse edilen fanatik taraftar gurupları ile
tetikçi ve taşaron sokak çeteleri haline gelmiştir. Müşterek
bahis ve kumar spora bulaşmış spor adeta alkol ve uyuşturucu gibi
bir başka bela haline gelmiştir. Centilmenliği, birliği ve
kardeşliği beslemeyen ve teşvik etmeyen, tam tersine magandalığa
giydirilmiş bir kılıf haline gelen sportif faaliyetler ya ıslah
edilmeli ya da uygun bir zaman için tamamen durdurulmalı, kitle
toplu ve sağlıklı sportif faaliyetlere teşvik edilmelidir.
5-Yaşatmamız ve sahip
çıkmamız gereken değerlerimiz:
Hedef ve gayesi ve
idealleri olmayan toplumlar başka toplumlar tarafından sevk ve
idare edilmeye mahkumdur. Müslüman Türk Milletinin ise geçmişten,
tarihten bugüne sürekli hedefleri ve idealleri olmuştur.
Milletimizi hedef ve ideallerinden uzaklaştırmak isteyen düşmanları
da dün vardı, bugün de vardır. Ancak milletimizin bunların
farkında ve şuurunda olması gerekmektedir. Türk Milleti dini ve
ahlaki değerleri ile dünya tarihinin en şanlı ve şerefli
milletlerinin başında gelir. Asla esir olmamıştır, sevk ve idare
edilememiştir. Türk Milleti lider millettir. Ve Türk Milletinin
hedef, gaye ve idealleri vardır. Türk Milleti aleme nizam vermek
için yaratılmıştır. Nasıl ki Osmanlı'da nizam-ı alem ülküsü
ve kızıl elma vardı. Dün bir gayesi ve ideali olan bu şerefli
milletin bugün ilgisiz alakasız bir millet olması düşünülemez.
Türk Milleti öncelikle Anadolu ve ortadoğu coğrafyasında
müslüman Türkün mutlak hakimiyeti ve idaresini hedefler.
Devamında hedef Türk-islam coğrafyasında hakim olmaktır. Ve en
son hedef yine Müslüman Türkün kaptan köşkünde oturduğu dünya
devletini inşa etmektir. Şu anda Amerika tek devlet değilse de bir
dünya devletidir. Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu bir dünya
devleti idi. Dünya devleti ideali yahudilerde bile vardır. Tüm
dünyadaki yahudileri toplasanız bir Kıbrıs adasına sığacaktır
ama dünya devleti gibi bir idealleri vardır. Bu ideali tüm
yahudilerin kafasına nakşedebilmişlerdir.
6-Bu maddede KÜRTÇÜLÜK
ve ALEVİLİK hakkında ayrı bir fasıl açmamız gerekiyor.
ALEVİLİK: Alevilik
mezhebi ile ilgili üniversitelerde kürsüler kurulmalı ve her
türlü araştırmalar ve kamuoyunda tartışmalar yapılmalı ve
alevilik mezhebi ülkemizin pek çok yerinde olduğu gibi olması
gereken yere oturtulmalıdır. Alevi uleması diye bir ulema yoktur.
Alevi kardeşlerimiz inandıkları itikadın cahilidir. Neye nasıl
inandıklarını bilmemektedir. Alevi olmayanları Yezit gibi gören
bir zihniyetin derhal değiştirilmesi ve islah edilmesi
gerekmektedir. Alevi kardeşlerimizin şunu bilmesi lazımdır ki
yezit gibi gördükleri sünni topluluğunun çocuklarının adı
Ali'dir, Hasan'dır, Hüseyin'dir, Fatma'dır, Zeynel'dir,
Abidin'dir, siz hiç çocuklarının adını Yezit koyan bir sünni
ya da alevi gösterebilir misiniz? Ama sünniler ehli beyt sevgisi
ile yaşamakta ve ehli beyt sevgisini yaşatmaktadır. Aleviler
içinde ise Alisiz alevilik ve ateizm alevi kardeşlerimiz arasında
oluşturulmak ve hakim kılınmak istenmektedir. Alevilik mezhebi
İran'ın şii caferi mezhebinin bir şubesi değil de bir türkmen
mezhebi olarak tanzim edilmeli ve müspet bir çizgide
yaşatılmalıdır.
KÜRTÇÜLÜK: Kürt
dediğimiz bir etnik topluluk Türkiye, İran, Irak ve Suriye
ülkeleri içinde birbirinden kopuk topluluklar halinde yaşamakta ve
farklı lehçelerle ve dillerle varlığını sürdürmektedir.
Ortadoğu coğrafyası tarihten bugüne çok farklı kültürlere ve
medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Dolayısı ile tarihin hiç
bir döneminde bir devlete ve vatana sahip olmamış olan Kürtler
bugüne kadar varlıklarını sürdürmüşler ise de akraba
kavimlerle de kaynaşarak farklı ve homojen olmayan topluluklar
oluşturmuşlardır. Bu topluluk içinde kendini Türk, ya da Arap
zanneden ve Türkçe ya da Arapça konuşan topluluklar olduğu gibi
kendini Kürt zanneden ve Türkçe ya da Arapçayı unutmuş Türk ve
Kürtler de bulunmaktadır. Bunun yanında evlilikler yolu ile
Türkler ve Araplarla içiçe geçmişlerdir. Ve yaşadıkları
bölgeler de değişmiş, örneğin Kürt nüfusun büyük çoğunluğu
Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda değil de batı bölgelerinde
yaşar hale gelmiştir. Dolayısı ile daha açık söylemek gerekir
ise özellikle Türkiye sınırları içinde bir Kürdistan bölgesi
oluşturulması asla ve asla düşünülemez. Irak'ta oluşturulmuş
olan Kürdistan özerk bölgesi ise başlangıçta batılı ülkelerin
ve İsrail'in kendi politikası doğrultusunda oluşturulmak istediği
bir kukla devlet iken Türkiye'nin müdahil olması ile Türkiye'nin
himayesini tercih etme noktasında ilerlemektedir. Çünkü bütün
Kürtler bilmelidir ki kendi varlıklarını en özgür şekilde
yaşatabilecekleri ve ifade edebilecekleri bayrağın gölgesi Türk
Bayrağının gölgesidir. Kürtlerin en gerçek kardeşleri
Türklerdir. Bu tarihte de böyledir, bugün de böyle olmuştur,
gelecekte de böyle olacaktır. Cumhuriyet döneminde Kürt
kardeşlerimizin yaşadığı pek çok çileyi Türkler de
yaşamıştır. Yaşanan bu çile onlar Kürt olduğu yaşanmamıştır.
Batılı emperyalist güçler, Osmanlıdan miras gelen bütün
insanları kucaklayıcı hoşgörü ve uzlaştırıcı “yaradılmışı
severim yaradandan ötürü” zihniyetini yok etmek istedikleri için
kurdukları T.C devletini sadece ve sadece kendi insanına karşı
baskıcı ve laik totaliter bir şablonda hareket etmeye
zorlamışlardır. Bugün geldiğimiz noktada ise görüleceği üzere
o dönem hepimiz için bitmekte ve daha güzel günler bizleri
beklemektedir. Türkiye'nin sınırları içindeki bütün etnik
topluluklar kendi dillerini, kendi inançlarını ve kültürlerini
devletimizin garantisi altında yaşamaya devam edeceklerdir, tıpkı
Osmanlıda olduğu gibi. Ancak hiç bir topluluğun kendi vatanı
olduğu iddiası ile sınırlarımız içinden bir çakıl taşına
dahi sahip olması düşünülemez. Bu vatan hepimizin vatanıdır,
bu bayrak hepimizin bayrağıdır, bu marş hepimizin istiklal
marşıdır, güzel dilimiz türkçemiz hepimizin ortak anlaşma
dilidir, ancak her topluluk ayrıca kendi anadilini de öğrenmek ve
geliştirmek ve kullanmak konusunda her hakka sahiptir. Bu hakları
kullandırmak ise devletin görevidir.
7-Terk etmemiz,
vazgeçmemiz gereken saplantı ve takıntılarımız:
Hiçbir fikri ya da
akımı ya da düşünceyi yok saymamız mümkün değildir, ancak
milletimizin büyük çoğunluğunun ve aklıselimin bizi nereye
götürdüğü bellidir. Milletimiz yukarıda belirlediğimiz
ilkelerin davacısıdır, bundan hiç şüphemiz yoktur. Marjinal
kalan fikir ve düşünce akımları eğer yaşamak istiyorsa
toplumun huzurunu sabote etmeden çoğunluğun hoşgörüsüne
sığınması icap eder. Her ne sebeple olursa olsun kimsenin kimseye
hiç bir şeyi dayatması düşünülemez. Ancak cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana bu millete dayatılan ve büyük çoğunluğun
bu dayatma altında ezildiği yıllar geçmişte kalmıştır. Bu
millete cumhuriyetin kuruluşundan bu yana;
Laiklik dayatılmıştır,
Dinsizlik dayatılmıştır,
Osmanlı düşmanlığı
dayatılmıştır.
Batılı kültürel
değerler dayatılmıştır.
Sistem düşmanlık
üzerine kurulmuş ve düşmanlık üzerine yaşatılmaktadır.
Zaman zaman çok sıkı
Türkçülük dayatılmıştır.
Ve son olarak
Atatürkçülük diye olmayan bir sistem dayatılmıştır.
Yeni dönemde Türkiye
Devleti kendi öz kültürüne ve değerlerine uymayan hiç bir
sistemin elinde kendi halkına düşman ve batının değerlerine
köle bir çizgiye girmeyecektir. Osmanlının getirildiği noktanın
ve Atatürk ile başlayan yeni dönemin nasıl dayatmalarla
sürdürüldüğünün şuurunda olarak ne geçmişle ne de bugünle
kavga etmeden, Mete Handan, Alparslan'dan, Osman Gazi'den, Fatih
Sultan Mehmet Han'dan, Yavuz'dan Kanuni'den, Sultan Abdülhamit
Han'dan , Atatürk'e geçmişini inkar etmeden ve reddetmeden
geleceğe yürüyecektir. Bu çerçevede cumhuriyetin kuruluşu ile
konulmuş ipoteklerin hepsi kaldırılıp çöpe atılacaktır.
Öncelikle Anadolu coğrafyası ve hükmümüzün geçtiği tüm
dünya coğrafyasında hakka ve adalete uygun hareket etmek, daima
mazlumun yanında ve zalimin karşısında olmak Müslüman Türk'ün
değişmez karakteridir. Mazlumun hamisi ve koruyucusu, zalimin ise
amansız düşmanıdır.
Yukarıda yedi maddede
kısaca açıklamaya çalıştığımız üzere Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin dağdaki çobanından, ana sınıfına giden bebelerine,
kışladan, üniversite gençliğine, işçiden patrona, öğretmene,
din adamına, annelere, babalara kadar tüm mensuplarının aynı ruh
içinde aynı sevgi ve muhabbet içinde kimseyi ve hiç bir şeyi
kırmadan dökmeden, yakmadan, yıkmadan, kirletmeden bu devlet ve bu
millet için, milletimizin ideallerinin gerçekleşmesi için her
gayreti göstereceğine inanıyorum.