12 Eylül ile birlikte MHP nin kapatılması sonrasında uzunca bir süre MHP dışında kalan ülkücü hareketin bir zamanlarki Sadi Abisi Sadi Somuncuoğlu, Alparslan Türkeş'i uzun süre yalnız bıraktı, bir zaman sonra yeniden aktif siyasete döndü ve MHP de milletvekili oldu. Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanı adaylığı sırasında ise kendisi de cumhurbaşkanı adayı olmak isteyince MHP Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt tarafından yumruklu saldırıya uğradı. Ben Sadi Somuncuoğlu'nu önce Emine Işınsu'nun SANCI romanında "SADİ ABİ" olarak tanıdım. yıllar sonra doksanlı yıllarda ise İzmir'e geldiğinde neden MHP içinde ve lider yanında yer almadığını anlattığı salon toplantısına, öğleden az önce başlayıp konuşma ve sohbet sırasında vakit ikindiye girmekle, hazırun huzurunda öğle namazını geçirdiğine şahidim. Bu defa ikibinli yıllarda bir başka beldede birlikte yemek yedik. Ulusalcı, laik, Kemalist ve Atatürkçü söylemleri ile dikkatimi çekmişti. 10 haziran 2017 tarihli YENİÇAĞ gazetesindeki bu köşe yazısını tesadüfen okudum. Sonrasında gazetenin sitesinden diğer yazılarına da baktım. Diyorum ki geçmişteki Ülkücü hareketin Sadi Abi'sinin Yeniçağ gazetesi sitesindeki yazılarını okuyunuz ve bu beş bin şehidin kanı ile can verdiği hareketin savrula savrula geldiği noktayı görünüz ve gözlemleyiniz. Şimdi aşağıda Sadi Somuncuoğlu Beyefendinin yazısını paragraf paragraf irdeleyeceğiz.
KATAR OLAYI VE İHVAN ÖRGÜTÜ-Sadi
Somuncuoğlu
(10 haziran 2017 Yeniçağ Gazetesi)
“İslam dinini siyasi
bir ideolojiye dönüştürüp, buna göre yönetmek istedikleri devleti ele geçirmeye
çalışan örgütlere "Siyasal İslamcılar" denilmektedir.
Bunlardan yol olarak terörü seçenler çoğunlukta. En eskisi de, Birinci Dünya
Harbi'nden sonra ortaya çıkan "Müslüman Kardeşler (İhvan)"
örgütüdür. İsimleri güzel de, ideolojileri ve yaptıkları pek değil. Çünkü İslam
bir ideoloji dini değildir, siyasi rejim de getirmemiştir. Hür olarak yaratılan
insanı ve toplumu muhatap alır, her türlü baskıyı reddeder, ezeli ve ebedi
mesajlarıyla siyasetin üstündedir. Dürüstlük, adalet ve güzel ahlakı kurtuluş
yolu olarak görür.”
Diyorsunuz ama İslam dini sadece
camiye hapsedilen bir inanç sistemi değil bir hayat ve dünya nizamıdır.
Dolayısı ile bir devleti veya toplumu İslami kurallar ile idare etmek istemek
siyasal İslamcılık değil Müslümanlığın gereğidir. Bunu yol olarak seçenler ise
asla terörü seçmez, seçmemiştir. Nitekim birinci dünya harbinden sonra ortaya
çıkan Müslüman kardeşler örgütünün ortaya çıkış nedeni terörizmi yaymak değil Osmanlıyı tasfiye ederek milyonlarca
kilometrekarelik İslam topraklarını sömürge haline getiren batıya karşı
demokratik bir başkaldırma gayesidir. Nitekim kukla diktatörlükler bu
hareketleri devlet terörü ile bastırmışlardır milyonlarca Müslüman kanı dökmek
pahasına. Evet dediğiniz gibi İslam her türlü baskıyı reddeder ancak kendi
üstündeki baskıyı da reddeder. Müslüman kardeşler hareketi Müslümanlar
üstündeki baskıyı reddetmek ve yok etmek gayesi ile ortaya çıkmış kökü İslam
coğrafyası içinde olan bir harekettir. Ve İslam; sadece dürüstlük, adalet ve
güzel ahlaktan ibaret değildir. İslam bir dünya nizamının adıdır.
“Zaman içinde bütün
Arap ülkelerine yayılan ihvan grupları, önce kendi ülkelerinde sorun kaynağı
olmuşlardır. Görüşleri itibarıyla birbirlerine benzediklerine bakarak bir bütün
oldukları, bir merkezden yönetildikleri söylenemez. Farklı özellikleri ve
farklı mücadele tarzları vardır. Günümüzde de, yaşanan pek çok acı ve kanlı
çatışmaların ana unsuru olarak görülmeleriyle, en büyük zararı İslam dinine,
kendi ülkelerine ve kardeş toplumlara vermektedirler.”
Diyorsunuz yazınız devamında. Ama
ihvan gurupları sorun kaynağı değildir. Asıl sorun kaynağı emperyalist
haçlıların ajite ve provake ederek ve İslam coğrafyasını dilim dilim dilerek
her birinin başına getirdikleri laik, sosyalist veya dünyevi görüşlü kukla
diktatörleri haçlıların emir ve komutasında Müslümanlar üstünde en büyük sorun
olmuşlardır. Şu anda ortadoğuda mücadele ediyor görünen guruplar ihvan
gurupları değildir. Bu güya siyasal İslamcı radikal guruplar kardeş kanı
dökülmesi için yine haçlıların kurup finanse ettikleri ve yönettikleri İslami
görünümlü taşaron ve kukla örgütlerdir. Bu taşaron örgütleri kullanarak
haçlılar hem zulüm gören idealist Müslüman gençleri devşirip kendi çizgisinde
kullanmakta, istismar etmekte ve yaptıkları terör ile iki taraflı Müslüman kanı
dökmekte öte yandan dünya kamuoyunda islamı ve Müslümanları terörizme bulaşmış
bir topluluk olduğu kanaati uyandırmak sureti ile psikolojik savaş yapmakta
kendi baskı, sömürü ve müdahalesine gerekçe hazırlamaktadır. Bu kanlı
çatışmaların demelinde ihvan yoktur. El kaide, Daeş, Taliban ve benzeri örgütler ihvan hareketine bağlı
değildir. Bu hareketler batıdan destekli
kukla ve taşaron örgütlerdir. Kan içici haçlılar müslümanın taşı ile müslümanın
kuşunu vurmakta, bu arada sattığı türlü silah ve mühimmat ile de ayrıca para
kazanmaktadır.
“Bir de; İhvanın
türevleri diyebileceğimiz IŞİD, NUSRA, EL-KAİDE ve TALİBAN ile Haçlılara
taşeronluk yapan KCK/PKK/PYD/YPG gibi etnik-bölücü çeşitleri var. Tamamen
terörist olan bu örgütler, Afganistan'dan Suriye'ye kadar uzanan ürpertici
çatışma ve savaşlarla, Orta Doğu'yu kan gölüne çevirmektedir. Siyasal
İslamcılar kendilerini, "dünyanın öbür ucundan gelerek insanlarımızı,
ülkelerimizi ve kaynaklarımızı doymak bilmez bir şekilde sömüren
emperyalistlere karşı savaşmak zorundayız" şeklinde savunmaktadırlar.
İyi de savaşın tarafları kimler bakmak gerekmez mi? Akıl ve silah
emperyalistlerden, bu tamam. Sormak gerekmez mi: Akan kan ve kaybedilen can,
birbiriyle savaşan bölge insanından değil mi? Yıkılan devlet, bölünen ve
harabeye dönen ülke kimin? Aşiretler, etnik gruplar, siyasal İslamcılar neden,
emperyalistlerle değil de birbirleriyle kanlı bir savaş içindeler? Sonuçta
kaynakların el değiştirmesi ve köleleşme olmayacak mı?”
Diyerek devam ediyorsunuz yazınızda.Ben de büyük harflerle yazayım ki
IŞİD, EL NUSRA, EL KAİDE VE TALİBAN VE MUADİLİ ÖRGÜTLER İHVANIN TÜREVLERİ
DEĞİLDİR Sadi Bey. Saydığınız KCK/PYD/PKK/YPG diye dört örgüt yok zaten.
Onların hepsi aynı örgüt olduğu gibi sizin yazı konunuz ile de ilgili değil
onlar. O örgütler KATAR OLAYI VE İHVAN ÖRGÜTÜ başlığı attığınız yazınızla nasıl
ilgili olabiliyor? Sizin de dediğiniz gibi Haçlılara taşaronluk yapıyor o
örgütler. Ancak sadece o örgütler değil DAEŞ, EL KAİDE ve TALİBAN da aynı
kategoridedir. Sizin yanıldığınız ya da bilerek ve isteyerek çarpıttığınız yer
burası. Haçlılara taşaronluk yapan örgütler PKK, PYD YPG gibi aynı örgütün
türevi olan örgütleri Müslüman Kardeşler
ile aynı kategoriye sokmak gibi bir amacınız var. Ancak PKK ve türevleri
sadece DAEŞ, TALİBAN, EL KAİDE ile aynı sınıfa girebilir. Müslüman kardeşler
değil. Siz hiç ortadoğuda İsrail’e karşı eylem yapan bir siyasal islamcı örgüt gördünüz mü Sadi
Bey?
“Emperyalistlerin
hazırladığı bir de plan var, adı: BOP. Gizli-saklı da değil, her şey açık; 22
İslam ülkesi bölünecek diye haritasını da ilan etmiş! Bakıyor, görüyor, ama
anlamıyoruz; idrakimiz kurumuş. Sömürgecinin projesine, kasabın bıçağını
yalayan boğa gibi sarılanlar da eksik değil. Tarihi kendi ömrüne hapsedenler de
"tam zamanı" deyip fütuhata çıkıyor. Sömürgecilerle adeta
"kader birliği" yapmış meydanlara sığmıyor, kükreyen
arslan(!) gibi "ben" diyor, alay ediyorlar farkında değil.
Demek "akıl tutulması" böyle bir şey... Gelin buna geri
kalmışlık diyelim de kurtulalım...”
Diyerek BOP a gönderme
yapıyorsunuz. Evet doğrudur BOP İslam coğrafyasında yeniden parselasyon yapma
ve bu parselasyon yapılan coğrafyaya diktatörlerden farklı bir çoban, FETÖ gibi
bir çakma HALİFE ile sahip olmaya ve sömürmeye devam etme projesidir. Ancak bu
projenin, son 15 yılda dik ve doğru
yerde duran Türkiye yüzünden çıkmaza girdiği de görülmektedir. Burada akıl
tutulması yaşayanlar devletimizin doğru duruşu ve direnişi karşısında nerede
ise haçlı taşaronu terör örgütleri ile paralel durmak pahasına muhalif duruş
gösterenlerdir.
Bu tablonun ışığında Katar
olayına bakalım.
“1981'de Suudi
Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Bahreyn ve Katar arasında "Körfez
Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi" kuruldu. Konsey içinde çeşitli
sorunlar yaşandığı biliniyordu. Buna rağmen, hafta içinde Suudi Arabistan'ın
başını çektiği Körfez İşbirliği Örgütü üyeleri ve Mısır'ın, Katar'la ilişkileri
kesme ve yaptırım uygulama kararı alması sürpriz oldu. Kararın gerekçesi
olarak, Katar'ın Orta Doğu'da terörizmi finanse etmesi, desteklemesi ve üye
ülkelerin iç işlerine karışması gösterildi. Krizin ABD Başkanı Trump'ın, Suudi
Arabistan'da bulunması ve 100 milyar doları aşan silah satışı anlaşması
sonrasına rastlaması dikkat çekiciydi. Ancak ABD'nin Katar'da önemli bir askeri
üssünün bulunduğu ve Katar'ın baş döndüren zenginliği karşısında, Trump'ın açık
şekilde tarafını belli edecek bir siyaset takip etmesi beklenmemelidir. Durumu
idare etmeye çalışacağı, düşünülmelidir.”
Burada ise adeta Amerika’nın
Katar’a karşı alınan tavırda bir katkısının olamayacağı gibi bir kanaat ifade
ediyorsunuz. Çünkü Amerika’nın Katar’da önemli bir askeri üssü varmış. Amerika'nın Türkiye'de de önemli askeri üsleri var ve birlikte NATO üyesiyiz ama Amerika Türkiye'yi de Katar ile aynı kategoride görüyor. Siz Türkiye’nin Katar’da önemli ve hatta Türkiye dışında yegane askeri üssü
olduğunu bilmiyor musunuz? Katar’a karşı körfez ülkeleri tarafından alınan hasmane tavrın Katar’ın son
dönemde Türkiye yanında saf tutması nedeniyle Amerika tarafından örgütlendiğini bilmiyor musunuz?
Katar’ın terör örgütlerini desteklediği iddiasını kabul etmek Türkiye’yi bir
terör devleti olarak görmekle eşdeğerdir bunun idrakinde değil misiniz? Asıl
terör devletinin yıllarca DAEŞ ve EL KAİDE ve TALİBAN’a son olarak PYD ve YPG
ye açıktan silah, mühimmat ve askeri eğitim yardımı yapan AMERİKA olduğunu
gerçekten görmediniz mi, göremediniz mi? Maalesef Trump sizin sandığınız ve
dediğiniz gibi durumu idare etmiyor, Amerika açıktan teröre destek veriyor, ve
Türkiye’ye terör devleti muamelesi yapıyor.
“Bu kriz nasıl bir
seyir takip edecek, bunun değerlendirmeleri yapılıyor. Ancak, Katar'ın durumu,
Körfez ülkeleri arasında farklı bir geçmişe sahip olması, son yıllarda bölgede
yaşanan gelişmelerde farklı bir siyaset takip etmesi dikkate alınarak
yorumlanmalıdır. Bu bakımdan krizin derinlerde olduğu, çözüm yolunun kolay
bulunamayacağı düşünülmelidir. Ne var ki, "saray darbesi"
gibi bir durumla karşılaşmış olmayalım. Biraz geriye giderek hatırlayalım:
Katar, Arap Baharı'nda Fas, Tunus, Libya, Mısır ve Suriye'de, hep İhvan
örgütünü destekleyen bir tutum gösterdi. Bu görüşün, Erdoğan'ın siyaseti ile
bire bir örtüştüğünü söyleyebiliriz. Özellikle Katar Emri Tamim bin Hamad es
Sani Mısır'da, Erdoğan gibi İhvan lideri Mursi'yi desteklerken, Suudi
Arabistan, Sisi'ye milyarca dolar yardımda bulunmuştu. Irak'ta ve 2011'den beri
Suriye'de ise, Esad'a karşı İhvan ve Nusra, hatta IŞİD'i desteklediği
bilinmektedir.”
Evet iyi gözlemlemişsiniz,
Katar’ın duruşu ve görüşü Erdoğan’ın siyaseti demeyelim de Türkiye’nin siyaseti
ile örtüştüğü doğrudur. Arap baharının ise batının Mısırda tezgahladığı SİSİ
darbesi ve diğer Arap ülkelerindeki müdahalesi nedeniyle sonuçsuz kaldığı da
önümüzde duran gerçektir. Eğer batının müdahalesi olmasa idi bugün Mısır başta
olmak üzere tüm Arap ülkelerinde oluşacak yeni yönetimler tıpkı Katar gibi
Türkiye ile aynı safta ve cephede ve frekansta olacaktı. Bu ise Ortadoğu ile
birlikte dünya dengelerini de değiştirecekti. Katar’ın Mısır’da Mursi’yi
desteklemesini yanlış ve sakıncalı mı buluyorsunuz? Asıl yanlış olan batının
Mısır’da SİSİ darbesini tezgahlamasıdır. Batının Mısır’da ne işi vardır? Suudi
Arabistan ise SİSİ’ye batının talebi üzerine yardım etmiştir. Katar’ın
Suriye’de Esat’a karşı muhalif güçleri desteklemesinden doğal ne olabilir?
Ancak bu desteklenenler arasında IŞİD asla yoktur. O sizin iftiranız olmalıdır.
Türkiye’de IŞİD’i desteklemedi hiçbir zaman. Türkiye batının kurduğu ve finanse
ettiği çakma İslami terör örgütü IŞİD’e karşı tetikçi gibi kullanılmak
istendiği için Türkiye bu “saldır co” komutunu reddettiği için IŞİD destekçisi
iftirasına maruz kalmış ve içimizdeki gafil ve hain muhalifler de buna
inanmıştır. IŞİD’i kuran batıdır, elindeki petrolü ucuza satın alıp yerine her
türlü silahı veren batıdır. Batı Türkiye’yi ESAT’a karşı değil de IŞİD’e karşı
sonu olmayan bir savaşa sokmak istemiştir. Tekrar söylüyorum ki IŞİD’in ne
Suriye’de ESAT rejimine ne de İsrail’e karşı bir tane bile eylemi ve mücadelesi
olmamıştır.
“Bu olay karşısında
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Katar'ın yanında yer alması, iki lider arasındaki
ilişkilerin tabiatına uygundu. Nitekim, ivedi bir şekilde yapılan iş birliği
anlaşması çerçevesinde Katar'a 5 bin kişilik askeri bir gücün gönderilmesi
kararı bunu gösteriyor. Demek ki, taraflara sağduyulu olmayı tavsiye etse de
Türkiye, Katar tarafında yer almaktadır. Bir tarafta; Mısır, Suudi Arabistan,
Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün Yemen, İsrail, Suriye, Tobruk
Libya'sı ve Maldivler; öbür tarafta, Katar, Türkiye, İran, Irak, Umman.Türkiye
olayda aklını kullanarak samimi bir arabulucu olmalı, İhvan ipoteğinden çıkıp,
millî faydayı öne almalıdır.”
Diye sözlerinizi bitirmişsiniz. Evet
Sadi Bey, Türkiye açıktan Katar’ın yanında yer almaktadır. Gözünün önünde on
beş yıldır kayıtsız şartsız Türkiye’nin yanında yer almış Müslüman kardeşini,
dostunu yarıyolda bırakmayacaktır. Bundan doğal bir şey olamaz. Sizin de son
iki cümlenizde yazdığınız gibi bir tarafta; eski İngiliz başbakanı Tony
Blair’în baş danışmanlığını yaptığı kanlı diktatör SİSİ yönetiminde MISIR, en
son TRUMP’tan ince ayar çekilmiş SUUDİ ARABİSTAN, devamında Osmanlı dışında
hiçbir yazılı tarihleri olmayan kukla devletletcikler ÜRDÜN, YEMEN, ahı gitmiş
vahı kalmış SURİYE, Kaddafi’den sonra yerlerde sürünen zavallı LİBYA ve eli
kanlı, ağzı kanlı, tarihi kanlı ortadoğunun baş belası İSRAİL, öbür tarafta ise
İRAN, IRAK, UMMAN, KATAR VE TÜRKİYE. Türkiye safını belirlemiştir. Ancak “İHVAN
İPOTEĞİ” size ait bir ifadedir. Böyle bir ipotek sözkonusu değildir. Gündemde
ihvan da yoktur aslında. Sadece Türkiye’nin ve İslam coğrafyasının onuru,
şerefi ve çıkarları vardır. Teslim olmak ya da onuru ile mücadele etmek vardır.
Hem siz milli faydadan ne anlıyorsunuz Sadi Bey? Daha açık söyleseniz de
anlasak. Milli fayda haçlı emperyalizmine teslim olmayı mı gerektiriyor yoksa
dimdik durmayı ve mücadele etmeyi mi?
Türkiye doğru yerde duruyor,
bizler de doğru yerde duruyoruz ya siz Sadi Bey, siz nerede duruyorsunuz?(uzunca
bir zamandır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder