18.
yüzyıldan itibaren bir demokrasi türküsü tutturmuşuz gidiyoruz. Demokrasi
demokrasi diyerek önce Tanzimat fermanı yayınlanmış, ardından 1.meşrutiyet,
sonra 2.meşrutiyet ve sonuçta koca imparatorluğa son noktayı koymuşuz.
Açtığımız
cumhuriyet sayfasında ise ne ilk kuruluşunda ne de bugün hala tam ve gerçek
demokrasi ile tanışabildiğimizi söylemek mümkün değil. Elbette bunun hem iç hem
de dış sebepleri var. Ancak sebepler neler olursa olsun görüldüğü üzere
neticede Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlının istikrarsızlıkla geçen son 200
yılını saymazsak eğer cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ne demokrasinin yüzünü
görebildik ne de faziletlerinden asla istifade edemedik.
Bilindiği
gibi cumhuriyeti kuran meclis yani 1.meclis feshedilmiş, yerine atanmış
milletvekilleri ile yeniden oluşturulan 2.meclisten itibaren 1950 ye kadar
ülkemiz demokrasi ile tanışamamıştır. Padişahlık sona ermiş ancak memleketin
her bir yerini birden çok padişahlar sarmış ve bu aziz millet belini
doğrultamamıştır. İktidarı elinde tutanları bir yana bırakır isek devleti kuran
sanki millet iradesi değil de münhasıran ordu imiş gibi devlete sahiplenen
ordumuzun her bir generali bir padişah saltanatında yaşamaya başlamış ve
yıllarımız böyle geçmiştir. Her ne kadar 1950 de bir demokrasiye geçiş sürecine
girilmiş ise de demokrasiyi sadece kendileri için bir iktidar aracı gören
CHP+ORDU 1960 ihtilali ile iktidara kanlı biçimde el koymuş ve bu süreç
1970-1971 e kadar devam etmiştir. 1971 e kadar kendine gelmeye çalışan millet iradesi
12 mart muhtırası ile yeni bir darbe
almış, 1980 e kadar oluşturulan yeni
kaos dönemine ise 12 eylül 1980 darbesi ile son verilmiştir. Ancak yenile
yenile yenmeyi öğrenmeye çalışan bu aziz millet rahmetli Turgut Özal ile yeni
bir dönemin kapısını açmış ise de Turgut Özal yaptığı hizmetin bedelini hayatı
ile ödemiştir.
Turgut
Özal’ın tasfiyesinden sonra yaşanan süreç sonunda Türk Milleti teslim olmamış
ve bu defa iktidarı ve yetkiyi büyük bir çoğunlukla, ortalama % 50 oranındaki
oy desteği ile AKPARTİ’ye vermiştir. Geçmişin birikim ve tecrübesi ile direnen
AKPARTİ iktidarı devrim sayılabilecek karar
ve icraatlarla değişimin ve gelişimin kapılarını açmış, bir yandan da gerçek
manada demokratikleşme yolunda fevkalade önemli adımlar atılmıştır.
Ancak
hem Türkiye’de hem de bazı ülkelerde ilginç gelişmeler yaşanmaktadır. Dünya
siyasetindeki egemen güçler demokrasiyi kendi amaçları doğrultusunda
kullanacakları bir araç olarak düşündüklerinden istedikleri ülkelerde beyaz ya
da turuncu devrim adı altında muhalif halk hareketlerini organize ederek
demokratik olması gereken tepkileri isyan ve kalkışma hareketlerine
dönüştürmekte, halk çoğunluğuna dayanan iktidarları kendi çizgilerinde
olmadıkları için yıkmak ve sonrasında ya kaos oluşturmak ya da asker destekli
sivil azınlık diktalarına kapı açmaktadırlar. Mısır’da yaşanan budur,
Suriye’nin hali malumumuzdur. Bosna aynı tehlike ile karşı karşıyadır.
Ukrayna’da da aynı tehlike sözkonusudur. Venezuella, Brezilya, Afganistan,
Pakistan ve Bengaldeş te benzer tehlikelerle karşı karşıyadır. Hani var ya
yaradanın doğal afetleri olmasa batı ülkelerinde ve Amerika’da yaprak
kıpırdamamaktadır. Dilediği gelişmekte olan ülkeyi mikzerle karıştırır gibi
karıştıran beynelmilel emperyalizm kendi ülkelerinde ise kuş uçurtmamaktadır.
Bütün
bu gerçeklere rağmen bize düşen ise bellidir. Her türlü kusuru ve kabahati dış
güçlerin üstüne atarak kendimizi aklamamız mümkün değildir. Şimdilik sözü fazla
uzatmadan diyeceğim odur ki:
Ey
muhalefete mensup vatandaşlarımız, CHP liler, MHP liler, BDP liler ve
diğerleri. Lutfen şu gerçeği kabulleniniz ki demokrasi hepimiz için gereklidir.
Bu nedenle demokrasiyi bir araç gibi kullanarak vicdani ve yasal olmayan
yollarla muhaliflerinizi alaşağı etmeyi asla ve asla düşünmeyiniz. Bu yönde yapılan
tahriklere de kapılmayınız. Ve iktidar partisi AKPARTİ’ye oy veren ve verecek
olan yetkili yetkisiz vatandaşlarımız, şunu biliniz ki tıpkı geçmişte var olup
ta bugün tarih olmuş olan partiler gibi AKPARTİ dahi yakın bir gelecekte
unutulup gidebilir. Ama bu millet var olmaya devam edecektir. Milletimizin
kardeşliğine, birliğine ve bütünlüğüne zarar verecek hiçbir söylem ve
uygulamanın yanında olmayınız. Unutmayınız
ki bu gemi batarsa eğer yolcuların siyasi kimliklerine bakmayacaktır köpek
balıkları parçalayıp yutarken. Irak’taki, Suriye’deki savaşta, Mısır’daki kör dövüşünde, ve benzer ülkelerdeki
dökülen kanların rengi aynıdır. Kardeş kanıdır. Ve asıl amaçlanan Türk’ü
kuşatmak ve Türkün kanını dökmektir. Umarız ve dileriz aklı selim galip gelir
ve hazırlanmış bu hain ve kalleş tuzağa millet olarak düşmeyiz ve düşmeyeceğiz
işallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder