4 Nisan 2017 Salı

SULTAN GALİYEV, TURANCILIK, TÜRKÇÜLÜK VE ATİLLA İLHAN

Bilindiği gibi Rusya’da ekim devrimi öncesinde komünist lider kadrosunda Lenin ve sonrasında Stalin tarafından tasfiye ve infaz edilmiş  Troçki, Sultan Galiyev ve arkadaşları olmak üzere, infaz edilmiş komintern üyesi bir ekip vardı. Onlardan geriye eceli ile ölen sadece Lenin ve Stalin kaldı. Diğerleri Stalin tarafından infaz edildi. Şu meşhur Troçki bile bir müddet Türkiye’de kaldıktan sonra Meksika’da infaz edildi. Troçki’nin infazı “meksika’da cinayet” adı ile bir sinema filmine bile konu oldu.
Yukarıdaki hikaye Rusyadaki komünist liderlerin sonları ile ilgili.. Atilla İlhan “HANGİ SOL” isimli küçük kitabında Rusya ve Türkiye’deki solun cesur bir eleştiri ve tahlilini yapmıştır. Atilla İlhan ile birlikte Kemal Tahir de komünizmi ulusal bir pencereden değerlendirmeye çalışan isimlerden biridir. Ben bir marksist komünist değilim ancak Türk solu ve Türkiye’deki komünist hareket ile teşhis, gözlem ve kanaatimi aşağıya alıyorum. Bu tezimi doğrulayan bulabildiğim tek makale de aşağıdadır. Gazeteci yazar Halit Kakınç bir makale kaleme almış ve diyor ki ATİLLA İLHAN SULTAN GALİYEVCİ BİR KOMÜNİSTTİR.
Ben de diyorum ki;
Çarlık Rusyasında, Lenin komünist hareketi başlattığında, özbe öz Türk ve Müslüman olan Sultan Galiyev, Lenin yanında mücadeleye başlamıştır. Ancak Sultan Galiyev Türkçü ve Turancı bir komünisttir. Onun asıl gayesi komünizmi Çarlık Rusyasının yıkılması, Türk Dünyasının özgürlüğüne kavuşması ve  Turan İmparatorluğunun kuruluşu için komünizmi araç olarak kullanmaktır. Bu doğrultuda Türkiye’de milli mücadele sırasında kurulan komünist partisi doğal olarak milliyetçi Turancı ve Sultan Galiyev yanlısı bir parti olarak kurulmuştur. Mustafa Suphi ve yoldaşları Sultan Galiyev yanlısı Turancı ve Milliyetçi komünist bir kadrodur. Lenin ise bunun farkında olduğundan Türkiye’nin Sultan Galiyev saflarında  komünist harekete müdahil olmaması için Atatürk ile gizli bir mutabakata gitmiştir. Türkiye’deki komünist partinin lider kadrosu Mustafa Suphi ve arkadaşları olmak üzere toplam onbeş kişi Trabzon’dan bir motor ile Batum’a giderken bir derin devlet operasyonu ile Yahya Kahya ve adamlarının provake etmesi sonunda halk tarafından motor taşlanarak batırılmış, bu kişiler linç edilmiş katledilmiştir. Bunun Rusya ile anlaşmalı bir infaz olduğu şuradan da bellidir ki bu infaza rağmen Lenin Türkiye ile anlaşmiş, iyi ilişkiler kurmuş, hatta henüz işgal etmediği tamamen baskı altına almadığı Türk Cumhuriyetlerinden aldığı bir miktar nakit yardımın sadece bir kısmını Türkiye’ye Sovyet yardımı diye göndermiş önemli bir kısmını ise komisyon gibi cebine atmıştır. Ogün bugündür biz bir yandan Atatürk’ün bu operasyonuna bakarak Atatürk’ün komünizme karşı olduğunu zannederiz. Öte yandan Lenin ile anlaşması ve uzlaşmasını da takdirle karşılarız, bir yandan da Sovyetler milli mücadeleye katkıda bulundu diye Lenin’e ve Sovyet Rusya’ya pay çıkarırız. Fakat olay kısaca şudur ki; Türkiye’deki ilk komünist partisi Türkçü Turancı olduğu halde Lenin ile Atatürk işbirliği ile katledilmiş ve infaz edilmiş olmakla o gün bugün Türkiye’deki komünist parti ve komünistler milliyetçi, ulusalcı veya Türkçü olamamış, uşak ruhlu olarak yetişmişler ve öyle de devam etmektedir. Dünyanın başka ülkelerindeki komünistler ise milliyetçi damarlarını asla bırakmamışlardır. Örneğin Kıbrıs’taki komünist Rumlar Yunanistana bağlanma yanlısı yani enosisçidir. Kıbrıs Türki komünist yoldaşlar ise onların Türkiye’ye bağlanma yanlısı olmaları gerekmez mi? Onlar da rum yoldaşları ile aynı kafada ve istikamettedir. Bu arada Türk Solu’nun görmezden geldiği, Atatürk’e BURJUVA KEMAL diyerek hakaretler ettiği  Nazım Hikmet’in  on beşler için yazdığı şiirini de unutmamak lazım. Nazım Hikmet şiirinde aynen;

1925
28 KANUNİSANİ
ta ata aa ta ta ha ta tta ta
tarih
sınıfların
mücadelesidir
1921
kanunisani 28
karadeniz
burjuvazi
biz
on beş kasap çengelinde sallanan
on beş kesik baş
yoldaş
bunların sen
isimlerini aklında tutma
fakat
28 kanunisaniyi unutma!
“siyah gece
“beyaz kar
“rüzgar
“rüzgar”.
trabzondan bir motor açılıyor
sa-hil-de-ka-la-ba-lık!
motoru taşlıyorlar
son perdeye başlıyorlar!
burjuva kemal’in omuzuna binmiş
kemal kumandanın kordonuna
kumandan kahyanın cebine inmiş
kahya adamlarının donuna
uluyorlar
hav… hav… hak… tü
yoldaş unutma bunu burjuvazi
ne zaman aldatsa bizi
böyle haykırır:
– hav…hav…hak…tü
– gördün mü ikinci motörü?
– içinde kim var?
– arkalarından gidiyorlar.
– ikinci motör birinciye yetişti
– bordoları bitişti
– motörler sarsılıyor
– dalgalar sallıyor sallıyor dalgalar.
– hayır
iki motörde iki sınıf çarpışıyor
– biz onlar!
– biz silahsız onlar kamalı
– tırnaklanmız
– kavga son nefese kadar
– kavga
– dişlerimiz ellerini kemiriyor
kamanın ucu giriyor
– girdi…

– yoldaşlar, ey!
artık lüzum yok fazla söze:
bakın göz göze
– karadeniz
on beş kere açtı göğsünü,
on beş kere örtüldü.
onbeşlerin hepsi
bir komünist gibi öldü.

Yukarıdaki şiirde bahsi geçen Burjuva Kemal Mustafa Kemal Atatürk’tür. Tabii bizim uşak ruhlu sol bu gerçekleri görmezden gelmektedir. Şimdi de yukarıdaki tezimi doğrulayan tek makale olarak gördüğüm Halit Kakınç’ın makalesini okuyalım:
   Attila İlhan Sultangaliyevci bir 'Millî Komünist’ti
Devir öyle bir devir ki, uyduruk birkaç araştırmadan öte Sultangaliyev hakkında doğru dürüst bir şey bilinmiyor. Umursayan bile yok… Bir tek adam hariç… O da Atilla İlhan…
  11 yıl oldu kaybedeli… Attila İlhan Kadıköy’de, Caddebostan Kültür Merkezi’nde anılacak.Benim bu Büyük Usta ile tanışmam ve dostluk kurmam, 1990’lı yıllara dayanır.O sıralar kafaya koymuşum, Kazan’a gidecek ve Sultangaliyev’in arşivini bir şekilde elde edeceğim.Devir öyle bir devir ki, uyduruk birkaç araştırmadan öte Sultangaliyev hakkında doğru dürüst bir şey bilinmiyor. Umursayan bile yok… Bir tek adam hariç…O da Attilla İlhan…Yabancı kaynaklardan yararlanarak bu konuda yazı üstüne yazı kaleme alıyor. Göndermeler yapıyor.Cesaretimi toplayıp, karşısına çıkıyorum. Mekân, O’nun o sıralar çok sevdiği Elmadağ’daki Divan’ın pastane bölümü. Kazan’a gideceğimi söylüyorum ve önsöz istiyorum.
“Hele bir git de…” diyor. “Bakarız.”
2 yıl üst üste Kazan’a uçuyorum. 1000 sayfalık külliyatı satın alıyorum. Tamamı Rusçadan çevriliyor.Yine Divan’da buluşuyoruz Attila İlhan’la. 1000 sayfa çeviriyi bırakıyorum.“Bir hafta sonra, saat 5’te buluşmak üzere” diye sözleşiyoruz.
“KÖSTEBEKLERİ GÖZLERİ”
Ve iki kitap yayınlanıyor peşpeşe… Tabiatıyla önsözler, Attila İlhan imzalı.
Tanımaktan gurur ve şeref duyduğum bu Büyük İnsan’ı, Önsöz’lerinden birkaç alıntı yaparak anmak istiyorum izninizle:
“…Sultan Galiyef’in isyanı, aslında bu ‘eritme ve yönetme ruhu’na radikal bir isyan olduğu için; yeryüzünün bütün ‘Mazlumları’na hitap ediyor; çünkü, dün yaşanılan buydu; bugün yaşadığımız da budur!”
“…Dört yıl oldu mu, belki de beş! Bir telefon, Halit Kakınç benimle görüşmek istiyor. Besbelli sırada bir görüşme olmayacak, konu Sultan Galiyef!
…Benimle konuşmak istediği, bu işin yöntemi, bir de elbet mahiyeti!
…Onun Sosyalist Turan fikri, Türkçülerimizi, Galiyef’in tilmizi Mustafa Suphi Bey’in Türk Ocağı aydını olması, Komünistlerimizi allak bullak ediyordu…
…Görevin tamamlanabilmesi için tek şey kalmış; …Galiyef Külliyatı’nın yayınlanması!
O zaman aydınlık öyle bir yoğunluğa kavuşacaktır ki, nice köstebeğin gözleri kamaşacak!”
Bir ağır suç duyurusu…
…Niye yeryüzünün dörtte üçü, ihtilâlden sonraki iki yüzyılı, bunların sömürgesi olarak yaşadı?..
Bu vahim sorunun dürüst cevabı, bilinmez hangi ‘muhayyel’ İnsanlık Mahkemesi’nde; ‘Beyaz, Batılı ve Hıristiyan’ Emperyalizm’e karşı, bir ‘ağır suç’ duyurusudur.”
ÜÇ-BEŞ KİŞİ
“Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar… Asıl seslendiklerimiz, hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir” derdi Büyük Usta.
Mutlaka okumuşlardır Attila Ağabey… Seni de anmışlardır. Bugün ve yarın da anacaklardır.
Şimdilik, bize onlar da yeter.
NOTLAR:
-Tartışma konusudur, Attila mı?.. Atilla mı?.. Kaynağı, kökü nedir?
İkisi de olabilir. Hun Hükümdarı Attila, İdil Nehri (Volga) kıyısında dünyaya gelmiştir. Bu nedenle kendisine verilen özgün isim, İdilli’dir.
-Bir de bir anı: Tataristan’ın bayrağında tuhaf bir kanatlı panter var. Bildiğim kadarı ile Türk mitolojisinde panter diye bir şey yok. Samimiyetimiz ilerleyince, o günün Tataristan Devlet Arşivleri Müdürü Damir Şerafettinov’a soruyorum: “Allah aşkına, bu panteri nereden çıkardınız?”
Cevap şöyle geliyor: “Börükoyaydıkda, Rus topumuzu.ike miydi!”
-Sultan Galiyef, Attila İlhan’ın yazım tarzıydı.

Halit Kakınç

Hiç yorum yok: