25 Ağustos 2017 Cuma

ALGI YÖNETİMİ, KİRLİ-PSİKOLOJİK SAVAŞ GÖLGESİNDE ÜLKÜCÜLER, İSLAMCILAR VE TÜRKİYE

               Çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Taşlar yerinden oynuyor, Türkiye son yirmi yılda çok büyük bir değişim yaşadı. Bu değişime ayak uydurabilmek kolay değil. Ancak Türkiye’deki bu çok radikal denebilecek değişim ve gelişme dünyadaki küresel ve egemen güçlerin dikkatinden kaçmıyor. Dünyadaki gelişme ve değişmeleri büyük ölçekte ele alan ve planlayan ve kurgulayan emperyalizm Türkiye’de yaşananları ise takipte zorlanıyor ve çok sıra dışı tepkiler vermeye devam ediyor.
                Cumhuriyetin kuruluşunda Osmanlının zalimce, kalleşçe ve hunharca tasfiyesinden sonra sanki bir bağımsız bir devlet kurmuşuz gibi bir sihirli ilüzyon altında elimize verdikleri Türkiye Cumhuriyetinin,Osmanlı İmparatorluğunun tersine, elindeki hilafet ve saltanat ta alınmak suretiyle İngilizlerin kurdukları Irak, Suriye, Ürdün, Libya, Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Arap Emirlikleri gibi  kukla bir sömürge valiliği olduğunu hala anlayamamış olanlarımız var. Evet Türkiye Cumhuriyeti  kurulduğunda, emperyalist batının kurulan sömürge Cumhuriyetinin ve rejimin  sigortası olarak tesis ettikleri güçler içinde olan ordu, yargı, basın, sermaye ve bürokrasinin başına cumhuriyeti kuran parti CHP yi de teknik direktör olarak atayarak coğrafyamızı bize ve bıraktıkları danışmanları eline terk edip gittiler. Millet iradesinin 1950 deki tercihi 1960 ta susturuldu. 1971 de yeniden ince ayar yapıldı ve 1980 de yeniden cumhuriyet kuruluş ayarları ile formatlandı. Ancak artık dikiş tutmuyordu. Ama Türk- İslam Ülküsü diye ortaya çıkan ülkücüler tengrici, cumhuriyetçi ve Atatürkçü ve hatta laik Kemalist aşı ile dejenere edildi. Emperyalist batının kontrolü altında bulunan derin devletin provake etmesi ile ülkücülerin devletçiliği istismar edilerek ülkücü hareket önce Bülent Ecevit’in kucağına oturtuldu. Ve bu alışkanlık yaptığı için kucaktan kucağa gezen bir yosmaya dönen hareketin şu anda FETÖ’nün mü HDP nin mi CHP nin mi Doğu Perinçek in mi kucağında olduğu tam olarak belli değildir.
                Devletimiz ise hatası ve sevapları ile Adnan Menderes’ten sonra Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş ve Turgut Özal’ın hazırlamış olduğu alt yapı üstüne bütün kurumları ve refleksleri ile son AK Parti iktidarında ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde emperyalist batının tüm oyun ve tezgahlarına karşı tam bağımsız Türkiye’yi inşa yolunda kararlı adımlarla yürümektedir.  Emperyalist güçler bu yürüyüşü durdurabilmek için türlü provakasyon ve ajitasyonlarından geri durmamaktadır. Milletin dinamik güçleri Ülkücü hareket ve İslami akımlar amacından saptırılarak içlerine yerleştirilen ajanlar vasıtası ile bir siyasi partiye ya da kişiye karşı muhalefet ediliyormuş zannı verilerek devlete karşı oluşturulan cephede yer alması temin edilmek istenmektedir. Ülkücüler Kemalizm, Atatürkçülük ve cumhuriyetçilik ve laiklik kavramları ile ajite edilirken İslami gurup ve cemaatler ise sahte ve ajan şeyhler elinde sevk ve idare edilerek küçük cemaatler, başlarındaki ajan ve sahte şeyhlerle aynı yöne kanalize edilmeye devam olunmaktadır. Bu nedenle Tüm Türk milliyetçileri, Ülkücüler ve farklı cemaat mensupları ferdi akıl ve iradelerini kullanıp kendilerini, cemaatlerini ve tabi oldukları kişileri sorgulayarak istikametlerini düzeltmelidir.
                Bu çerçevede oynanan oyunun farkına varan Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP devletin yanında olmak kaygusu ile AK parti iktidarı yanındadır. Hepsi bundan ibarettir. Ancak son referandumdaki yüzde bir buçuk olan farkın kapatılmasının fevkalade kolay olduğu düşüncesi ile geçmişte;
1-MHP liderliğine oynarken CHP den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olabilen  MANSUR YAVAŞ,
2-Devlet Bahçeli’nin  CIA ajanıdır dediği ve yıllarca nasıl finanse edildiği belli olmayan bir vakfın başındaki ÜMİT ÖZDAĞ,
3-Bayındırlık Bakanı olduğu dönemdeki  yolsuzluklarından vicdanlarda aklanamamış, Trabzon gibi kendi muhafazakar   şehrinde bile seçilemeyen KORAY AYDIN,
4-ANAP, DYP, AKPARTİ MHP olmak üzere girmediği kapı, sürülmediği boya kalmayan, onbeş temmuz başarılı olsa idi muhtemel gölge başbakan fetö desteğindeki MERAL AKŞENER
Ve bugüne kadar dejenere edilmiş, ajite ve edilmiş, provake edilmiş, münhasıran RECEP TAYYİP ERDOĞAN  ve DEVLET BAHÇELİ düşmanlığı üzerine ince ayar yapılmış bir avuç ülkücü ile yeni bir parti kuruluşu ile 2019 da mevcut iktidar ve milli iradenin tasfiyesi ve rejimin yeniden 1923 fabrika ayarlarına formatlanması için harekete geçildiği görülmektedir. Nihai hedef 2019 dur.
                Bu tablo karşısında her ne pahasına olursa olsun 2019 seçimlerinde önce cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bırakmak ve ikinci turda AKPARTİ+MHP karşısında olan CHP, HDP, ve ajite edilmiş diğer milliyetçi ve İslami küçük gurupları toparlamak ta yetmediğinden MHP küskünlerini yeni bir çatı altında toplayıp % 51 çoğunluğa ulaşıp dış güçler ve FETÖ kontrolündeki muhalefete iktidar şansı verilmek istenmektedir.  Bu senaryo içinde bir küçük figür ya da aktör olmak isteyenleri meydanlarda görüyoruz. Ve manzarayı üzüntü ile izliyoruz. Dış güçler ya da içerideki işbirlikçileri ne hesap yaparsa yapsın Türkiye’nin kaderini falanlar filanlar belirlemeyecektir. Türkiye’nin kaderi sadece ve sadece yaradanın elindedir. Ancak bu kader savaşında kim hangi safta yerini almışsa o safta olmanın hesabını hem millete, hem ümmete hem devlete hem de Allah’a verecektir.

                Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti dört yandan kuşatma altındadır. Muhteşem Osmanlı İmparatorluğunu içimizdeki hainleri de saflarına çekerek haince ve kalleşçe parçalayıp tasfiye edip Osmanlı Coğrafyasında sayısız kukla sömürge devleti kuranlar bugün Türkiye’nin Osmanlı mirasında yeniden etkin ve egemen olmasını asla istemedikleri gibi bu coğrafyada yine, yeniden keyiflerince at oynatmak ve ortadoğu’dan Asyaya Afrika’ya kadar tüm mazlum halkları ezmeye ve sömürmeye ve onların kaderi üzerinde zalimce egemen olmaya devam edebilmek için bu sürece karşı çıkan Türkiye’yi, “dünya beşten büyüktür”  diyen Türkiye’yi, Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyine hakim olan beş daimi üyeye başkaldıran Türkiye’yi saf dışı etmek, Anadolu coğrafyasına hapsetmek, yeniden kukla hale getirmek ve hatta Müslüman Araplarla tarih, kültür ve din birliği olduğu için, Türkiyeyi hem bölmek hem de kuzey doğusunda Ermenistan, doğusunda şii İran, güneyinde ise yıllardır  kendi emellerine göre ince ayar yapıp yetiştirdikleri Kürtlere kurduracakları Kürdistan ile kuşatmak ve boğmak istiyorlar. Türkiye’de istedikleri  ve bekledikleri ise şudur;  önlerinde ceket ilikleyecek, Vatikan’da papanın elini, İngiltere’de kraliçenin eteğini öpecek yöneticiler istiyorlar Türkiye’de.  İşte bu nedenlerle mazlum halkların feryadını duymayanlar sağır, bu tabloyu görmeyenler ise kördür. Bütün bunları göre göre statükoya teslim olmayı tercih edenler ise şüphesiz işbirlikçi, satılmış  haindir. Yazıklar olsun onlara, yazıklar olsun. 

Hiç yorum yok: