Uzunca bir süredir, gördüğüm ve
duyduğum ve şahid olduğum her defasında beni son derece üzen, düşündüren bir olay şudur ki futbol maçları öncesinde,
sırasında ve sonrasında taraftarlar arasında meydana gelen kavgalar ve
çatışmalar artık istisnai olay olmaktan çıkmış ve yaygınlaşmış bir haldedir. Bu üzücü olaylar toplumun birlik ve
bütünlüğünün tehdit eder hale gelmiştir.
Son olarak yine Fenerbahçe
Trabzonspor maçı sırasında meydana gelen
olaylar nedeni ile maç iptal edilmiştir. Muhtemelen Trabzonspor yine hükmen
mağlup ilan edilecek ve Fenerbahçe üç puanın sahibi olacaktır. Böylece artık
kemikleşmiş Fenerbahçe Trabzonspor düşmanlığı daha da Trabzonluların kalplerine
yerleşecektir.
Ben ikibuçuk yıl kadar
Trabzon’da kaldım. Hangi takımı
tutuyorsun diye sorduklarında
Fenerbahçeli’yim diyecek kadar
Fenerbahçeliyim. Fakat üç büyüklerden biri ile bir Anadolu takımı maç
yaptığında ise Anadolu takımını tutacak kadar da üç büyükler karşısındayım.
Fenerbahçenin şampiyonluğundan ise Trabzonsporun şampiyonluğunu tercih ederim. Trabzon’da bulunduğum dönemde yine bir maç sırasında
meydana gelen olaylar nedeniyle maç tatil edildi ve Trabzonspor hükmen mağlup
sayıldı ve ceza da aldı. Bir Trabzon’luya; “ne oldu şimdi iyi mi yaptınız?...
Trabzonlu ya da Trabzonspor kar mı etti?... Fenerbahçe bedavadan aldı puanları
gitti” dediğimde o şahıs hiç düşünmeden o yöresel ve hoş şive ile diyordu ki
hiddet ve nefret ile; “az bile yaptuk, az bile yaptuk” . mantık bu olunca
diyecek fazla bir şey kalmıyor. Gördük
ki son olayda da tahliye olan saldırgan delikanlı çıkarken “helal olsun” tezahüratları arasında adliyeyi
terk etti. Bir yakını ise “haklı” diyordu tek kelime ile. Fenerbahçe otobüsüne
yapılan saldırı sırasında da Trabzon’da idim.
“Yahu tamam anladık, düşmansınız ama domdom kurşunu atacak kadar mı
düşmansınız” dediğimde de sözlerimin muhatabı kişinin nerede ise o saldırıyı yapan
kişi olabileceğinden şüphe ettim. O kadar kin ve öfke dolu idi ki tavrından ve
duruşundan ürktüğümü söyleyebilirim.
Trabzon’da aldığım arabamın
plakası 61. İstanbul’da yaşıyorum, bir dönem de olsa Trabzon’da yaşadığım ve Trabzon’un
plakasını taşıdığım için ayrıca gurur duyuyorum. Ama aklıma şöyle bir şey
geliyor. 61 Trabzon plakalı otomobilimi
Kadıköy’de Fenerbahçe stadı civarına park etsem bir Fenerbahçeli olarak benim
ya da arabamın başına neler gelebileceğini düşünmek bile istemiyorum. Şimdiye
kadar olmadı fakat bu hiçbir zaman olmayacağı anlamına gelmez. Yani ben
İstanbul’da yaşayan bir Fenerbahçeli olarak 61 plakalı bir otomobile sahip
olduğum için ben ve otomobilim her an için Fenerbahçeli fanatiklerin saldırı
tehdidi altındadır. Oysa ki ben 61 plakamı da seviyorum, taşımak istiyorum ve ben Fenerbahçeli’yim
ve ben ayrıca Trabzon’u ve Trabzonsporu da, Trabzonluyu da seviyorum. Şimdi
söyleyin bakalım benim halim ne olur? Sanki ayrı ülkelerin vatandaşı gibi
oluveriyoruz farklı spor kulübü taraftarı olunca. İki köy takımı futbol maçı
yapacak maç için bir araya gelen iki komşu köy halkı birbirine giriyor. İki
kasaba takımı maç yapıyor, maç sırasında veya öncesinde veya sonrasında yine
iki kasaba halkı birbirine giriyor. Sanki adamlar maça değil de o köyü ya da
kasabayı ya da şehri fethetmeye gidiyorlar. Ne kadar yanlış ve ne kadar ilkel
bir düşünce, ne kadar yobaz bir anlayış.
Bu dramatik hal karşısında
devlet yetkililerine, kulüp yetkililerine, futbolculara, taraftarlara ve
vicdanı satılık hakemlere bir de kamuoyu oluşturan basına söyleyecek birkaç
kelamım vardır.
Ey devlet yetkilileri; lutfen
kronikleşen düşmanlıkların önlenmesi ve
unutulması ve telafisi için öncelikle aralarında çok açık husumet olan takımlar
arasında yapılan futbol karşılaşmasında
olaylar çıktığında iki takımdan birine
saha cezası ya da hükmen mağlubiyet vermek gibi cezalar yerine her iki takımın
en azından birer ya da ikişer puanını silmek gibi cezalar veriniz ki hiçbir takım idarecisi
ya da taraftarı ya da futbolcusu kin ve nefret söylemleri ile ve davranışları
ile hareket etmesin. İkinci olarak sporun düşmanlığı değil kardeşliği artırması
gerektiği yolunda bilgilendirici eğitici programlar yaygınlaştırılmalıdır.
Ey futbolcular; lutfen sahada
düşmana saldırıyor gibi karşı takım futbolcularına saldırmayınız. Centilmen olunuz,
efendi olunuz ve rakip futbolcuların önünde kendi taraftarınıza karşı perde ve
kalkan olunuz. Unutmayınız geçiminizi futboldan sağlıyorsunuz, ne rakibinizin ne kendi futbol
hayatınızı riske etmeyiniz, bitirmeyiniz.
Ey taraftarlar; şunu biliniz ki
altı üstü bir spor karşılaşmasıdır olan. Ne bir köyü kasabayı ya da şehri
fethetmeye gidiyorsunuz, ne de bir rakip takımı ve taraftarlarını meydan
savaşında imha etmeye. Rakip takım oyuncuları ve taraftarları içinde
hemşerileriniz ve hatta akrabalarınız bile olabilir. En azından onlar aynı
soydan, aynı dinden sizin özkardeşlerinizdir. Aynı devletin vatandaşısınız.
Bunu asla unutmayınız.
Ey kulüp idarecileri; sizler de
lutfen rakip kulüp idareci, futbolcu ve taraftarlarını ermeni ya da Rus gibi
ezeli düşman gibi görmeyiniz. Spor karşılaşmalarında elbette sadece bir kazanan
bir kaybeden olacaktır. Her ne pahasına olursa olsun kazanmak için centilmenlik
dışı sert ve kırıcı oyuna zorlamayın futbolcularınızı. Ve lutfen hakem ayarlama, satın alma veya şike için futbolcu satın alma gibi ahlak dışı yollara tevessül
etmeyiniz. Spor, ilgililerini centilmen ve ahlak sahibi yapamıyorsa hiçbir işe
yaramayan hatta zararlı bir şeydir.
Ve ey hakemler; lutfen
satılmayacak kadar ahlaklı, taraf tutmayacak kadar onurlu, kin ve nefreti
körüklemeyecek ve beslemeyecek kadar hoşgörülü olunuz. Ya da bu hakemlik işini
bırakınız. Sizden tempo halinde “i.ne hakem” dendiği gibi olmamanızı istiyoruz.
Maçları hoşgörü ile sabırla, gülerek ve tebessüm saçarak yönetin lutfen, saha
ortasında nazi lideri gibi sert despotik duruşlar göstermeyiniz.
Ve, ve ey basın mensupları; olaylar
karşısında lütfen taraf olmayınız ve hiçbir spor kulübü, futbolcusu ya da taraftarı
ya da hakemlerin ne avukatı ne de dostu düşmanı değilsiniz. Bu olmaması gereken
düşmanlık karşısında lutfen taraf olmayınız ve düşmanlıkları bitirmek için
elinizden gelen gayreti gösteriniz. Satılık ve kiralık kalem olmayınız ve
sizler de vicdanınızı kiraya vermeyiniz.
Son cümlede diyorum ki her şeye
rağmen kin ve nefret söylemlerini beslediği ve bitirmek için hiçbir gayret
göstermediği açıkça görülen spor kulüplerinin faaliyetlerine ortalama bir sezon
resmi müsabaka yapmama veya bir alt lige düşme cezası verilmelidir. Kardeşlik
yerine düşmanlığı besleyen ve artık sektörel bir yapıya dönüşen ve borsada bile
hisseleri işlem gören kulüpler şunu
bilmelidir ki akıllarını başlarına almazlar ise lig dışı kaldıklarında veya
müsabaka yapamaz hale geldiklerinde borsada ve halkın gözünde ne hale
geleceklerini kendileri çok iyi
düşünmeli ve ona göre bir spor politikası izlemelidirler.
(bu arada 61 plakalı otomobilim
ile İstanbul’da ne yapacağıma hala karar verebilmiş değilim!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder