28 Ağustos 2015 Cuma

MENİM YÜREĞİM PARÇA PARÇADIR- MOĞOLİSTAN GEZİSİ

2.ağustos.2015 te İstanbul Atatürk Havaalanında başlayan yolculuğumuz Rusya'nın Novosibirski şehri havaalanında yaptığımız kısa bir duraktan sonra araçla Sibirya boyunca devam etti ve Moğolistan'ın Bayanölgi şehrinde verdiğimiz bir gecelik mola ve ardından Sak yaylasında dört gecelik çadır ve oba macerası, yayla dönüşü Bayanölgide bir gece ve ardından Moğolistan'ın KOVD şehrine araçla geçiş ve oradan uçakla uçsuz bucaksız yayla ve çöl üzerinden başkent ULANBATUR'a varış. İki gece kaldığımız Ulanbatur'dan Orhun Vadisine doğru devam ediyoruz araçlarla ve bir gece bir otelde, bir gece başka bir otelde kalıyoruz ve bu arada Bilge Tonyukuk ve Orhun Anıtı ile Cengiz Han müzesi ve birkaç ziyaret mahallini daha geziyoruz ve UlanBatur'a dönüyoruz. Üç gecelik Ulanbatur molasında şehri geziyor ve Büyükelçiliğimizi ziyaret ediyoruz. 18. ağustos 2015 te saat 14 te Cengiz Han havaalanından Bişkek'de verdiğimiz mola dan sonra akşam saat 17.30 gibi yeniden yurda dönüyoruz. Kısaca gezimizin hülasası budur. Tabii özellikle yol arkadaşlarımızdan ikisi gezi ile ilgili tuttukları notlarla gezimizin ayrıntılarını hikaye edecekler. Fakat ben hala gezinin üzerimde bıraktığı sarhoşluğu yaşamaktayım.
Ben kendi adıma 70 li yıllardan beri dünyadaki esir Türk kardeşlerimin esaretlerinin acısını yüreğimde yaşadım. 1970 ya da 1971 de Konya'da bir mitingde tanıştığım Doğu Türkistan Türklerinden Mehmet Altay isimli kardeşimle uzunca bir süre yazışmıştım. Üniversite yıllarında da aynı şekilde Irak Türkmenleri, Kırım Türkleri, ve tüm doğu blokunda bulunan kardeşlerimiz için toplantılar, mitingler, yürüyüşler yaptık, bildiriler dağıttık, sloganlar attık. Bir kısım genç kardeşlerimiz ezilen halklar ve dünya işçileri için ortalığı kırıp dökerken biz esir Türk kardeşlerimizin acılarını ta yüreğimizde duyduk.
Aradan geçen zaman içinde Sovyetler Birliğinin dağılması ile bir anda sanki o büyük TURAN kuruluverecek gibi geldi bize ama bu birleşme o kadar da kolay değilmiş. Biz sanıyorduk ki biz özgürüz de dış Türkler esir. Ama gördük ki Türkiye Türklüğü de bir başka esaretin altında imiş ve hala bu esaret zincirini tam olarak kırabilmiş değil. Gerçek emperyalizm boynumuza takmış halkayı, çeker durur.
İşte böyle bir ruh halinde ayak bastığımız Bayanölgi'deki Kazak kardeşimiz Canerbek'in evinin bahçesinde Canerbek kardeşimi bağrımıza bastık, ardından diğer aile üyeleri, fedakar Türk anası eşi, ve tam bir yiğit delikanlı NURBEK ve iki kızı ve son numara küçük sevimli bebek. Küçük kızının hoş geldin diye karşımda durduğunda yüzünü ellerimin arasına aldım ve gözlerine baktım. Gözlerindeki o tertemiz sevgi ve muhabbeti ömrümün sonuna kadar unutamam.
Canerbek ve Asgar, gezimiz boyunca bizi hiç yalnız bırakmadılar. Ve ailesi, eşi ve çocukları sürekli hizmetimizde oldu. Son ayrılacağımız gün Asgar'ın bir itirafı içimi sızlattı. Türkiye'den ağırladıkları ilk gurup biz olmuşuz bugüne kadar. Ve biz gelinceye, bizi havaalanında karşılayıncaya kadar da asla geleceğimize inanamamışlar. Şimdi düşünüyorum da bizi uğurlarken de belki ahirete uğurlar gibi uğurladılar, bir daha asla dönmeyecekmişiz gibi. Sekizbin km lik yol ve normalin üstünde bir maliyet. Gelmek ve gitmek çok kolay değil gibi görünebilir elbette.
Başta da dedim gezi ayrıntıları değil benim üstünde durduğum. Ben her yemek sırasında birlikte al açıp dua edişimizi, her ağırlandığımız hanede gördüğümüz ilgi, sevgi ve muhabbeti, bize bakan gözlerdeki ışığı nasıl unutabilirim?... Bütün karşılaştığımız tanıştığımız görüştüğümüz kardeşlerimizle hiç ayrılmamışız ya da daha düne kadar bir aradaymışız gibi bir sıcaklık ve yakınlık hissettik yüreğimizde. Aynı soya, aynı köke, aynı kana sahip olmanın farkını gördük bir kez daha, yaşadık. İki insan birbirine insan gibi bakar mesela, biz kazak kardeşlerimizle birbirimize bakarken gözlerimizdeki ışık ve sevgi ve muhabbet aynı soya sahip olmanın beslediği bir ışıktı. Elbette insan insanı insan olarak sever, sayar o farklı bir şey ama Türk'ün Türk'e bakarken neler hissettiğini burada bir kez daha bütün derinliği ile yaşadık ve kalpten, yürekten hissettik.
Ancak gördüğüm ve içimi sızlatan bir gerçek şuydu ki keşke gözlerimizin anlaştığı gibi dilimiz de aynı lisanda buluşabilse idi ne güzel olurdu?... Ben bu eksikliği Bosna gezisi sırasında da gördüm. Dilin yetmediği yerde İngilizce'nin araya girivermesi de çok, hem de çok ağırıma gitti.
Orhun Anıtları'na ve Bilge Tonyukuk kazı alanına giderken Türkçe yazıları, Türk bayrağını ve TİKA amblemini görmek ne kadar büyük bir haz verdi anlatamam. Türkiye her iki anıta giden yolları asfalt yaptırmış ve Moğolistan'daki bu yerlerin ve başkentteki milli müzedeki Türk tarihi ile ilgili kısmın düzenlenmesinde Türkiye'nin birinci derecede rolü var. Bilge Tonyukuk kazıları Türkiye'nin ve kazı heyeti başında Prof.Dr. Ahmet Taşağıl olduğu halde devam ediyor. Türkiye'nin son yıllarda geçmişine ve tarihine sahip çıkma yönündeki bu gayreti ve çalışması takdire şayan ve gurur verici.
Ulanbatur Türk Büyükelçiliği'ne randevu alarak gittik. Büyükelçi şehirde olmadığından bizi karşılayan ve ağırlayan TUNCER KIYAK beyefendi'nin nezaketi, ilgisi ve görev anlayışı bizi fazlası ile mutlu etti. Böylesi bir anlayışın diplomasiye hakim olması devletimizin geleceğinin daha güzel ve daha iyi olacağının bir işaretidir. Moğolistan devleti içinde Türkiye'nin devlet olarak imaj ve prestijinin fevkalade yüksek olduğunu gördük ve çok mutlu olduk.
Ve sonunda gezimizin sonu geldi, vuslatın coşku ve heyecanının yerini ayrılığın gamı ve hüznü aldı. Ayrılığın sarhoşluğu öylesine sarmıştı ki gözyaşları sonraya kaldı. Ayrılığın gözyaşlarını sonrasında döktük. Ve her gözümüzde canlandığında içimi derin bir huzurla karışık hüzün kaplıyor ve burnumun direği sızlıyor, gözlerim sulanıyor hafiften. Ben böyle büyük ve dalları dünyanın dört bir yanını sarmış bir millete mensup olduğum için şeref duyuyorum. Beni öncelikle müslüman ve elbette soy olarak Türk yaratan rabbime şükürler ediyorum. Dünyanın dört bir yanında bana kucak açan soydaşlarım var çok şükür.
90 lı yıllarda İzmir Türk Ocağı'nın Türk dünyası ile ilgili bir programında bir Azerbaycanlı öğrenci kardeşim sahneye çıkıp bir konuşma yapmış ve sözlerinin bir yerinde; “MENİM YÜREĞİM İKİ PARÇADIR, YARISI GÜNEY AZERBAYCAN'DADIR” demişti. Biliyoruz ki elli milyona yaklaşan bir Türk nüfus, güney Azerbaycan denilen coğrafyada İran işgal ve yönetimi altındadır. İşte o yıllarda söz sırası bana geldiğinde demiştim ki “menim yüreğim parça parçadır, her bir parçası güney Azerbaycan'dadır, Doğu Türkistan'dadır, Kırım'dadır, Kosova'dadır, Kıbrıs'ta'dır, Sibirya'dadır, Çeçenistan'dadır, Kafkasya'dadır, Musul'dadır, Kerkük'tedir, Afganistan'dadır, Kazakistan'da, Özbekis'tandadır. Evet bugün de aynı duygularla yüreğimiz parça parça. Ve her bir parçası Türk-İslam cooğrafyasının bir başka yerinde. Filistin'de, Bosna'da, Miyanmar'da, Afrika'da, Asya'da, Keşmir'de, Filipinler'de ve her yerde. Emperyalizmin yüreği adeta bir çakal, ya da sırtlanın yüreği gibi, nerede parçalanacak ya da karın doyurulacak bir beden var ise orada, Türkün yüreği ise Türk olsun olmasın, İslam olsun olmasın mazlumun olduğu her yerdedir.
İşte bu Moğolistan gezisi vesilesi ile Çin esareti altındaki Doğu Türkistan'dan sığındıkları Moğolistan'ın değişik bölgelerine yayılmış kazak kardeşlerimizin kucağına yüreğimizin bir parçasını bıraktık ve Türkiye'mize döndük. Hayatımızda bir ilk olarak tanıştığımız, görüştüğümüz ve hasret giderdiğimiz siz kardeşlerimizi, Canerbek, eşi, oğlu Nurbek ve kardeşleri, Asgar kardeşimiz, Devranbek, Serik, ve kaldığımız medresedeki diğer kardeşlerimiz ve Karadenizli-Ordulu Hasan. Haklarınızı helal ediniz. Sizleri hiç ama hiç unutmayacağız. Allaha emanet olunuz.


Hiç yorum yok: