Aşağıdaki “che
guevara’dan neden rahatsızlar” başlıklı yazı 31.08.2016 tarihli Yeniçağ
Gazetesinde yayınlanmış bir ARSLAN BULUT yazısıdır.
CHE GUEVARA’DAN NEDEN
RAHATSIZLAR?
Bütün dünyada solun
bayrak adamı olan Ernesto Che
Guevara'nın 39 yıllık hayatı Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ile
geçmiştir. Hayatını da bu yolda kaybetmiştir. AKP'nin kurucuları ise küresel
kapitalizmin ve emperyalizmin beyni durumundaki CFR ve ADL adlı kuruluşların ve
CIA'nın desteğini alarak Türkiye'de iktidar olmuş ve 2004 yılında 22 İslam
ülkesinde haritanın değişmesini öngören Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş
başkanlığını üstlenmiştir! Dolayısıyla, İsmail Kahraman'ın Che
Guevara'ya "katil" demesi,
ömrü boyunca bulunduğu siyasi duruşun getirdiği şartlanmışlığın neticesidir.
Che Guevara ise şöyle diyordu:
"Emperyalizmin
bir dünya sistemi olduğunu, kapitalizmin son aşaması olduğunu aklımızdan
çıkarmamalıyız ve o, dünya çapında yenilgiye uğratılmak zorundadır. Bu
mücadelenin stratejik sonu, emperyalizmin yıkılması olacaktır. Bize, bu
dünyanın sömürülenlerine ve az gelişmişlerine düşen pay, emperyalizmin
temellerini ortadan kaldırmaktır: Biz ezilen uluslar, onlara sermaye, hammadde,
teknisyen ve ucuz emek vererek ve onlardan yeni egemenlik araçları olan yeni sermaye,
silah ve her çeşit materyal alarak mutlak bir bağımlılık içine
sürüklenmekteyiz.
Emperyalizmin
yıkılması hedeflenirken, onun başını kimin çektiği kesinlikle belirlenmek
zorundadır. Bu, ABD'den başkası değildir.
Zafer umutlarımızı
şöyle özetleyelim: Emperyalizmi, en sağlam siperi olan ABD tarafından yürütülen
baskıyı bertaraf ederek, topyekûn yok etmek. Taktik yöntem olarak, düşmanın
kendi varoluş temellerinden, yani kendine bağlı bölgelerden sökülerek, kendi bölgelerinin
dışında bir zorlu savaşa sokularak, tek tek ya da gruplar halinde halkların
tedrici kurtuluşunu sağlamak.
Bizim her eylemimiz
emperyalizme karşı bir savaş çağrısı ve insanlığın en büyük düşmanı ABD'ye
karşı halkların birliği için bir savaş marşıdır.
Ölüm, nereden ve nasıl
gelirse gelsin, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silâhlarımız
elden ele geçecekse ve başkaları yeni savaş ve zafer naralarıyla ve de
mitralyöz sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa, hoş geldi, safa geldi." (27.08.2007,
Erdoğan'a Che Guevara tişörtü giydirmek! - Arslan BULUT)
Gençliği, ABD'nin
Yeşil Kuşak projesine hizmetle geçenler, bu sözleri anlayamaz!
Fakat şu bir gerçek
ki, Fidel Castro da Che Guevara da Atatürk'ü örnek almıştı.
Araştırmacı Dursun Özden, "1967 yılında Bolivya'da öldürüldüğünde
Che Guevara'nın sırt çantasından; Atatürk'ün Büyük Nutuk'u çıkmıştır" bilgisini Türk kamuoyuna ilk
sunduğunda, kimse inanamamıştı! Ancak Fidel Castro'nun, 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç
Türk diplomatı Bilal Şimşir'den
Nutuk'u istediği ortaya çıktı. Castro,
Nutuk'u okuduktan sonra Che
Guevara'ya vermişti. Öldürüldüğünde sırt çantasından çıkan kitap, o
kitaptı! Diğer kitaplar, Nazım
Hikmet'in "Kuvayı
Milliye Destanı" ve bir şiir antolojisi idi.
Zaten Castro, İstanbul'daki Habitat
toplantısında "Asıl
devrimci Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ben bir devrim yaptım, ama O'nun
yaptıklarını asla başaramazdım. Sakın kendinize başka esin kaynağı
aramayın" dememiş
miydi?
Castro, ayrıca Dursun Özden'e de "Atatürk varken, Türk gençleri neden
kendilerine başka önder arıyor? Atatürk, 1919'da Anadolu'dan düşmanları kovmak
için Bandırma Gemisi'yle Samsun'a çıktı. Ve anti-emperyalist bir savaş verdi ve
zafere erişti. Biz, Atatürk'ün bu devrimci savaşından etkilendik-esinlendik ve
tam 40 yıl sonra, 1959'da Granma Gemisi'yle Havana'ya çıktık. Ülkemizden
emperyalistleri ve iş birlikçisi faşist Batista rejimini kovmak için... Biz de
zafere eriştik. Bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır Kemal Atatürk...
Atatürk'ün kıymetini bilin ve kendinize başka önder, yol ve yordam
aramayın..."dememiş miydi?
Atatürk'ü sevmeyenler, onu örnek alanları da karalar
elbette.
Arslan Bulut
Efendim;
Arslan Bulut
beyefendi yazıya nasıl başlamış?
“BÜTÜN
DÜNYADA SOLUN BAYRAK ADAMI OLAN ERNESTO CHE GUEVARA”
Şimdi sorularımızı
sormaya başlayalım:
1-Sen milliyetçi ve
ülkücü geçinen bir adamsan eğer bütün dünyada solun bayrak adamı olarak bilinen
bir adamdan sana ne? Sana ne? Ruhuna Fatiha bile okuyacaksan oku, sevgi
muhabbet duyacaksan duy, ama senin sevgin ve muhabbetinden bize ne?
2- CFR, ADL ve CIA
gibi emperyalizmin askeri durumundaki kuruluşların uzunca bir zamandır hedef
aldığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümetini hedef almakla kim adına hareket
ettiğini sanıyorsun?
3-Emperyalist batının
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ diye lanse ettiği yeni dönem sömürü projesinin tepe
taklak edildiğini ve BÜYÜK OSMANLI PROJESİ’ne dönüşmekte olduğunu göremeyecek
kadar kör müsün?
4-Amerika’nın
emperyalist bir katil olması, CHE GUEVARA, LENİN, STALİN VEYA BAŞKACA MARKSİST
LİDER YA DA MARKSİST TERÖR ÖRGÜTLERİNİN KATİL OLDUĞU GERÇEĞİNİ DEĞİŞTİRİR Mİ?
5-Yazın içinde
27.08.2007 tarihli bir yazından alıntı yaparak emperyalizmi ve emperyalizme
karşı mücadeleyi CHE’nin ağzından okuyorsun. Emperyalizmi CHE’nin söylem ve
mücadelesinden mi öğreniyorsun? Şimdiye kadar emperyalizmin ne olduğunu
bilmiyor muydun? Senin Türk Milletinin
zaferler ayı ağustos her geldiğinde ALPARSLAN’ı, YAVUZ SULTAN SELİM’i veya
MİLLİ MÜCADELEYİ hatırlamak yerine gönlündeki kahramanın ERNESTO CHE GUEVARA’yı
hatırlamak gibi bir hastalığın mı var?
6-Arslan Bulut madem
bu kadar bilgi sahibisin belki bunları
da bilirsin, söyle bakalım, Che’nin çantasından çıkan NUTUK kaç ciltlik ve kaç
baskısı idi, (malum ilk baskıları üç cilt halinde yayınlanmakta idi) yine Nazım
Hikmet’in kitapları ile birlikte hangi dile yapılmış çeviriler idi, nutuk ve Nazım’ın
kitapları hangi yollarda hangi dillere çevrildi, Che hangi dillerde okumayı ve
konuşmayı biliyordu?
7-Sen hangi okulu
bitirdin, hangi mantığı okudun ki Che’ye katil demekle Atatürk’ü sevmek ya da
sevmemek arasında bir bağ kurabiliyorsun?
8-Eğer kendini ülkücü
bir yazar olarak tanımlıyorsan eğer ülkücü bir yazar gözü ile kaleme aldığın
yazıya bir tepeden tırnağa bak bakalım bu yazıda ülkücülükten bir eser, ruh ya
da koku var mı yok mu? Eğer yoksa sen hangi bağın gülü hangi emperyalist gücün
bülbülüsün açıkla da biz de anlayalım.
9-Yazıdaki son cümlen
şu: “ATATÜRK’Ü SEVMEYENLER ONU ÖRNEK ALANLARI
DA KARALAR ELBETTE” diyorsun.
İsrail’de de bir Atatürk heykeli var ve bu anıtta “İsrail halkı sana ebediyen minnettar kalacaktır” yazıyor. Şimdi biz antisiyonist
ve İsrail karşıtı olur isek Atatürk’ü sevmemiş mi olacağız?
10-Arslan Bulut sen
Che’nin çantasından çıktığına inandığın kitapları satır satır okudun mu?
Arslan Bulut sana
diyecek çok söz var, sorulacak çok soru var ama ne desek boş. İşte şekil A da
göründüğü gibi bomboş bir adamsın sen.
Bak şöyle bir baktım
araştırdım gördüm ki: Bilal Şimşir'in Türk Tarih Kurumu tarafından çıkartılmış
"Atatürk ve Yabancı Devlet Adamları" isimli bir kitabı var.
Kitabın 3. cildi 6.
bölümde 294-295 no'lu belgelerle Küba kısmı bulunmakta ve bu konuya dair hiçbir
şey geçmemekte.
Diğer bir nokta Bilal
Şimşir'in özgeçmişi ve görev yaptığı ülkelere baktığımızda Küba'da
bulunmadığını görmekteyiz. Bilal Şimşir 1961 de diplomat olmuş ta hiç görev
yapmadığı bir ülkenin lideri Fidel Castro ile neden ve nasıl muhatap olmuş? Ama
mantık şu ki; Atatürk övülüyorsa doğru
olsun yanlış olsun önemi yok.O yüzden sorgulamaya gerekte yok. Che'nin
çantasından çıkmıştır diyorsak çıkmıştır.
Bir diğer yalan ise
Fidel Castro'nun 1961 yılında Küba-Havana'da görevli Türk diplomatı Bilal
Şimşir'den Abd'nin bilgisinin olmaması şartıyla Nutuk'u istediği.
Bu yalan 1967 yılında
Che Guevera'nın çantasından Nutuk'un çıktığına dayanak oluşturması için
uydurulmuş. Çünkü Nutuk'un yabancı dillere ilk çevirisi 2002 yılında
yapılmıştır. Şu senin kahramanın ile ilgili yazılmış kitaplarda da böyle bir
şey sözkonusu edilmemiş. Kırk yıl sonra aptalca ortaya atılmış bir yalanın
ardından kapılmış gidiyorsun. Sen bu
adama mı yoksa Marksa veya Lenin’e veya Fidel Castro’ya mı hayransın. Ve sen Kemalist
misin? Kemalizm diye bir ideoloji olduğuna inanıyor musun? Ya da Atatürkçülük
denen şey nedir, altı oku mu var yoksa prensibi mi var? Atatürk bir lider ve
devlet adamı olmanın ötesinde sistematik bir ideolojinin çerçevesini çizdi de
biz mi anlamadık? Nutuk bir genel mücadele hülasası ve tarihe şerh düşmek midir
yoksa gerçekten bir ideoloji kitabı mıdır? Siz o nutuk eserini kaç kez hatim
ettiniz?
Hani var ya bir süredir TÜRK SOLU denen fraksiyona
takmıştım. O da trol ve çakma çıktı ancak bu ARSLAN BULUT zihniyeti
inanın TÜRK SOLU’na nal toplatır. Bunlar ülkücülüğün suyunu çıkaranlardır.
Bunlar ülkücülüğün ırzına geçenlerdir. Bunlar beyni Atatürkçülük diye olmayan
bir ideoloji ile iğfal olmuş iğdiş kafalardır. Bunlar eğer hala ülkücüyüz
diyorlarsa eğer Che denen alçak teröristin tişört ve şapkasını da giydikten
sonra helalinden bir köteği hak etmiş adamlardır. Bunları götürüp SULTAN
GALİYEV’in, ALİ BEK HAKİM’in, ZUVKA BATUR’un OSMAN BATUR İSLAMBAY’ın, Şeyh
Şamil’in ve hatta Şamil Basayev’in, Yusuf İmamaoğlu’nun Dursun Önkuzu’nun mezarları başında üstlerindeki Che tişörtleri
yırtılana kadar dinlene dinlene dövmek lazım. Bunlar bir ulu hareketin
katilidir. Bunlar ülkücülüğü bir safsataya satan adamlardır. Bunlar vicdanı ve
imanı çürümüş adamlardır. Yok yok bunlar adam bile değildir.
Arslan Bulut; ne ben ne de hiç kimse Che Guevara denen adamdan
rahatsız değildir. Bu adam inancının ve ideallerinin mücadelesini vermiş ve
inandığı yolda ölmüştür ve kendi davasının kahramanıdır. Rahatsızlık bizle
hiçbir ilgisi olmayan Che Guevara’nın davasına bütün inanç ve ideallerini
kurban edenlerdendir. Rahatsızlık kendi tarihindeki kahramanları unutup,
ecdadın mirasını ve kahramanlıklarını unutup, sekiz yüz yıldır babadan oğula
adı belli, anası belli, babası belli, dedesi belli OSMANLI gibi bir ecdattan yüz çevirip yeni bir ecdat zinciri icat etmeye kalkan zavallılardandır rahatsızlık. Yoksa Che
gerçekten kendi dünyasının kahramanıdır, sizler onun tırnağı olamazsınız ancak
sizler Che’nin ardına düşen alçak ve zavallılarsınız. Rahatsızlık CHE
GUEVARA’dan değil rahatsızlık sizin gibi çapsızlardandır. Yuh olsun, yuh olsun,
yuh olsun sizin gibi zavallılara.
(Bu yazının ilavesi de aşağıdaki ERNESTO CHE GUEVARA’NIN kısa
hayat hikayesi olsun. Oku bakayım Arslan Bulut, oku ve feyz al ülkücü bir
kahramanın hayatını oku hele.)
“İrlanda ve Bask asıllı Arjantinli devrimci,
lider ve doktor. Gerçek adı Ernesto Guevara de la Serna'dır. Fidel Castro'yla
birlikte bugünün Küba'sını kurmuştur. "Gerçekçi Ol İmkansızı İste"
sözüyle de kült olan liderin dünya görüşünün oluştuğu Latin Amerika gezisi
sırasında yaşadıkları Motorcycle Diaries adıyla film olmuş, ünlü lideri oyuncu
Gael Garcia Bernal canlandırmıştır.14 Haziran 1928'de Rosario, Arjantin'de
dünyaya geldi. Doğum tarihi bazı kaynaklarda 14 Mayıs şeklinde geçmekteydi.
Yüksek mühendis olan babası Ernesto Guevara Lynch, İrlanda asıllıydı, annesi
Clia dela Serna'nın ailesi ise İrlanda ve İspanya kökenliydi. Henüz iki
yaşındayken astım krizi geçiren Che, hayatı boyunca bu hastalıkla yaşayacaktı.
Guevara ailesi, Che 3 yaşındayken, Buenos Aires'e yerleşmişler, ancak astım
krizlerinden dolayı Che'nin durumu daha da kötüleşince doktorların tavsiyesiyle
Cordoba'ya taşınmaya karar vermişlerdi. Çünkü tedavisi güç olan hastalığının
iklim koşullarıyla yakın ilişkisi vardı. Politik eğilimleri itibariyle sola
açık liberal olarak tanınan Guevara'nın ailesi, İspanya iç savaşında açıkça
Cumhuriyetçileri desteklemişlerdi. Ekonomik anlamda durumu iyi olan aile zaman
içinde maddi sıkıntılar yaşamaya başladı. Eğitim bakanlığına bağlı Dean Funes
Lisesi'ne devam eden Guevara, hastalığına rağmen hareketli bir çocukluk
geçirdi. Zira oldukça başarılı bir atlet ve dinamik bir rughby oyuncusuydu.
Agresif bir oyun tarzı olduğu için azgın anlamına gelen "El
Furibundo" sözcüğüyle annesinin soyadından oluşan "Fuser"
lakabıyla anılan Che, o dönem babasından satranç oynamayı da öğrendi. 12 yaşından
itibaren yerel turnuvalara katılmaya başlayan Che, ergenlik yıllarında da şiir
ve edebiyatla ilgilendi. Özellikle Pablo Neruda'nın şiirlerini çok seven
Che'nin kelimelerle ilişkisi hayatı boyunca iyi olacak, kendisi de şiirler
yazacaktı. Kendini geliştirmek için Jack London'dan Jules Verne'e, Sigismund
Schlomo Freud 'dan Bertrand Russell'e kadar kendi alanında başarılı birçok
önemli ismin eserlerini okuyan Che, fotoğrafçılıkla da ilgileniyordu.
Kamerasını yanından ayırmıyor, insanları, gördüğü yerleri ve arkeolojik alanları
fotoğraflıyordu. Okulda İngilizce eğitim yapılırken, annesinden de Fransızca
öğrenen Che, Neruda kadar Baudelaire'i de çok seviyordu. 1944 yılında yeniden
Buenos Aieres'e taşınan Guevara ailesinin maddi durumu iyice bozulmuş, Che
çalışmaya başlamıştı. 1948'de Buenos Aieres Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki
eğitimine başlayan Che, öğrenciliği boyunca Latin Amerika'da uzun yolculuklara
çıktı. Fakültedeki ilk yıllarında Arjantin'in kuzey ve batı bölgelerini
dolaşıp, buralardaki orman köylerinde cüzzam ve bazı hastalıklar üzerine
çalışmalar yaptı. 1951'de eski arkadaşı biyokimyager Alberto Granado, yıllardır
konuştukları Güney Amerika seyahati için tıp eğitimine bir yıl ara vermesini
önerince, ikili kısa süre sonra, "La Poderosa II'' (Güçlü II) adını
verdikleri 500 cc.lik 1939 model Norton marka motosikletle Alta Gracia'dan yola
çıktı. Peru'da Amazon Nehri kıyısındaki San Pablo cüzzam kolonisinde gönüllü
olarak birkaç hafta geçirmeyi düşünen Granado ve Guevara, tur boyunca Latin
Amerika'nın köylülerini yakından tanıma fırsatı bulmuşlardı. Guevara'ya göre,
Latin Amerika'nın ayrı uluslardan oluşan bir karma yapı olması, ülkeler
arasındaki eşitsizliği arttırıyor, gücün bölünmesine neden oluyordu, bu yüzden
kıta çapında gerçekleştirilecek bir stratejiyle Latin Amerika tek vücut
olmalıydı. Sınırları olmayan ve tek bir kültürle bağlanmış birleşik
İber-Amerika'nın hayalini kurmaya başlayan Guevara'nın bu düşünceleri sonraki
devrimleri için çıkış noktası olacaktı. Arjantin'e döner dönmez hayallerini
gerçekleştirmek için tıp fakültesindeki eğitimini bir an önce bitirmeye çalışan
Che, 1953 yılının mart ayında mezun oldu ve 12 Haziran'da diplomasını aldı. Güney
ve Orta Amerika'da kaldığı yerden gezilerine devam edebilmek için 7 Temmuz
1953'te yola çıkan Guevara, Venezuella'daki cüzzam kolonisinde çalışacaktı.
Önce Peru'ya uğrayan Che, orada yerliler hakkında daha önce yayınlanmış bir
incelemesi yüzünden tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ceza süresi dolduktan
sonra Ekvator'da bir kaç gün kalan Guevara, burada hayatının dönüm noktalarından
biri olacak tarihi bir tanışma yaşadı. Ricardo Rojo adındaki avukatla
karşılaştıktan sonra, Venezulla'ya gitmekten vazgeçip, Rojo ile birlikte
Guetamala'nın yolunu tuttu. O sıralarda hükümetin başındaki Başkan Jacobo
Arbenz Guzmán özellikle toprak reformu ile ilgili bir toplumsal devrim yapmaya
çalışıyordu, ancak Arbenz sağcı bir darbe ile devrildi. Guevara bunun üzerine
Arjantin büyük elçiliğine sığındı. İhtilalcilerin safhına katılan Guevara bir
süre sonra tutuklanarak elçilik binasından çıkarıldı. Guatemala'da bir çok
Kübalı sürgün ve Fidel Castro'nun kardeşi Raul Castro ile tanışan Che,
Guetamala'da kalması tehlikeli bir durum alınca Meksika'ya gitti. Arbenz
hükümetinin CIA destekli bir darbeyle devrilmesi, Guevara'nın Amerika Birleşik
Devletleri'nin emperyalist bir güç olduğuna dair görüşlerini güçlendirdi. Bu arada Küba'daki mahkumiyeti sona
erdikten sonra serbest bırakılan Fidel Castro da Meksika'ya gelmişti ve Raul,
Guevara'yı 8 Temmuz 1955'te Fidel Castro ile tanıştırdı. Castro ile aynı düşünceleri
paylaşan Guevara, onun gerçek bir devrim lideri olduğuna kanaat getirerek Küba
diktatörü Fulgencio Batista'yı devirmek için kurulan "26 Temmuz
Hareketi''ne katıldı. Grupta doktor olarak görev yapmasına karar verildiyse de
hareketin diğer üyeleriyle askerî eğitime katıldı. Eğitmeni olan Albay Alberto
Bayo tarafından en göze çarpan öğrenci olarak nitelendirilen Guevara, 18
Ağustos 1955'te Guetamala'dan gelen sevgilisi Gadea ile evlendi ve bir yıl
sonra 15 Şubat'ta kızları Hilda Beatriz dünyaya geldi. 25 Kasım 1956'da Tuxpan,
Veracruz'dan yola çıkan Granma gemisine Küba'ya gitmek üzere binen Guevara,
karaya çıkar çıkmaz Batista'nın askerlerinin saldırısına uğradı. Guevara, bu
çatışmada kaçan bir askerin düşürdüğü cephaneyi almak için tıbbî malzeme çantasını
bırakmak zorunda kalmıştı ve o ân doktordan savaşçıya dönüştüğü an olarak
Guevara'nın hafızasına kazındı. Bu olaydan sonra Sierra Maestra dağlarına
saklanan Che, Batista rejimine karşı giriştiği gerilla savaşlarında gösterdiği
cesaretle isyancılar arasında lider olarak görülmeye başladı ve Comandante
olarak adlandırıldı. 1958 aralığında devrimin en önemli olaylarından olan Santa
Clara'ya saldıran "İntihar timi"ni yöneten Guevara, 7 Şubat 1959'da
zafer kazanan hükümet tarafından "Doğuştan Küba vatandaşı'' ilan edildi.
Bu arada Gadea ile evliliğini resmen sona erdirmek için boşanma işlemlerine
başlayan Che, 2 Haziran 1959'da, kendisi gibi 26 Temmuz Hareketi'nin üyesi olan
Aleida March ile evlendi. 6 ay boyunca La Cabaña hapishanesinin komutanlığına atanan
ve görevi esnasında Batista rejiminin memurlarının, BRAC gizli servis
mensuplarının, savaş suçlusu olduğu iddia edilenlerin ve siyasî muhaliflerin
yargılanması ve infazından sorumlu olan Guevara, Time dergisine göre
yargılamalarında adil değildi. Sonrasında Ulusal Toprak Reformu Enstitüsü'nde
önemli bir göreve gelen ardından Küba Merkez Bankası'nın başkanlığına atanan
Che, Küba'dan diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere yardım etti ama bunların
tümü başarısızlıkla sonuçlandı. 1960 yılında "La Coubre'' isimli silah
gemisinin patlamasında yaralanan kurbanlara yardım eden Guevara, bir süre sonra
Sanayi Bakanı oldu. Küba sosyalizminin gelişmesinde büyük önemi olan Guevara,
ülkenin önde gelen kişilerinden biriydi. 1961 yılında gerçekleşen Domuzlar
Körfezi İşgali'nde Castro'nun emriyle Küba'nın en batısındaki Pinar del rio
eyaletindeki bir kuvvetin başına geçen Guevara burada sahte çıkarma kuvvetini
püskürttü. Bir yıl sonra ortaya çıkan Küba Füze Krizi'nde kilit rol oynayan
Guevara, 1964'te Birleşmiş Milletler'in davetlisi olarak Küba'yı temsilen New
York'a gitti. CBS televizyonunda yayınlanan Face the Nation isimli programa
çıkan, ABD Senatörü Eugene McCarthy'nin yanı sıra Malcolm X'in çalışma
arkadaşları ve Kanadalı radikal Michelle Duclos'la görüşen Guevara, 17
Aralık'ta Paris'e uçarak üç aylık uluslararası bir tura çıktı. Bu gezi
sırasında Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Arap Cumhuriyeti, Mısır, Cezayir,
Gana, Gine, Mali, Dahomey, Kongo-Brazzaville ve Tanzanya'yı dolaşan lider, 24
Şubat 1965'te Cezayir'de, uluslararası sahnede son görünüşü olacak olan
"İkinci Afrika-Asya Ekonomik Dayanışma Semineri"ndeki konuşmasını
yaptı. Guevara, 14 Mart'ta
Küba'ya döndüğünde Havana havaalanında Fidel ve Raúl Castro, Osvaldo Dorticós
ve Carlos Rafael Rodríguez tarafından sade bir törenle karşılandı.Ancak iki
hafta sonra kamu hayatından çekilen lider, bir anda tamamen ortadan
kaybolmuştu. Castro'nun sağ kolu olan Guevara'nın, bu gizemli kayboluşuna uzun
süre anlam verilememekle birlikte farklı sebepler de öne sürüldü. Zira sanayi
bakanıyken savunduğu sanayileşme projesinin görece başarısızlığı, ekonomik
konularda Castro ile arasındaki görüş ayrılıkları ve Castro'nun Guevara'nın
gücünden rahatsız olması bunlardan birkaçıydı. Guevara'nın Castro'ya gidiş
nedenini açıklamadığı ve oldukça basit bir üslupla yazmış olduğu mektup da çoğu
kişinin şaşırtıcı bulduğu bir durumdu. Guevara'nın görüşleri Çin Komünist
Partisi tarafından açıklanan görüşlerle benzeşiyordu ve bu durum ekonomisi
gittikçe Sovyetler Birliği'ne daha da bağımlılaşmakta olan Küba için büyüyen
bir sorun olmuştu. Küba'nın batılı gözlemcileri, Guevara'nın Sovyet koşullarına
ve önerilerine karşı çıkmasına rağmen Castro'nun kabul etmek zorunda kalmasını
ortadan kaybolmasına neden olarak gösteriyorlardı. Oysa ki Guevara ve Castro,
Sovyetler Birliği ve Çin'in de bulunduğu birleşik cepheyi destekliyorlardı.
Sovyet lideri Kruşçev'in Castro'ya danışmadan Küba'dan füzeleri çekmeyi
onaylamasını ihanet olarak gören Guevara, Kuzey Yarımküre'yi, batıda ABD ve
doğuda SSCB liderliğinde, Güney Yarımküre'nin sömürücüsü olarak gördüğünü
belirmişti. Guevara, Vietnam Savaşı sırasında komünist Kuzey Vietnam'ı
desteklemişti ve gelişmekte olan ülkelerin halklarını silahlanmaları konusunda
teşvik etmişti. Guevara'nın kayboluşuyla ilgili olarak soru işaretleri ve
yapılan spekülasyonlar artmıştı. Tüm bunların baskısıyla Castro, 16 Haziran
1965'te yaptığı açıklamada Guevara'nın bilgisi dışında nerede olduğu konusunda
yorum yapılamayacağını söyledi. Aynı yılın 3 Ekim'inde Castro, Guevara'nın
kendisine yazdığı tarihsiz mektubu açıkladı. Mektupta Guevara, Küba devrimine
bağlı olduğunu ancak yabancı topraklarda savaşmak için Küba'dan ayrılma
niyetini bildiriyordu. Dünyadaki diğer ulusların kendisini devrim için savaşmak
üzere çağırdıklarını belirten Guevara, ayrıca hükümet, parti ve ordu içindeki
tüm görevlerinden istifa ettiğini ve Küba vatandaşlığından vazgeçtiğini de
mektubuna eklemişti. 1 Kasım 1965'de Castro'yla yapılan röportajda, Küba
lideri, Guevara'nın öldüğüne dair söylentileri reddedip, nerede olduğunu
bildiğini açıkladı. Castro ve Guevara'nın planları vardı. Zira 14 Mart 1965'te
ikili Sahara Çölü altındaki bölgede Küba'nın ilk askerî operasyonunu
Guevara'nın yönetmesi konusunda anlaşmışlardı. Daha sonra Castro'nun da
doğrulayacağı bir görüşe göre, Latin Amerika ülkelerindeki koşulların focos
gerilla çekirdeklerinin kurulması için henüz uygun olmadığını düşündüğü için
Castro, bu eyleme girmesi için Guevara'yı ikna etmişti. Dönemin Cezayir devlet
başkanı Ahmed Bin Bella ise Afrika'da hüküm süren durumun büyük devrim
potansiyeline sahip görünmesinin Che'de Afrika'nın emperyalizmin zayıf halkası
olduğu düşüncesini oluşturduğunu ve bu yüzden Afrika için çaba harcamak
istediğini belirtmişti. Kongo-Kinşasa'daki Patrice Lumumba yanlısı Marksist
Simba hareketinin desteklenmesi ile sürdürülecek olan Küba operasyonunda
Guevara bir süre gerilla lideri Laurent-Désiré Kabila ile çalıştı. Daha sonra
Kabila'ya yeterince inanmadığı için ittifakları bozuldu. O dönemde 37 yaşında
olan Guevara, resmi askeri eğitimden geçmemesine rağmen oldukça deneyimli bir
savaşçıydı. Astım hastalığı da Guevara'yı fazla zorluyor görünmüyordu. Amacı
Küba Devrimi'ni ihraç etmek olan Guevara, yerel Simba savaşaçılarına komünist
ideolojiyi ve gerilla savaşını öğretiyordu. Ancak Güney Afrikalı paralı
askerler ve Kübalı sürgünler Kongo ordusuyla birlikte Guevara için sıkıntı
yaratan bir ittifak içindeydiler. Bu yüzden Kongo'daki devrim planı
gerçekleştirilemedi. Guevara buna sebep olarak yerli Kongo kuvvetlerinin
yeteneksizliğini ve kendi aralarındaki sürtüşmeyi göstermişti. Kongo'da kalıp
tek başına savaşmayı düşünen Guevara, silah arkadaşları ve Castro'nun
gönderdiği iki memurun ikna etmesi sonucu Kongo'dan ayrılmayı kabul etti. Ancak
dünyanın diğer bölgelerindeki devrimlere kendini adamak için Küba ile olan tüm
bağlantılarını kopardığını yazdığı mektubun Castro tarafından kamuoyuna
açıklanması yüzünden Küba'ya geri dönmeyi gururuna yediremeyen Guevara, altı ay
boyunca Darüsselam, Prag ve Alman Demokratik Cumhuriyeti'nde saklandı. Bu süreç
içinde Kongo deneyimiyle ilgili anılarını kaleme aldı, ayrıca biri felsefe
diğeri ekonomi üzerine olan 2 kitabının taslaklarını yazdı. Castro Che'yi
Küba'ya geri dönmesi konusunda zorlasa da, Guevara, dönüşünün geçici olacağı ve
adadaki varlığının sır olarak kalacağı koşuluyla bunu kabul etti. Zira Latin
Amerika'da yeni bir devrim hazırlığındaydı. Tüm hazırlıklarını büyük bir
gizlilik içinde yürüten Guevara'yla ilgili olarak 1 Mayıs 1967'de Silahlı
Kuvvetler Bakan vekili Bnb. Juan Almeida, Latin Amerika'da devrime hizmet
etmekte olduğunu duyurmuştu. Zira Guevara, Bolivya'da gerillaların başındaydı.
Castro, Guevara tarafından eğitim alanı olarak kullanılması için, yerli Bolivya
Komünistleri tarafından Ñancahuazú bölgesindeki arazinin satın alınmasını
istemişti. Ancak kamptaki eğitim, çarpışmadan daha tehlikeli olmuş ve bir
gerilla ordusu oluşturma yolunda pek başarılı olunamamıştı. Guevara'nın ana
ajanı olarak çalışan Haydée Tamara Bunke Bider'in daha sonra Bolivyalı
yetkilileri Guevara'nın izini bulmaya yönlendirdiği için bilmeden Sovyet
çıkarlarına hizmet ettiği ortaya çıkacaktı. Guevara ve askerleri Bolivya
Ordusu'yla 1967'de ilk kez çatıştıklarında geriye bıraktıkları fotoğraflar
Che'nin Bolivya'da olduğunu kanıtlar nitelikte olmuştu. Fotoğrafları gören
Bolivya Devlet Başkanı René Barrientos, Che'nin bir an önce yakalanması için
emir vermişti. Yaklaşık elli kişiden oluşan ve ELN (Ejército de Liberación
Nacional de Bolivia) adı verilen ordusuyla Bolivya güçlerine karşı başarı elde
eden Guevara, liderlerden birini de öldürmüştü. Savaşın ortasında bile insancıl
özelliklerinden vazgeçmeyen Guevara, yakaladıkları yaralı Bolivyalı askerlere
tıbbi yardımda bulunmayı talep etmiş ancak bu önerisi sorumlu Bolivyalı subay
tarafından geri çevrilmişti. Guevara'nın Bolivya'da devrim başlatma
planlarından, yanlış anlaşılmalar, uzlaşma yanlısı olmayan muhalif kişiliği ve
Kongo'da olduğu gibi Bolivya'da da yerel liderlerle başarılı işbirliği
geliştirememesi yüzünden istenen sonuçlar alınamamıştı. Guevara'nın gerilla
kampının yeri bir muhbir tarafından Bolivya Özel Harekât Birliği'ne
bildirilince 8 Ekim'de kamp kuşatıldı. Quebrada del Yuro kanyonunda Simeón Cuba
Sarabia ile birlikte devriye gezerken yakalanan Guevara, ayaklarından
yaralandıktan ve silahı bir mermiyle harap edildikten sonra teslim olmak
zorunda kaldı. Tabancasında açıklanamaz bir şekilde şarjör bulunmayan Guevara,
yakalandığı sırada orada bulunan askerlere göre:
“Ateş etmeyin! Ben Che Guevara'yım ve canlı
olarak daha değerliyim” demişti. Barrientos Guevara'nın yakalandığını öğrenir
öğrenmez öldürülmesini emretmiş, Guevara yakın bir köy olan La Higuera'daki bir
okula götürülmüş ve geceyi orada geçirdikten sonra, ertesi gün öğleden sonra
öldürülmüştü. Bazı kaynaklara göre Che'nin infazından sorumlu çavuş Mario Terán
aşırı derecede heyecanlandığı için bilinçli bir şekilde ateş edememiş, Che'yi
öldüren merminin kim tarafından ateşlendiği asla bilinemiştir. Çarpışmada
öldüğü izlenimi vermek, yüzünün tanınır durumda olduğunu sağlamak için
ayaklarına defalarca ateş edilerek öldüren Che Guevara'nın cesedi bir
helikopterin iniş takımlarına sıkıca bağlanmış ve yakınlardaki Vallegrande'ye
götürülmüştü. Cesedi bir küvetin içinde basına gösterildikten sonra, askeri bir
doktor tarafından elleri kesilen Che'nin cesedinin akıbeti bilinememekteydi. Zira
gömüldüğünü söyleyen görüşlerin yanı sıra yakılmış olduğuna dair de
spekülasyonlar vardı. Guevara'yı ve Bolivya'daki faaliyetlerini yakın takibe
alan kişi Félix Rodríguez adındaki CIA ajanıydı. Rodríguez Guevara'nın saatini
ve diğer kişisel eşyalarını almıştı ve sonraki yıllarda bunları röportaj
yaptığı gazetecilere gösterdi. Bu eşyaların bir kısmı halen CIA'de
sergilenmektedir. Guevara'nın öldüğünü 15 Ekim'de tüm Küba'ya duyuran Fidel
Castro, ülkesinde üç günlük yas ilan etti.1997 yılında Guevara'nın elleri
olmayan cesedinden kalan kemikler bir uçak pistinin altından kazılarak
çıkarıldı, DNA testiyle kimliği tespit edilerek Küba'ya geri getirildi. 17 Ekim
1997'de cesedinden kalanlar, Bolivya'daki harekatta birlikte savaştığı 6
askerle birlikte, Küba Devrimi'ni gerçekleştirdiği Santa Clara'da özel olarak
hazırlanmış anıt mezara askerî törenle gömüldü.