11 Şubat 2021 Perşembe

ŞİDDET

 
Son yıllarda gündemden düşmeyen konu "kadına ve hayvana şiddet"tir. Her yeni güne yeni kadına ve hayvana şiddet haberleriyle uyanmaktayız. Ancak bu haberler gündemde yer aldıkça şiddet olayları azalacağı yerde artmaktadır. Kadına ve hayvana şiddet uygulayan kişilerin afişe edilmesi veya aşağılanması çare gibi görünmemektedir. Biz burada kısaca şiddet kavramı üzerinde duracağız. Çünkü şiddeti ortaya çıkaran faktörler belirlenmedikçe ve şiddet olaylarına doğru bir bakış açısına kavuşmadıkça toplumun şiddetten kurtulması mümkün olmayacaktır.

        Şiddet nedir diyerek başlayalım konumuza öncelikle. Şiddetin tarifiyle yola çıkalım. Şiddet kişi veya kişilerin tek tek veya toplu halde hedef aldıkları şiddet mağduru olmaya aday özneye-ki bu özne kadın, erkek, çocuk, hayvan, eşya veya toplu veya dağınık topluluklar ve hatta devlet olabilir- sözlü, elle veya silahla, fiili veya cinsel saldırı ve tacizde bulunmaktır.  Yani şiddet sadece kadına veya hayvana uygulandığında şiddet olmaz, şiddet erkeğe de uygulanabilir, anneye babaya veya evlada da uygulanabilir. Hayvana veya eşyaya da uygulanabilir.  Ve  şiddet bazı dini veya etnik topluluklara veya devlete karşı da uygulanabilir.

                Şiddet konusunu hülasa ederken şiddeti meşrulaştıran sebepleri belirleyerek meşru şiddeti konumuz dışında tutmamız icap eder. Ailede anne babanın çocukların disiplin ve terbiyesinde uyguladığı kısmi baskı ve disiplin eski ifade ile "tedip hakkı", keza eski kanuna göre "ailenin reisi" olarak ifadesini bulan baba veya kocanın ailenin idaresindeki  makul sınırları aşmayan otoritesi şiddet olarak tanımlanamaz. Bunun gibi orduda askerin eğitimindeki katı disiplin ve otorite de şiddet olarak ifade edilemez. Ve keza devlet güçlerinin vatanı korumak için kendisine karşı güç kullanan iç ve dış düşman unsurlara karşı uyguladığı şiddet meşru şiddettir. Yine devlet kuvvetlerinin varlığını tehdit eden silahlı, unsurlara müdahale ve saldırısı da haklı ve meşru şiddettir.

            Her bir şeyin ortasından konuşulabilir de hiçbir şeyin oluşturulması veya bertaraf edilmesi için ortasından başlanmaz. Neden ve niçinleri ile temelden başlanır. Yoksa doğru bir noktaya varabilmek mümkün olmayacaktır. Oysa ki günümüzde somut şiddet örnekleri gösterilerek şiddetin kaynağı olarak gösterilen kişiler, kişilerin bağlı olduğu etnik veya dini merkezler veya şiddete eğilim oluşturduğu varsayılan örf, adet veya gelenekler veya kültür değerleri sürekli aşağılanmaktadır. Bu yaklaşım ise şiddetin daha da yaygınlaşmasına neden olmakta, zaman zaman karşı şiddeti doğurmakta ve toplum bu kavramlar arasında boğulup kalmaktadır.

            Sosyal olayları monist bir yaklaşımla, matematiksel kurallarla tahlil etmek ve çözebilmek mümkün değildir. Matematik sonucu tek ve mutlak olan bir bilimdir ancak matematik dışındaki fiziksel olaylar bile belli ortam ve şartlara göre sonuçların değişebildiği alanlardır. Mesela suyun kaynama derecesi her zaman yüz değildir veya yoğunluğu her zaman bir değildir. Bu açıdan baktığımızda iki kere iki sadece matematiksel olarak dört eder. Sosyal bilimlerde ise iki kere ikinin neden dördün dışında değerlerle ifade edilebildiği araştırılır. Şiddet konusuna yeniden döndüğümüzde şiddetle ilgili aşağıdaki hükümler verilebilir:

-şiddet meşru veya gayrimeşrudur.

-şiddet bir ahlak meselesidir.

-şiddet bir terbiye meselesidir.

-şiddet bir eğitim meselesidir.

-şiddet fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet olarak ta tanımlanabilir.

-meşru şiddet sınırlarının aşılması şiddetin meşruiyetine zarar verir.

Bu açıklama ve hükümler sayfalar dolusu uzayabilir fakat şiddetin ortadan kaldırılmasına zerrece katkıda bulunmaz. Çünkü toplumun inanç ve kültürel değerlerine uymayan yasa ve mevzuatlar ile yeterli bir ahlak eğitiminin verilmemesi, kişileri birbirlerine ve hatta herşeye karşı şiddet kullanmaya yöneltebilecektir.

Tarihi gelişimi bir yana bırakırsak belki onlarca yıldır insanların ülkemizde ve başkaca ülkelerde aile içinde ve dışında, işyerlerinde veya başkaca alanlarda zaman zaman birbirlerine şiddet uyguladıkları bir gerçektir. Ülkemizde ise son yıllarda kadına ve çocuğa şiddet öne çıkarılmış bu bağlamda bir İstanbul Sözleşmesi imzalanmış, buna dayanılarak 6284 sayılı kanun devrede sokulmuştur. Bunun evvelinde ise evli karı karı kocanın zinası suç olmaktan çıkarılmış, Medeni Kanundan “ailenin reisi kocadır” maddesi çıkarılmış, aile önce başsız ve idarecisiz bir yapı haline getirilmiş, sonrasında yeni yasal düzenlemeler ile bugünkü şiddet ve kaos ortamının alt yapısı hazırlanmıştır. Bir düşünün hele;

Ailede reis koca değildir, velayet anne baba tarafından birlikte kullanılır. Kadın özellikle erkek şiddetine karşı korunmaktadır. Çocuklar anne baba şiddetine karşı korunmaktadır. Evlenen kadın kocasının soyadını bile kullanmak zorunda değildir. üç günlük nikah en az üç yıllık boşanma ve yıllar sürecek nafaka borcu doğurmaktadır. Pek çok olay karşısında “kadının beyanı esastır” Çocuklara en küçük bir müdahale şiddet olarak algılanmakta ve tıpkı Avrupa’da olduğu gibi devlet müdahale etmektedir. Toplumun yegane başı olmayan müdürü, amiri, başı, komutanı olmayan yapısı ailedir. Ve biz bu aileden sağlıklı sonuçlar beklemekteyiz. Bu mümkün değildir.

Okullarda ise; pedagojik formasyonu olmayan öğretmenler öğretmenlik yapmaktadır. Öğretmenin çocukların kulağını çekmesini bırakın bağırıp çağırması bile şiddet olarak tanımlanmaktadır. Çocuklar son derece özgür bireyler olarak varlığını sürdürmektedir okullarda. Öğretmenler korku içinde günü veya sezonu bitirme derdindedir. Öğrenciye dokunmak tacize giriyor yasaktır, sesini yükseltmek psikolojik şiddettir, yasaktır, ev ödevi vermek yasaktır, düşük not vermek yasaktır, çocukların sınıfta kalması yoktur. Kısaca tablo bu iken böyle eğitim ve terbiye verilemeyen okullardan mezun olan çocukların bir boşluk içine düşmemeleri mümkün müdür?...

Açıklanan şartlarda toplumun her kesimi kendilerince farklı haklı gerekçelerle şiddete meyilli hale gelmektedir. Özellikle büyükçe bir kesim için şiddet uygulamak bir araç veya hayat haline gelmektedir. Şiddet karşı şiddeti doğurmakta, şiddet şiddeti beslemekte ve her geçen gün şiddet her alanda hayatımızı kaplamaktadır. Bu kavram kargaşası içinde herkes bu sosyal olguya farklı pencerelerden bakarken şiddeti tamamen ortadan kaldırmak veya en aza indirgemek mümkün olamamaktadır.

Şiddetin sebepleri ve kaynakları konusunda bir müştereklik yoktur. Teşhis doğru konulamazsa tedavi de mümkün olamayacaktır. Şiddet kimine göre dini, kimine göre geleneksel değerlere bağlılık yüzünden doğmaktadır. Veya eğitim yetersizliği veya cezaların caydırıcı olmaması gibi nedenler ileri sürülebilir. Yani her ferdin şiddetle ilgili farklı tezleri ve görüşleri vardır. Oysa ki şiddet her alanda hayatımızda aynı şekilde çıkmaktadır. Ailede şiddet, hayvanlara şiddet, toplumun değişik alanlarında işyerinde, caddede, sokakta şiddet toplumsal düzeni ve istikrarı tehdit ettiği gibi şiddet, toplumda anarşi ve kaos oluşturmak isteyen güçlerin bu yönde kullandıkları ana araçlardan biridir.

Hiç yorum yok: