26 Nisan 2016 Salı

SPOR, FUTBOL, TARAFTARLIK, FANATİKLİK VE DÜŞMANLIK, TRABZONSPOR-FENERBAHÇE SAVAŞI

         

                Uzunca bir süredir, gördüğüm ve duyduğum ve şahid olduğum her defasında beni son derece üzen, düşündüren  bir olay şudur ki futbol maçları öncesinde, sırasında ve sonrasında taraftarlar arasında meydana gelen kavgalar ve çatışmalar artık istisnai olay olmaktan çıkmış ve yaygınlaşmış bir haldedir.  Bu üzücü olaylar toplumun birlik ve bütünlüğünün tehdit eder  hale gelmiştir.
                Son olarak yine Fenerbahçe Trabzonspor  maçı sırasında meydana gelen olaylar nedeni ile maç iptal edilmiştir. Muhtemelen Trabzonspor yine hükmen mağlup ilan edilecek ve Fenerbahçe üç puanın sahibi olacaktır. Böylece artık kemikleşmiş Fenerbahçe Trabzonspor düşmanlığı daha da Trabzonluların kalplerine yerleşecektir.
                Ben ikibuçuk yıl kadar Trabzon’da kaldım.  Hangi takımı tutuyorsun diye sorduklarında  Fenerbahçeli’yim diyecek kadar  Fenerbahçeliyim. Fakat üç büyüklerden biri ile bir Anadolu takımı maç yaptığında ise Anadolu takımını tutacak kadar da üç büyükler karşısındayım. Fenerbahçenin şampiyonluğundan ise Trabzonsporun şampiyonluğunu tercih ederim.  Trabzon’da  bulunduğum dönemde yine bir maç sırasında meydana gelen olaylar nedeniyle maç tatil edildi ve Trabzonspor hükmen mağlup sayıldı ve ceza da aldı. Bir Trabzon’luya; “ne oldu şimdi iyi mi yaptınız?... Trabzonlu ya da Trabzonspor kar mı etti?... Fenerbahçe bedavadan aldı puanları gitti” dediğimde o şahıs hiç düşünmeden o yöresel ve hoş şive ile diyordu ki hiddet ve nefret ile; “az bile yaptuk, az bile yaptuk” . mantık bu olunca diyecek fazla bir şey kalmıyor.  Gördük ki son olayda da tahliye olan saldırgan delikanlı çıkarken  “helal olsun” tezahüratları arasında adliyeyi terk etti. Bir yakını ise “haklı” diyordu tek kelime ile. Fenerbahçe otobüsüne yapılan saldırı sırasında da Trabzon’da idim.  “Yahu tamam anladık, düşmansınız ama domdom kurşunu atacak kadar mı düşmansınız” dediğimde de sözlerimin muhatabı kişinin nerede ise o saldırıyı yapan kişi olabileceğinden şüphe ettim. O kadar kin ve öfke dolu idi ki tavrından ve duruşundan ürktüğümü söyleyebilirim.
                Trabzon’da aldığım arabamın plakası 61. İstanbul’da yaşıyorum, bir dönem de olsa Trabzon’da yaşadığım ve Trabzon’un plakasını taşıdığım için ayrıca gurur duyuyorum. Ama aklıma şöyle bir şey geliyor. 61  Trabzon plakalı otomobilimi Kadıköy’de Fenerbahçe stadı civarına park etsem bir Fenerbahçeli olarak benim ya da arabamın başına neler gelebileceğini düşünmek bile istemiyorum. Şimdiye kadar olmadı fakat bu hiçbir zaman olmayacağı anlamına gelmez. Yani ben İstanbul’da yaşayan bir Fenerbahçeli olarak 61 plakalı bir otomobile sahip olduğum için ben ve otomobilim her an için Fenerbahçeli fanatiklerin saldırı tehdidi altındadır. Oysa ki ben 61 plakamı da seviyorum, taşımak istiyorum  ve ben Fenerbahçeli’yim ve ben ayrıca Trabzon’u ve Trabzonsporu da, Trabzonluyu da seviyorum. Şimdi söyleyin bakalım benim halim ne olur? Sanki ayrı ülkelerin vatandaşı gibi oluveriyoruz farklı spor kulübü taraftarı olunca. İki köy takımı futbol maçı yapacak maç için bir araya gelen iki komşu köy halkı birbirine giriyor. İki kasaba takımı maç yapıyor, maç sırasında veya öncesinde veya sonrasında yine iki kasaba halkı birbirine giriyor. Sanki adamlar maça değil de o köyü ya da kasabayı ya da şehri fethetmeye gidiyorlar. Ne kadar yanlış ve ne kadar ilkel bir düşünce, ne kadar  yobaz bir anlayış.
                Bu dramatik hal karşısında devlet yetkililerine, kulüp yetkililerine, futbolculara, taraftarlara ve vicdanı satılık hakemlere bir de kamuoyu oluşturan basına söyleyecek birkaç kelamım vardır.
                Ey devlet yetkilileri; lutfen kronikleşen düşmanlıkların önlenmesi  ve unutulması ve telafisi için öncelikle aralarında çok açık husumet olan takımlar arasında yapılan  futbol karşılaşmasında olaylar çıktığında  iki takımdan birine saha cezası ya da hükmen mağlubiyet vermek gibi cezalar yerine her iki takımın en azından birer ya da ikişer puanını silmek gibi cezalar veriniz ki hiçbir takım idarecisi ya da taraftarı ya da futbolcusu kin ve nefret söylemleri ile ve davranışları ile hareket etmesin. İkinci olarak sporun düşmanlığı değil kardeşliği artırması gerektiği yolunda bilgilendirici eğitici programlar yaygınlaştırılmalıdır.
                Ey futbolcular; lutfen sahada düşmana saldırıyor gibi karşı takım futbolcularına saldırmayınız. Centilmen olunuz, efendi olunuz ve rakip futbolcuların önünde kendi taraftarınıza karşı perde ve kalkan olunuz. Unutmayınız geçiminizi futboldan sağlıyorsunuz, ne rakibinizin ne kendi futbol hayatınızı riske etmeyiniz, bitirmeyiniz.
                Ey taraftarlar; şunu biliniz ki altı üstü bir spor karşılaşmasıdır olan. Ne bir köyü kasabayı ya da şehri fethetmeye gidiyorsunuz, ne de bir rakip takımı ve taraftarlarını meydan savaşında imha etmeye. Rakip takım oyuncuları ve taraftarları içinde hemşerileriniz ve hatta akrabalarınız bile olabilir. En azından onlar aynı soydan, aynı dinden sizin özkardeşlerinizdir. Aynı devletin vatandaşısınız. Bunu asla unutmayınız.
                Ey kulüp idarecileri; sizler de lutfen rakip kulüp idareci, futbolcu ve taraftarlarını ermeni ya da Rus gibi ezeli düşman gibi görmeyiniz. Spor karşılaşmalarında elbette sadece bir kazanan bir kaybeden olacaktır. Her ne pahasına olursa olsun kazanmak için centilmenlik dışı sert ve kırıcı oyuna zorlamayın futbolcularınızı. Ve lutfen hakem ayarlama, satın alma veya şike için futbolcu satın alma gibi ahlak dışı yollara tevessül etmeyiniz. Spor, ilgililerini centilmen ve ahlak sahibi yapamıyorsa hiçbir işe yaramayan hatta zararlı bir şeydir. 
                Ve ey hakemler; lutfen satılmayacak kadar ahlaklı, taraf tutmayacak kadar onurlu, kin ve nefreti körüklemeyecek ve beslemeyecek kadar hoşgörülü olunuz. Ya da bu hakemlik işini bırakınız. Sizden tempo halinde “i.ne hakem” dendiği gibi olmamanızı istiyoruz. Maçları hoşgörü ile sabırla, gülerek ve tebessüm saçarak yönetin lutfen, saha ortasında nazi lideri gibi sert despotik duruşlar göstermeyiniz.
                Ve, ve ey basın mensupları; olaylar karşısında lütfen taraf olmayınız ve hiçbir spor kulübü, futbolcusu ya da taraftarı ya da hakemlerin ne avukatı ne de dostu düşmanı değilsiniz. Bu olmaması gereken düşmanlık karşısında lutfen taraf olmayınız ve düşmanlıkları bitirmek için elinizden gelen gayreti gösteriniz. Satılık ve kiralık kalem olmayınız ve sizler de vicdanınızı kiraya vermeyiniz.
                Son cümlede diyorum ki her şeye rağmen kin ve nefret söylemlerini beslediği ve bitirmek için hiçbir gayret göstermediği açıkça görülen spor kulüplerinin faaliyetlerine ortalama bir sezon resmi müsabaka yapmama veya bir alt lige düşme cezası verilmelidir. Kardeşlik yerine düşmanlığı besleyen ve artık sektörel bir yapıya dönüşen ve borsada bile hisseleri  işlem gören kulüpler şunu bilmelidir ki akıllarını başlarına almazlar ise lig dışı kaldıklarında veya müsabaka yapamaz hale geldiklerinde borsada ve halkın gözünde ne hale geleceklerini kendileri  çok iyi düşünmeli ve ona göre bir spor politikası izlemelidirler.
                (bu arada 61 plakalı otomobilim ile İstanbul’da ne yapacağıma hala karar verebilmiş değilim!) 

Hiç yorum yok: