15 Haziran 2017 Perşembe

KATAR OLAYI, İHVAN ÖRGÜTÜ VE SADİ SOMUNCUOĞLU-YENİ NESİL ÜLKÜCÜ HAREKET


     12 Eylül ile birlikte  MHP nin kapatılması sonrasında uzunca bir süre MHP dışında kalan ülkücü hareketin bir zamanlarki Sadi Abisi Sadi Somuncuoğlu, Alparslan Türkeş'i  uzun süre yalnız bıraktı, bir zaman sonra yeniden aktif siyasete döndü ve MHP de  milletvekili oldu. Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanı adaylığı sırasında ise kendisi de cumhurbaşkanı adayı olmak isteyince MHP Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt tarafından yumruklu saldırıya uğradı. Ben Sadi Somuncuoğlu'nu önce Emine Işınsu'nun SANCI romanında "SADİ ABİ" olarak tanıdım. yıllar sonra doksanlı yıllarda ise İzmir'e geldiğinde neden MHP içinde ve lider yanında yer almadığını anlattığı salon toplantısına, öğleden az önce başlayıp konuşma ve sohbet sırasında vakit ikindiye girmekle, hazırun huzurunda öğle namazını geçirdiğine şahidim. Bu defa ikibinli yıllarda bir başka beldede birlikte yemek yedik. Ulusalcı, laik, Kemalist ve Atatürkçü söylemleri ile dikkatimi çekmişti. 10 haziran 2017 tarihli YENİÇAĞ gazetesindeki bu köşe yazısını tesadüfen okudum. Sonrasında gazetenin sitesinden diğer yazılarına da baktım. Diyorum ki geçmişteki Ülkücü hareketin Sadi Abi'sinin Yeniçağ gazetesi sitesindeki yazılarını okuyunuz ve bu beş bin şehidin kanı ile can verdiği hareketin savrula savrula geldiği noktayı görünüz ve gözlemleyiniz. Şimdi aşağıda Sadi Somuncuoğlu Beyefendinin yazısını paragraf paragraf irdeleyeceğiz.    

KATAR OLAYI VE İHVAN ÖRGÜTÜ-Sadi Somuncuoğlu
 (10 haziran 2017 Yeniçağ Gazetesi)
“İslam dinini siyasi bir ideolojiye dönüştürüp, buna göre yönetmek istedikleri devleti ele geçirmeye çalışan örgütlere "Siyasal İslamcılar" denilmektedir. Bunlardan yol olarak terörü seçenler çoğunlukta. En eskisi de, Birinci Dünya Harbi'nden sonra ortaya çıkan "Müslüman Kardeşler (İhvan)" örgütüdür. İsimleri güzel de, ideolojileri ve yaptıkları pek değil. Çünkü İslam bir ideoloji dini değildir, siyasi rejim de getirmemiştir. Hür olarak yaratılan insanı ve toplumu muhatap alır, her türlü baskıyı reddeder, ezeli ve ebedi mesajlarıyla siyasetin üstündedir. Dürüstlük, adalet ve güzel ahlakı kurtuluş yolu olarak görür.”
Diyorsunuz ama İslam dini sadece camiye hapsedilen bir inanç sistemi değil bir hayat ve dünya nizamıdır. Dolayısı ile bir devleti veya toplumu İslami kurallar ile idare etmek istemek siyasal İslamcılık değil Müslümanlığın gereğidir. Bunu yol olarak seçenler ise asla terörü seçmez, seçmemiştir. Nitekim birinci dünya harbinden sonra ortaya çıkan Müslüman kardeşler örgütünün ortaya çıkış nedeni terörizmi yaymak  değil Osmanlıyı tasfiye ederek milyonlarca kilometrekarelik İslam topraklarını sömürge haline getiren batıya karşı demokratik bir başkaldırma gayesidir. Nitekim kukla diktatörlükler bu hareketleri devlet terörü ile bastırmışlardır milyonlarca Müslüman kanı dökmek pahasına. Evet dediğiniz gibi İslam her türlü baskıyı reddeder ancak kendi üstündeki baskıyı da reddeder. Müslüman kardeşler hareketi Müslümanlar üstündeki baskıyı reddetmek ve yok etmek gayesi ile ortaya çıkmış kökü İslam coğrafyası içinde olan bir harekettir. Ve İslam; sadece dürüstlük, adalet ve güzel ahlaktan ibaret değildir. İslam bir dünya nizamının adıdır. 
“Zaman içinde bütün Arap ülkelerine yayılan ihvan grupları, önce kendi ülkelerinde sorun kaynağı olmuşlardır. Görüşleri itibarıyla birbirlerine benzediklerine bakarak bir bütün oldukları, bir merkezden yönetildikleri söylenemez. Farklı özellikleri ve farklı mücadele tarzları vardır. Günümüzde de, yaşanan pek çok acı ve kanlı çatışmaların ana unsuru olarak görülmeleriyle, en büyük zararı İslam dinine, kendi ülkelerine ve kardeş toplumlara vermektedirler.”
Diyorsunuz yazınız devamında. Ama ihvan gurupları sorun kaynağı değildir. Asıl sorun kaynağı emperyalist haçlıların ajite ve provake ederek ve İslam coğrafyasını dilim dilim dilerek her birinin başına getirdikleri laik, sosyalist veya dünyevi görüşlü kukla diktatörleri haçlıların emir ve komutasında Müslümanlar üstünde en büyük sorun olmuşlardır. Şu anda ortadoğuda mücadele ediyor görünen guruplar ihvan gurupları değildir. Bu güya siyasal İslamcı radikal guruplar kardeş kanı dökülmesi için yine haçlıların kurup finanse ettikleri ve yönettikleri İslami görünümlü taşaron ve kukla örgütlerdir. Bu taşaron örgütleri kullanarak haçlılar hem zulüm gören idealist Müslüman gençleri devşirip kendi çizgisinde kullanmakta, istismar etmekte ve yaptıkları terör ile iki taraflı Müslüman kanı dökmekte öte yandan dünya kamuoyunda islamı ve Müslümanları terörizme bulaşmış bir topluluk olduğu kanaati uyandırmak sureti ile psikolojik savaş yapmakta kendi baskı, sömürü ve müdahalesine gerekçe hazırlamaktadır. Bu kanlı çatışmaların demelinde ihvan yoktur. El kaide, Daeş, Taliban  ve benzeri örgütler ihvan hareketine bağlı değildir.  Bu hareketler batıdan destekli kukla ve taşaron örgütlerdir. Kan içici haçlılar müslümanın taşı ile müslümanın kuşunu vurmakta, bu arada sattığı türlü silah ve mühimmat ile de ayrıca para kazanmaktadır.
“Bir de; İhvanın türevleri diyebileceğimiz IŞİD, NUSRA, EL-KAİDE ve TALİBAN ile Haçlılara taşeronluk yapan KCK/PKK/PYD/YPG gibi etnik-bölücü çeşitleri var. Tamamen terörist olan bu örgütler, Afganistan'dan Suriye'ye kadar uzanan ürpertici çatışma ve savaşlarla, Orta Doğu'yu kan gölüne çevirmektedir. Siyasal İslamcılar kendilerini, "dünyanın öbür ucundan gelerek insanlarımızı, ülkelerimizi ve kaynaklarımızı doymak bilmez bir şekilde sömüren emperyalistlere karşı savaşmak zorundayız" şeklinde savunmaktadırlar. İyi de savaşın tarafları kimler bakmak gerekmez mi? Akıl ve silah emperyalistlerden, bu tamam. Sormak gerekmez mi: Akan kan ve kaybedilen can, birbiriyle savaşan bölge insanından değil mi? Yıkılan devlet, bölünen ve harabeye dönen ülke kimin? Aşiretler, etnik gruplar, siyasal İslamcılar neden, emperyalistlerle değil de birbirleriyle kanlı bir savaş içindeler? Sonuçta kaynakların el değiştirmesi ve köleleşme olmayacak mı?”
Diyerek devam ediyorsunuz yazınızda.Ben de büyük harflerle yazayım ki IŞİD, EL NUSRA, EL KAİDE VE TALİBAN VE MUADİLİ ÖRGÜTLER İHVANIN TÜREVLERİ DEĞİLDİR Sadi Bey. Saydığınız KCK/PYD/PKK/YPG diye dört örgüt yok zaten. Onların hepsi aynı örgüt olduğu gibi sizin yazı konunuz ile de ilgili değil onlar. O örgütler KATAR OLAYI VE İHVAN ÖRGÜTÜ başlığı attığınız yazınızla nasıl ilgili olabiliyor? Sizin de dediğiniz gibi Haçlılara taşaronluk yapıyor o örgütler. Ancak sadece o örgütler değil DAEŞ, EL KAİDE ve TALİBAN da aynı kategoridedir. Sizin yanıldığınız ya da bilerek ve isteyerek çarpıttığınız yer burası. Haçlılara taşaronluk yapan örgütler PKK, PYD YPG gibi aynı örgütün türevi olan örgütleri Müslüman Kardeşler  ile aynı kategoriye sokmak gibi bir amacınız var. Ancak PKK ve türevleri sadece DAEŞ, TALİBAN, EL KAİDE ile aynı sınıfa girebilir. Müslüman kardeşler değil. Siz hiç ortadoğuda İsrail’e karşı eylem yapan bir siyasal islamcı örgüt gördünüz mü Sadi Bey?
“Emperyalistlerin hazırladığı bir de plan var, adı: BOP. Gizli-saklı da değil, her şey açık; 22 İslam ülkesi bölünecek diye haritasını da ilan etmiş! Bakıyor, görüyor, ama anlamıyoruz; idrakimiz kurumuş. Sömürgecinin projesine, kasabın bıçağını yalayan boğa gibi sarılanlar da eksik değil. Tarihi kendi ömrüne hapsedenler de "tam zamanı" deyip fütuhata çıkıyor. Sömürgecilerle adeta "kader birliği" yapmış meydanlara sığmıyor, kükreyen arslan(!) gibi "ben" diyor, alay ediyorlar farkında değil. Demek "akıl tutulması" böyle bir şey... Gelin buna geri kalmışlık diyelim de kurtulalım...”
Diyerek BOP a gönderme yapıyorsunuz. Evet doğrudur BOP İslam coğrafyasında yeniden parselasyon yapma ve bu parselasyon yapılan coğrafyaya diktatörlerden farklı bir çoban, FETÖ gibi bir çakma HALİFE ile sahip olmaya ve sömürmeye devam etme projesidir. Ancak bu projenin, son 15 yılda  dik ve doğru yerde duran Türkiye yüzünden çıkmaza girdiği de görülmektedir. Burada akıl tutulması yaşayanlar devletimizin doğru duruşu ve direnişi karşısında nerede ise haçlı taşaronu terör örgütleri ile paralel durmak pahasına muhalif duruş gösterenlerdir.
Bu tablonun ışığında Katar olayına bakalım.
“1981'de Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Bahreyn ve Katar arasında "Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi" kuruldu. Konsey içinde çeşitli sorunlar yaşandığı biliniyordu. Buna rağmen, hafta içinde Suudi Arabistan'ın başını çektiği Körfez İşbirliği Örgütü üyeleri ve Mısır'ın, Katar'la ilişkileri kesme ve yaptırım uygulama kararı alması sürpriz oldu. Kararın gerekçesi olarak, Katar'ın Orta Doğu'da terörizmi finanse etmesi, desteklemesi ve üye ülkelerin iç işlerine karışması gösterildi. Krizin ABD Başkanı Trump'ın, Suudi Arabistan'da bulunması ve 100 milyar doları aşan silah satışı anlaşması sonrasına rastlaması dikkat çekiciydi. Ancak ABD'nin Katar'da önemli bir askeri üssünün bulunduğu ve Katar'ın baş döndüren zenginliği karşısında, Trump'ın açık şekilde tarafını belli edecek bir siyaset takip etmesi beklenmemelidir. Durumu idare etmeye çalışacağı, düşünülmelidir.”
Burada ise adeta Amerika’nın Katar’a karşı alınan tavırda bir katkısının olamayacağı gibi bir kanaat ifade ediyorsunuz. Çünkü Amerika’nın Katar’da önemli bir askeri üssü varmış. Amerika'nın Türkiye'de de önemli askeri üsleri var ve birlikte NATO üyesiyiz ama Amerika Türkiye'yi de Katar ile aynı kategoride görüyor. Siz Türkiye’nin Katar’da önemli ve hatta Türkiye dışında yegane askeri üssü olduğunu bilmiyor musunuz? Katar’a karşı körfez ülkeleri tarafından alınan hasmane tavrın Katar’ın son dönemde Türkiye yanında saf tutması nedeniyle Amerika  tarafından örgütlendiğini bilmiyor musunuz? Katar’ın terör örgütlerini desteklediği iddiasını kabul etmek Türkiye’yi bir terör devleti olarak görmekle eşdeğerdir bunun idrakinde değil misiniz? Asıl terör devletinin yıllarca DAEŞ ve EL KAİDE ve TALİBAN’a son olarak PYD ve YPG ye açıktan silah, mühimmat ve askeri eğitim yardımı yapan AMERİKA olduğunu gerçekten görmediniz mi, göremediniz mi? Maalesef Trump sizin sandığınız ve dediğiniz gibi durumu idare etmiyor, Amerika açıktan teröre destek veriyor, ve Türkiye’ye terör devleti muamelesi yapıyor.   
“Bu kriz nasıl bir seyir takip edecek, bunun değerlendirmeleri yapılıyor. Ancak, Katar'ın durumu, Körfez ülkeleri arasında farklı bir geçmişe sahip olması, son yıllarda bölgede yaşanan gelişmelerde farklı bir siyaset takip etmesi dikkate alınarak yorumlanmalıdır. Bu bakımdan krizin derinlerde olduğu, çözüm yolunun kolay bulunamayacağı düşünülmelidir. Ne var ki, "saray darbesi" gibi bir durumla karşılaşmış olmayalım. Biraz geriye giderek hatırlayalım: Katar, Arap Baharı'nda Fas, Tunus, Libya, Mısır ve Suriye'de, hep İhvan örgütünü destekleyen bir tutum gösterdi. Bu görüşün, Erdoğan'ın siyaseti ile bire bir örtüştüğünü söyleyebiliriz. Özellikle Katar Emri Tamim bin Hamad es Sani Mısır'da, Erdoğan gibi İhvan lideri Mursi'yi desteklerken, Suudi Arabistan, Sisi'ye milyarca dolar yardımda bulunmuştu. Irak'ta ve 2011'den beri Suriye'de ise, Esad'a karşı İhvan ve Nusra, hatta IŞİD'i desteklediği bilinmektedir.”
Evet iyi gözlemlemişsiniz, Katar’ın duruşu ve görüşü Erdoğan’ın siyaseti demeyelim de Türkiye’nin siyaseti ile örtüştüğü doğrudur. Arap baharının ise batının Mısırda tezgahladığı SİSİ darbesi ve diğer Arap ülkelerindeki müdahalesi nedeniyle sonuçsuz kaldığı da önümüzde duran gerçektir. Eğer batının müdahalesi olmasa idi bugün Mısır başta olmak üzere tüm Arap ülkelerinde oluşacak yeni yönetimler tıpkı Katar gibi Türkiye ile aynı safta ve cephede ve frekansta olacaktı. Bu ise Ortadoğu ile birlikte dünya dengelerini de değiştirecekti. Katar’ın Mısır’da Mursi’yi desteklemesini yanlış ve sakıncalı mı buluyorsunuz? Asıl yanlış olan batının Mısır’da SİSİ darbesini tezgahlamasıdır. Batının Mısır’da ne işi vardır? Suudi Arabistan ise SİSİ’ye batının talebi üzerine yardım etmiştir. Katar’ın Suriye’de Esat’a karşı muhalif güçleri desteklemesinden doğal ne olabilir? Ancak bu desteklenenler arasında IŞİD asla yoktur. O sizin iftiranız olmalıdır. Türkiye’de IŞİD’i desteklemedi hiçbir zaman. Türkiye batının kurduğu ve finanse ettiği çakma İslami terör örgütü IŞİD’e karşı tetikçi gibi kullanılmak istendiği için Türkiye bu “saldır co” komutunu reddettiği için IŞİD destekçisi iftirasına maruz kalmış ve içimizdeki gafil ve hain muhalifler de buna inanmıştır. IŞİD’i kuran batıdır, elindeki petrolü ucuza satın alıp yerine her türlü silahı veren batıdır. Batı Türkiye’yi ESAT’a karşı değil de IŞİD’e karşı sonu olmayan bir savaşa sokmak istemiştir. Tekrar söylüyorum ki IŞİD’in ne Suriye’de ESAT rejimine ne de İsrail’e karşı bir tane bile eylemi ve mücadelesi olmamıştır.
“Bu olay karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Katar'ın yanında yer alması, iki lider arasındaki ilişkilerin tabiatına uygundu. Nitekim, ivedi bir şekilde yapılan iş birliği anlaşması çerçevesinde Katar'a 5 bin kişilik askeri bir gücün gönderilmesi kararı bunu gösteriyor. Demek ki, taraflara sağduyulu olmayı tavsiye etse de Türkiye, Katar tarafında yer almaktadır. Bir tarafta; Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün Yemen, İsrail, Suriye, Tobruk Libya'sı ve Maldivler; öbür tarafta, Katar, Türkiye, İran, Irak, Umman.Türkiye olayda aklını kullanarak samimi bir arabulucu olmalı, İhvan ipoteğinden çıkıp, millî faydayı öne almalıdır.”
Diye sözlerinizi bitirmişsiniz. Evet Sadi Bey, Türkiye açıktan Katar’ın yanında yer almaktadır. Gözünün önünde on beş yıldır kayıtsız şartsız Türkiye’nin yanında yer almış Müslüman kardeşini, dostunu yarıyolda bırakmayacaktır. Bundan doğal bir şey olamaz. Sizin de son iki cümlenizde yazdığınız gibi bir tarafta; eski İngiliz başbakanı Tony Blair’în baş danışmanlığını yaptığı kanlı diktatör SİSİ yönetiminde MISIR, en son TRUMP’tan ince ayar çekilmiş SUUDİ ARABİSTAN, devamında Osmanlı dışında hiçbir yazılı tarihleri olmayan kukla devletletcikler ÜRDÜN, YEMEN, ahı gitmiş vahı kalmış SURİYE, Kaddafi’den sonra yerlerde sürünen zavallı LİBYA ve eli kanlı, ağzı kanlı, tarihi kanlı ortadoğunun baş belası İSRAİL, öbür tarafta ise İRAN, IRAK, UMMAN, KATAR VE TÜRKİYE. Türkiye safını belirlemiştir. Ancak “İHVAN İPOTEĞİ” size ait bir ifadedir. Böyle bir ipotek sözkonusu değildir. Gündemde ihvan da yoktur aslında. Sadece Türkiye’nin ve İslam coğrafyasının onuru, şerefi ve çıkarları vardır. Teslim olmak ya da onuru ile mücadele etmek vardır. Hem siz milli faydadan ne anlıyorsunuz Sadi Bey? Daha açık söyleseniz de anlasak. Milli fayda haçlı emperyalizmine teslim olmayı mı gerektiriyor yoksa dimdik durmayı ve mücadele etmeyi mi?
Türkiye doğru yerde duruyor, bizler de doğru yerde duruyoruz ya siz Sadi Bey, siz nerede duruyorsunuz?(uzunca bir zamandır)                                         



Hiç yorum yok: