Çok
kritik bir dönemden geçiyoruz. Taşlar yerinden oynuyor, Türkiye son yirmi yılda
çok büyük bir değişim yaşadı. Bu değişime ayak uydurabilmek kolay değil. Ancak
Türkiye’deki bu çok radikal denebilecek değişim ve gelişme dünyadaki küresel ve
egemen güçlerin dikkatinden kaçmıyor. Dünyadaki gelişme ve değişmeleri büyük
ölçekte ele alan ve planlayan ve kurgulayan emperyalizm Türkiye’de yaşananları
ise takipte zorlanıyor ve çok sıra dışı tepkiler vermeye devam ediyor.
Cumhuriyetin kuruluşunda
Osmanlının zalimce, kalleşçe ve hunharca tasfiyesinden sonra sanki bir bağımsız
bir devlet kurmuşuz gibi bir sihirli ilüzyon altında elimize verdikleri
Türkiye Cumhuriyetinin,Osmanlı İmparatorluğunun tersine, elindeki hilafet ve
saltanat ta alınmak suretiyle İngilizlerin kurdukları Irak, Suriye, Ürdün,
Libya, Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Arap Emirlikleri gibi kukla bir sömürge valiliği olduğunu hala
anlayamamış olanlarımız var. Evet Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, emperyalist batının kurulan
sömürge Cumhuriyetinin ve rejimin
sigortası olarak tesis ettikleri güçler içinde olan ordu, yargı, basın,
sermaye ve bürokrasinin başına cumhuriyeti kuran parti CHP yi de teknik
direktör olarak atayarak coğrafyamızı bize ve bıraktıkları danışmanları eline
terk edip gittiler. Millet iradesinin 1950 deki tercihi 1960 ta susturuldu.
1971 de yeniden ince ayar yapıldı ve 1980 de yeniden cumhuriyet kuruluş
ayarları ile formatlandı. Ancak artık dikiş tutmuyordu. Ama Türk- İslam Ülküsü
diye ortaya çıkan ülkücüler tengrici, cumhuriyetçi ve Atatürkçü ve hatta laik
Kemalist aşı ile dejenere edildi. Emperyalist batının kontrolü altında bulunan
derin devletin provake etmesi ile ülkücülerin devletçiliği istismar edilerek
ülkücü hareket önce Bülent Ecevit’in kucağına oturtuldu. Ve bu alışkanlık
yaptığı için kucaktan kucağa gezen bir yosmaya dönen hareketin şu anda FETÖ’nün
mü HDP nin mi CHP nin mi Doğu Perinçek in mi kucağında olduğu tam olarak belli
değildir.
Devletimiz ise hatası ve
sevapları ile Adnan Menderes’ten sonra Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş ve
Turgut Özal’ın hazırlamış olduğu alt yapı üstüne bütün kurumları ve refleksleri
ile son AK Parti iktidarında ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
liderliğinde emperyalist batının tüm oyun ve tezgahlarına karşı tam bağımsız
Türkiye’yi inşa yolunda kararlı adımlarla yürümektedir. Emperyalist güçler bu yürüyüşü durdurabilmek
için türlü provakasyon ve ajitasyonlarından geri durmamaktadır. Milletin
dinamik güçleri Ülkücü hareket ve İslami akımlar amacından saptırılarak
içlerine yerleştirilen ajanlar vasıtası ile bir siyasi partiye ya da kişiye
karşı muhalefet ediliyormuş zannı verilerek devlete karşı oluşturulan cephede
yer alması temin edilmek istenmektedir. Ülkücüler Kemalizm, Atatürkçülük ve
cumhuriyetçilik ve laiklik kavramları ile ajite edilirken İslami gurup ve
cemaatler ise sahte ve ajan şeyhler elinde sevk ve idare edilerek küçük
cemaatler, başlarındaki ajan ve sahte şeyhlerle aynı yöne kanalize edilmeye
devam olunmaktadır. Bu nedenle Tüm Türk milliyetçileri, Ülkücüler ve farklı
cemaat mensupları ferdi akıl ve iradelerini kullanıp kendilerini, cemaatlerini
ve tabi oldukları kişileri sorgulayarak istikametlerini düzeltmelidir.
Bu çerçevede oynanan oyunun
farkına varan Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP devletin yanında olmak kaygusu
ile AK parti iktidarı yanındadır. Hepsi bundan ibarettir. Ancak son
referandumdaki yüzde bir buçuk olan farkın kapatılmasının fevkalade kolay olduğu
düşüncesi ile geçmişte;
1-MHP
liderliğine oynarken CHP den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı
olabilen MANSUR YAVAŞ,
2-Devlet
Bahçeli’nin CIA ajanıdır dediği ve
yıllarca nasıl finanse edildiği belli olmayan bir vakfın başındaki ÜMİT ÖZDAĞ,
3-Bayındırlık
Bakanı olduğu dönemdeki
yolsuzluklarından vicdanlarda aklanamamış, Trabzon gibi kendi
muhafazakar şehrinde bile seçilemeyen
KORAY AYDIN,
4-ANAP,
DYP, AKPARTİ MHP olmak üzere girmediği kapı, sürülmediği boya kalmayan, onbeş
temmuz başarılı olsa idi muhtemel gölge başbakan fetö desteğindeki MERAL
AKŞENER
Ve
bugüne kadar dejenere edilmiş, ajite ve edilmiş, provake edilmiş, münhasıran
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ve DEVLET BAHÇELİ
düşmanlığı üzerine ince ayar yapılmış bir avuç ülkücü ile yeni bir parti
kuruluşu ile 2019 da mevcut iktidar ve milli iradenin tasfiyesi ve rejimin
yeniden 1923 fabrika ayarlarına formatlanması için harekete geçildiği
görülmektedir. Nihai hedef 2019 dur.
Bu tablo karşısında her ne
pahasına olursa olsun 2019 seçimlerinde önce cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci
tura bırakmak ve ikinci turda AKPARTİ+MHP karşısında olan CHP, HDP, ve ajite
edilmiş diğer milliyetçi ve İslami küçük gurupları toparlamak ta yetmediğinden
MHP küskünlerini yeni bir çatı altında toplayıp % 51 çoğunluğa ulaşıp dış
güçler ve FETÖ kontrolündeki muhalefete iktidar şansı verilmek istenmektedir. Bu senaryo içinde bir küçük figür ya da aktör
olmak isteyenleri meydanlarda görüyoruz. Ve manzarayı üzüntü ile izliyoruz. Dış
güçler ya da içerideki işbirlikçileri ne hesap yaparsa yapsın Türkiye’nin
kaderini falanlar filanlar belirlemeyecektir. Türkiye’nin kaderi sadece ve
sadece yaradanın elindedir. Ancak bu kader savaşında kim hangi safta yerini
almışsa o safta olmanın hesabını hem millete, hem ümmete hem devlete hem de
Allah’a verecektir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti
Devleti dört yandan kuşatma altındadır. Muhteşem Osmanlı İmparatorluğunu
içimizdeki hainleri de saflarına çekerek haince ve kalleşçe parçalayıp tasfiye
edip Osmanlı Coğrafyasında sayısız kukla sömürge devleti kuranlar bugün Türkiye’nin
Osmanlı mirasında yeniden etkin ve egemen olmasını asla istemedikleri gibi bu
coğrafyada yine, yeniden keyiflerince at oynatmak ve ortadoğu’dan Asyaya Afrika’ya
kadar tüm mazlum halkları ezmeye ve sömürmeye ve onların kaderi üzerinde
zalimce egemen olmaya devam edebilmek için bu sürece karşı çıkan Türkiye’yi, “dünya
beşten büyüktür” diyen Türkiye’yi,
Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyine hakim olan beş daimi üyeye
başkaldıran Türkiye’yi saf dışı etmek, Anadolu coğrafyasına hapsetmek, yeniden
kukla hale getirmek ve hatta Müslüman Araplarla tarih, kültür ve din birliği
olduğu için, Türkiyeyi hem bölmek hem de kuzey doğusunda Ermenistan, doğusunda
şii İran, güneyinde ise yıllardır kendi
emellerine göre ince ayar yapıp yetiştirdikleri Kürtlere kurduracakları
Kürdistan ile kuşatmak ve boğmak istiyorlar. Türkiye’de istedikleri ve bekledikleri ise şudur; önlerinde ceket ilikleyecek, Vatikan’da
papanın elini, İngiltere’de kraliçenin eteğini öpecek yöneticiler istiyorlar
Türkiye’de. İşte bu nedenlerle mazlum
halkların feryadını duymayanlar sağır, bu tabloyu görmeyenler ise kördür. Bütün
bunları göre göre statükoya teslim olmayı tercih edenler ise şüphesiz
işbirlikçi, satılmış haindir. Yazıklar olsun
onlara, yazıklar olsun.