20 Aralık 2018 Perşembe

MUHALİF OLMAK MUHALEFET ETMEK Mİ YOKSA İHANET VE İSYAN MI?


     Osmanlı İmparatorluğunun değişik yıllarında yeniçeri ayaklanmaları, gençlik hareketleri, isyanlar, ve imparatorluğun tasfiyesinden sonra cumhuriyetin kuruluşundan itibaren birkaç isyan hareketi, ve çok partili hayata geçildikten sonra 60 ihtilalini hazırlayan gençlik ve sokak hareketleri, sonrasında 12 mart muhtırası olayları, devamında 80 ihtilalin getiren anarşi ve terör, o arada ortaya çıkan PKK ve aynı paralelde DEV-SOL, DEVYOL, TİKKO, DHKPC, HİZBULLAH VE HATTA İBDA-C, ve sağ örgüt ve cemaat hareketleri ve FETÖ, son dönemde taksim gezi olayları tek tek  veya topluca incelendiğinde görülecektir ki her birinin arkasında farklı güçler ve provakasyonlar vardır.
       Sadece Türkiye’deki değil genelde tüm dünyada  organize edilen kitle hareketlerinin gerisinde yine görünmeyen güçlerin destek ve organizasyonları durmaktadır.  Dünyanın egemen güçleri değişik ülke ve coğrafyalarda kendine karşı ve muhalif gördüğü devlet yönetimlerini ve kontrol altına almak istediği bölgeleri ayaklanmalar, öğrenci, işçi ve kitle hareketleri vasıtası ile karıştırmakta, kendi kurduğu ve beslediği taşaron terör örgütleri ile kana bulamakta, karışıklık sonrası kontrolü ele geçiremez ise terör örgütleri vasıtası ile terör faaliyetlerini sürdürmekte ve zafiyete uğrattığı, otoritesiz ve devletsiz bıraktığı bu bölgeleri kendi kontrolü altına almaktadır.
       En son Fransa’nın yaşadığı olaylar da bunun bir parçasıdır. Amerika’ya karşı dik duruş göstermeye kalkan ve Avrupa ordusunun kurulması gibi fikirler ortaya atan Fransa cumhurbaşkanı cezalandırılmak istenmektedir. Amerika başkanının  açıklamaları zaten bunu açıkça göstermektedir.
    Türkiye’de ise 1980 sonrasında geçmiş yaşanan tecrübelerden ders çıkaran devletimiz görünmeyen güçlerin kontrolünde olan beş merkez; ordu, yargı, bürokrasi, sermaye ve basını olabildiğince millileştirebildiği için ne 16-17 aralık olayları, ne Taksim-Gezi olayları ne  de başkaca provakasyonlar hiçbir işe yaramamış, devamında devletimiz ekonomik ablukaya alınmak istenmiş ise de dengeleri iyi gözeten devletimiz  bu girişimleri de boşa çıkarabilmiştir.
      Şimdi ise çizdiğimiz bu tablodan Türkiye’deki mevcut yönetimi her yönüyle desteklediğimiz ve yandaşlık yaptığımız sonucu asla çıkarılmamalıdır. Hangi alanda olursa olsun herkes kendi özgür iradesi ve düşüncesi ile devleti, iktidarı ve yönetimi ve yöneten kişileri namusu dairesinde sonuna kadar eleştirebilir, muhalefet edebilir, karşı durabilir, alternatif çözümler ve fikirler ortaya atabilir ve atmalıdır da. Muhalefetin ve eleştirinin olmadığı bir yerde, tek sesli yönetimin olduğu bir yerde, haksızlık, baskı ve zulümün ve her türlü istismarın olduğu bir sistemde toplumun huzur ve istikrarı yakalaması mümkün değildir. Ancak burada ön önemli nokta şudur ki bu muhalif duruş görünmeyen güçlerin emir ve komutası ve telkinleri le oluşmamalı, biçimlenmemeli ve hiçbir yabancı güç ve merkeze bilerek bilmeyerek teslim olunmamalıdır. Artık günümüzde her ne sebeple olursa olsun sokaklara dökülerek “hak arıyorum”, “demokrasi istiyorum”, “adalet istiyorum” gibi cilalı sloganlar ile yürümeye kalkmak ve devletin asker ve polisine karşı güç kullanmaya varacak kadar  gözü karartmanın hiçbir mantığı yoktur. Devletin meclisinde olsun, basın ve medyada olsun, siyasi parti temsilcileri olsun her türlü fikir ve düşünceyi yazılı ve sözlü olarak paylaşabilmekte, toplantılar dahil her platformda ifade edebilmektedir. Dolayısı ile bu tablo karşısında fikir ve düşünceleri özgürce ifade etme hakkımız elimizde iken bundan vazgeçerek sokaklara dökülmeye kalkmak, görünmeyen güçlerin ve dış merkezli iradelerin oyuncağı halinde adeta devlete düşmanlığa kalkmak tam bir salaklık veya gaflet değilse eğer ihanetin ta kendisidir. Gerçekten çağdaş ve özgür insan mutlak itaat ve biat anlayışından uzak, ahlakı, vicdanı ve insanlığı ve hür iradesi ile dünyaya ve olaylara bakar, asla provakasyon ve ajitasyonlara gelmez. Yüzlerce yıldır bize sadece düşmanlı etmiş haçlı emperyalizmi ve siyonizm ve diğer küresel güçler içimizden ajan devşirebilir ancak artık kitleleri sürükleme gibi bir imkandan, onları mahrum etmeliyiz. Bu millete yakışan budur. Yüzlerce yıllık hatta binlerce yıllık tecrübeden sonra aklımızı başımıza devşirmemiz lazımdır. Çünkü bu millet sadece Türk dünyası için,  İslam dünyası için  değil tüm insanlık alemi için  var olmak zorundadır. Dünyada sulh ve huzurun ve adaletin sağlanması ve zulmün ve sömürünün bütün dünyada sona ermesi  Türk Milletinin ve Devletinin çok güçlü olmasına bağlıdır. Milletin ezici çoğunluğunun, muhalif olmanın, muhalif durmanın ötesinde devletin ve milletin birliğini ve bütünlüğünü zafiyete uğratmaya yönelik her türlü söz, fiil ve davranış ve eylemin ihanet olduğunun şuuru içinde olduğuna olan inancım tamdır. Ancak kişisel veya siyasi hesaplar, dini veya sosyal veya ahlaki sebeplerle muhalif duruşlarını bilerek bilmeyerek  devlete karşı düşmanlığa dönüştürenleri de aklı selim olmaya ve yanlış duruş ve düşüncelerinden vazgeçmeye davet ederim.