20 Şubat 2014 Perşembe

DEMOKRASİ Mİ? NASIL DEMOKRASİ-KİME DEMOKRASİ


            18. yüzyıldan itibaren bir demokrasi türküsü tutturmuşuz gidiyoruz. Demokrasi demokrasi diyerek önce Tanzimat fermanı yayınlanmış, ardından 1.meşrutiyet, sonra 2.meşrutiyet ve sonuçta koca imparatorluğa son noktayı koymuşuz.
            Açtığımız cumhuriyet sayfasında ise ne ilk kuruluşunda ne de bugün hala tam ve gerçek demokrasi ile tanışabildiğimizi söylemek mümkün değil. Elbette bunun hem iç hem de dış sebepleri var. Ancak sebepler neler olursa olsun görüldüğü üzere neticede Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlının istikrarsızlıkla geçen son 200 yılını saymazsak eğer cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ne demokrasinin yüzünü görebildik ne de faziletlerinden asla istifade edemedik.
            Bilindiği gibi cumhuriyeti kuran meclis yani 1.meclis feshedilmiş, yerine atanmış milletvekilleri ile yeniden oluşturulan 2.meclisten itibaren 1950 ye kadar ülkemiz demokrasi ile tanışamamıştır. Padişahlık sona ermiş ancak memleketin her bir yerini birden çok padişahlar sarmış ve bu aziz millet belini doğrultamamıştır. İktidarı elinde tutanları bir yana bırakır isek devleti kuran sanki millet iradesi değil de münhasıran ordu imiş gibi devlete sahiplenen ordumuzun her bir generali bir padişah saltanatında yaşamaya başlamış ve yıllarımız böyle geçmiştir. Her ne kadar 1950 de bir demokrasiye geçiş sürecine girilmiş ise de demokrasiyi sadece kendileri için bir iktidar aracı gören CHP+ORDU 1960 ihtilali ile iktidara kanlı biçimde el koymuş ve bu süreç 1970-1971 e kadar devam etmiştir. 1971 e kadar kendine gelmeye çalışan millet iradesi 12 mart muhtırası ile yeni  bir darbe almış,  1980 e kadar oluşturulan yeni kaos dönemine ise 12 eylül 1980 darbesi ile son verilmiştir. Ancak yenile yenile yenmeyi öğrenmeye çalışan bu aziz millet rahmetli Turgut Özal ile yeni bir dönemin kapısını açmış ise de Turgut Özal yaptığı hizmetin bedelini hayatı ile ödemiştir. 
            Turgut Özal’ın tasfiyesinden sonra yaşanan süreç sonunda Türk Milleti teslim olmamış ve bu defa iktidarı ve yetkiyi büyük bir çoğunlukla, ortalama % 50 oranındaki oy desteği ile AKPARTİ’ye vermiştir. Geçmişin birikim ve tecrübesi ile direnen AKPARTİ iktidarı devrim sayılabilecek  karar ve icraatlarla değişimin ve gelişimin kapılarını açmış, bir yandan da gerçek manada demokratikleşme yolunda fevkalade önemli adımlar atılmıştır.
            Ancak hem Türkiye’de hem de bazı ülkelerde ilginç gelişmeler yaşanmaktadır. Dünya siyasetindeki egemen güçler demokrasiyi kendi amaçları doğrultusunda kullanacakları bir araç olarak düşündüklerinden istedikleri ülkelerde beyaz ya da turuncu devrim adı altında muhalif halk hareketlerini organize ederek demokratik olması gereken tepkileri isyan ve kalkışma hareketlerine dönüştürmekte, halk çoğunluğuna dayanan iktidarları kendi çizgilerinde olmadıkları için yıkmak ve sonrasında ya kaos oluşturmak ya da asker destekli sivil azınlık diktalarına kapı açmaktadırlar. Mısır’da yaşanan budur, Suriye’nin hali malumumuzdur. Bosna aynı tehlike ile karşı karşıyadır. Ukrayna’da da aynı tehlike sözkonusudur. Venezuella, Brezilya, Afganistan, Pakistan ve Bengaldeş te benzer tehlikelerle karşı karşıyadır. Hani var ya yaradanın doğal afetleri olmasa batı ülkelerinde ve Amerika’da yaprak kıpırdamamaktadır. Dilediği gelişmekte olan ülkeyi mikzerle karıştırır gibi karıştıran beynelmilel emperyalizm kendi ülkelerinde ise kuş uçurtmamaktadır.
            Bütün bu gerçeklere rağmen bize düşen ise bellidir. Her türlü kusuru ve kabahati dış güçlerin üstüne atarak kendimizi aklamamız mümkün değildir. Şimdilik sözü fazla uzatmadan diyeceğim odur ki:

            Ey muhalefete mensup vatandaşlarımız, CHP liler, MHP liler, BDP liler ve diğerleri. Lutfen şu gerçeği kabulleniniz ki demokrasi hepimiz için gereklidir. Bu nedenle demokrasiyi bir araç gibi kullanarak vicdani ve yasal olmayan yollarla muhaliflerinizi alaşağı etmeyi asla ve asla düşünmeyiniz. Bu yönde yapılan tahriklere de kapılmayınız. Ve iktidar partisi AKPARTİ’ye oy veren ve verecek olan yetkili yetkisiz vatandaşlarımız, şunu biliniz ki tıpkı geçmişte var olup ta bugün tarih olmuş olan partiler gibi AKPARTİ dahi yakın bir gelecekte unutulup gidebilir. Ama bu millet var olmaya devam edecektir. Milletimizin kardeşliğine, birliğine ve bütünlüğüne zarar verecek hiçbir söylem ve uygulamanın yanında olmayınız.  Unutmayınız ki bu gemi batarsa eğer yolcuların siyasi kimliklerine bakmayacaktır köpek balıkları parçalayıp yutarken. Irak’taki, Suriye’deki savaşta,  Mısır’daki kör dövüşünde, ve benzer ülkelerdeki dökülen kanların rengi aynıdır. Kardeş kanıdır. Ve asıl amaçlanan Türk’ü kuşatmak ve Türkün kanını dökmektir. Umarız ve dileriz aklı selim galip gelir ve hazırlanmış bu hain ve kalleş tuzağa millet olarak düşmeyiz ve düşmeyeceğiz işallah.