Osmanlı
İmparatorluğunun değişik yıllarında yeniçeri ayaklanmaları, gençlik hareketleri,
isyanlar, ve imparatorluğun tasfiyesinden sonra cumhuriyetin kuruluşundan
itibaren birkaç isyan hareketi, ve çok partili hayata geçildikten sonra 60
ihtilalini hazırlayan gençlik ve sokak hareketleri, sonrasında 12 mart
muhtırası olayları, devamında 80 ihtilalin getiren anarşi ve terör, o arada
ortaya çıkan PKK ve aynı paralelde DEV-SOL, DEVYOL, TİKKO, DHKPC, HİZBULLAH VE
HATTA İBDA-C, ve sağ örgüt ve cemaat hareketleri ve FETÖ, son dönemde taksim
gezi olayları tek tek veya topluca
incelendiğinde görülecektir ki her birinin arkasında farklı güçler ve
provakasyonlar vardır.
Sadece
Türkiye’deki değil genelde tüm dünyada organize edilen kitle hareketlerinin gerisinde
yine görünmeyen güçlerin destek ve organizasyonları durmaktadır. Dünyanın egemen güçleri değişik ülke ve
coğrafyalarda kendine karşı ve muhalif gördüğü devlet yönetimlerini ve kontrol
altına almak istediği bölgeleri ayaklanmalar, öğrenci, işçi ve kitle
hareketleri vasıtası ile karıştırmakta, kendi kurduğu ve beslediği taşaron
terör örgütleri ile kana bulamakta, karışıklık sonrası kontrolü ele geçiremez
ise terör örgütleri vasıtası ile terör faaliyetlerini sürdürmekte ve zafiyete
uğrattığı, otoritesiz ve devletsiz bıraktığı bu bölgeleri kendi kontrolü altına
almaktadır.
En
son Fransa’nın yaşadığı olaylar da bunun bir parçasıdır. Amerika’ya karşı dik
duruş göstermeye kalkan ve Avrupa ordusunun kurulması gibi fikirler ortaya atan
Fransa cumhurbaşkanı cezalandırılmak istenmektedir. Amerika başkanının açıklamaları zaten bunu açıkça göstermektedir.
Türkiye’de
ise 1980 sonrasında geçmiş yaşanan tecrübelerden ders çıkaran devletimiz
görünmeyen güçlerin kontrolünde olan beş merkez; ordu, yargı, bürokrasi,
sermaye ve basını olabildiğince millileştirebildiği için ne 16-17 aralık
olayları, ne Taksim-Gezi olayları ne de
başkaca provakasyonlar hiçbir işe yaramamış, devamında devletimiz ekonomik
ablukaya alınmak istenmiş ise de dengeleri iyi gözeten devletimiz bu girişimleri de boşa çıkarabilmiştir.
Şimdi
ise çizdiğimiz bu tablodan Türkiye’deki mevcut yönetimi her yönüyle desteklediğimiz
ve yandaşlık yaptığımız sonucu asla çıkarılmamalıdır. Hangi alanda olursa olsun
herkes kendi özgür iradesi ve düşüncesi ile devleti, iktidarı ve yönetimi ve
yöneten kişileri namusu dairesinde sonuna kadar eleştirebilir, muhalefet
edebilir, karşı durabilir, alternatif çözümler ve fikirler ortaya atabilir ve
atmalıdır da. Muhalefetin ve eleştirinin olmadığı bir yerde, tek sesli
yönetimin olduğu bir yerde, haksızlık, baskı ve zulümün ve her türlü istismarın
olduğu bir sistemde toplumun huzur ve istikrarı yakalaması mümkün değildir. Ancak
burada ön önemli nokta şudur ki bu muhalif duruş görünmeyen güçlerin emir ve
komutası ve telkinleri le oluşmamalı, biçimlenmemeli ve hiçbir yabancı güç ve
merkeze bilerek bilmeyerek teslim olunmamalıdır. Artık günümüzde her ne sebeple
olursa olsun sokaklara dökülerek “hak arıyorum”, “demokrasi istiyorum”, “adalet
istiyorum” gibi cilalı sloganlar ile yürümeye kalkmak ve devletin asker ve
polisine karşı güç kullanmaya varacak kadar
gözü karartmanın hiçbir mantığı yoktur. Devletin meclisinde olsun, basın
ve medyada olsun, siyasi parti temsilcileri olsun her türlü fikir ve düşünceyi
yazılı ve sözlü olarak paylaşabilmekte, toplantılar dahil her platformda ifade
edebilmektedir. Dolayısı ile bu tablo karşısında fikir ve düşünceleri özgürce
ifade etme hakkımız elimizde iken bundan vazgeçerek sokaklara dökülmeye
kalkmak, görünmeyen güçlerin ve dış merkezli iradelerin oyuncağı halinde adeta
devlete düşmanlığa kalkmak tam bir salaklık veya gaflet değilse eğer ihanetin
ta kendisidir. Gerçekten çağdaş ve özgür insan mutlak itaat ve biat
anlayışından uzak, ahlakı, vicdanı ve insanlığı ve hür iradesi ile dünyaya ve
olaylara bakar, asla provakasyon ve ajitasyonlara gelmez. Yüzlerce yıldır bize
sadece düşmanlı etmiş haçlı emperyalizmi ve siyonizm ve diğer küresel güçler
içimizden ajan devşirebilir ancak artık kitleleri sürükleme gibi bir imkandan,
onları mahrum etmeliyiz. Bu millete yakışan budur. Yüzlerce yıllık hatta
binlerce yıllık tecrübeden sonra aklımızı başımıza devşirmemiz lazımdır. Çünkü
bu millet sadece Türk dünyası için, İslam
dünyası için değil tüm insanlık alemi
için var olmak zorundadır. Dünyada sulh
ve huzurun ve adaletin sağlanması ve zulmün ve sömürünün bütün dünyada sona
ermesi Türk Milletinin ve Devletinin çok
güçlü olmasına bağlıdır. Milletin ezici çoğunluğunun, muhalif olmanın, muhalif
durmanın ötesinde devletin ve milletin birliğini ve bütünlüğünü zafiyete
uğratmaya yönelik her türlü söz, fiil ve davranış ve eylemin ihanet olduğunun
şuuru içinde olduğuna olan inancım tamdır. Ancak kişisel veya siyasi hesaplar,
dini veya sosyal veya ahlaki sebeplerle muhalif duruşlarını bilerek
bilmeyerek devlete karşı düşmanlığa
dönüştürenleri de aklı selim olmaya ve yanlış duruş ve düşüncelerinden
vazgeçmeye davet ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder