28 Haziran 2018 Perşembe

SEVAN NİŞANYAN'A VE GAVUR, İŞBİRLİKÇİ MUHALEFETE 24 HAZİRAN SONUÇLARIYLA İLGİLİ CEVAPTIR


SEVAN NİŞANYAN’ın 28 HAZİRAN 2018 Perşembe günlü yazısı

ONLAR KAZANDI
Sevan Nişanyan
Mızık denemelerini bir yana bırakıp teslim edelim ki bileklerinin hakkıyla zafer kazandılar. Hile yapıldığına dair – bir iki marjinal vaka dışında – inandırıcı en ufak delil yok. AA’nın 180.000 sandık sonucunu iki saat içinde derleyip doğru olarak ilan etmesi ise, kim ne isterse desin, büyük başarıdır; organizasyon gösterisidir. Kolay mı yüz bin küsur farklı yerden gelen üç dört milyon datayı iki saatte hatasız sisteme girmek?
İlk 2014 cb seçimlerinde fark ettik, AA önce yanıltıcı örneklem sonuçları gösterip sonra peyderpey reel sayıya yaklaşmayı seviyor. Şüphesiz bilinçli bir tercih bu, ama gerekçesi meçhul – çocukça bir avuntu mudur, kamu güvenliğiyle ilgili kaygılar mı vardır, başka bir şey mi? Kamuoyunun bir kısmında “manipülasyon” kuşkusu uyandıran en önemli veri bu. Oysa her sandık tutanağının cep telefonuyla görüntülenip sayısız defa paylaşıldığı bir sistemde bu yöntemle hile yapılamayacağı açık. En çok iki saat kandırırlar, o kadar. Niye iki saat kandırmayı seçiyorlar? Bilen varsa anlatsın lütfen.
“Torbalar ilçe seçim kurullarına ulaşmadan sonucu ilan ettiler” tezi cahilanedir: oylar seçim kurulunda değil sandık başında sayılır ve tutanağa bağlanır. Torbalar merkeze belgeleme ve arşiv için gider. “Filan kuruluş oyların dörtte birini girmeden AA sonucu açıklayıverdi” tezi ise, sadece filan kuruluşun yavaş olduğunu gösterir.
Gene kazandılar. Açık ve net kazandılar. Okumuş kesimin tüylerini diken diken eden bunca kepazeliğe rağmen, ülkenin uluslararası itibarını yerle bir eden yönetim üslubuna rağmen, oyları 2007’den beri milim düşmedi. Bu sefer vatan-millet-kan-şehit edebiyatına ağırlık verince MHP doğal olarak biraz güçlendi, ama onu da çatılarının altına alıp daha bir iki puan öne geçtiler. Buyur: 2007: 46,6. 2011: 49,8. 2014: 51,8. 2015: 49,5. 2017: 50,0. 2018: 52,5. İstikrar müthiş.
Muhalefet açısından sonuç rezalettir. Bunca uğraşmaya rağmen karşı tarafın duvarından bir tane tuğla koparmayı başaramadılar. Demek ki bu partilerle, bu kadrolarla, bu söylemlerle bu iş olmuyormuş. Olmayacağını anlamak için daha kaç defa denemek lazım? Kılıçdaroğlu dokuz defa denedi olmadı, bir dokuz defa da bunu deneyelim mi diyeceğiz?
Okumuş kesimin tüyleri ve ülkenin dış itibarı dedik. Demek ki ahalinin en az yarısı, tahminen epey daha fazlası, bunları umursamıyor, başka şeylere öncelik veriyor. Bundan ahalinin “aptal” olduğu sonucu çıkmaz. Gavuru sevmediği, kendini gavurun değer yargılarıyla bağlı hissetmediği, içte gavurun acentesi olan ya da öyle görünenden de katiyen hazzetmediği sonucu çıkar. Erdoğan bunu anlıyor, öbürü anlamıyor. “Aptal” olan kim? Hele o öbürü, eli sopalı başöğretmen paşa marifetiyle kendi değerlerini empoze edebileceğine hala inanıyor ve bunca hezimete rağmen inanmaya devam ediyorsa?*Ben şahsen gavurum. Bizimkileri geç, daha batıdaki beter gavurların değerler sistemine gönülden bağlıyım. Bu saatten sonra değişmeye de niyetim yok. Geldiğimiz noktada Türkiye’de bana ve benim gibilere hayat alanı kaldığını sanmıyorum.
Türkiye halkı gavuru hiçbir zaman sevmedi, onunla ortak değerlere ve ortak bir insanlığa sahip olduğuna asla inanmadı. Gavuru düşman, hain, pis, ırz yoksunu, haçlı, misyoner olarak gördü. Bir dönem, belki mecburiyetten, ya da çaresizlikten, ya da sopa korkusundan, gavura ve temsilcilerine toplumsal hayatın belli alanlarında ayrıcalık tanımayı kabul etti. Şimdi özgüveni geldiğinden, artık etmiyor. Küba’yı da zaten Müslüman ecdadımız keşfetti. Gavur tersini söylese inanma, yalandır.
Bu felaketin sorumlusunu arıyorsan uzağa bakmana gerek yok, Laik Cumhuriyetimizin “Milli” Eğitim sistemine bak yeter. Yüz sene boyunca memleketi vatan millet sakarya, al bayrak, denize dökülen düşman, Ulubatlı Hasan, Viyana kapıları, Haçlılar, misyonerler, kahrolsun emperyalizm bokuyla beslesen sonucun başka nasıl olmasını bekliyordun ki?*
O halde “Go West young man” mi?Vallahi kafanızı karıştırmak gibi olmasın ama, itiraf edeyim, artık onu da gönül rahatlığıyla söyleyemiyorum. Batı, geleceğe ilişkin bana güven vermiyor. Batı Avrupa dehşet verici bir dejenerasyon sürecinde, iyileşeceğine dair belirti yok. Amerika’nın hali de iç açıcı görünmüyor. “Müsterih olun, Türkiye bu manyakların elinde elbette kayaya toslayacaktır” diye ümit beslemenin bu koşullarda anlamı var mı? Toslayacaksa Çin, Rusya, Hindistan, Macaristan, Endonezya, Myanmar ve diğer yüz tane ile birlikte toslayacaktır, öyle tosa kaya mı dayanır?
Vallahi bilmiyorum. En iyisi gene Ege adaları galiba. Ne Şarkın nefret dolu bağnazlığı, ne Garbın ideolojik saplantıları: binlerce yıllık bir görgüyle hayatı güzel yaşamaya çalışan mütevazı insanların diyarı. Hava da güzel. Daha ne?

SEVAN NİŞANYAN’ın yazısının  tamı tamına tamamı budur.
CEVAPLARIMIZ
“Ben şahsen gavurum. Bizimkileri geç, daha batıdaki beter gavurların değerler sistemine gönülden bağlıyım”
Diyebilecek kadar samimi bir vatandaşımızın düşüncelerini okumak anlamak boynumuzun borcudur ancak cevap hakkımız da vardır.
Ayrıntılara girmeden kısaca cevap vermek istiyorum:
Muhalefetin kaybettiği için üzüldüğünü anlıyorum.
“Gene kazandılar. Açık ve net kazandılar. Okumuş kesimin tüylerini diken diken eden bunca kepazeliğe rağmen, ülkenin uluslararası itibarını yerle bir eden yönetim üslubuna rağmen, oyları 2007’den beri milim düşmedi. Bu sefer vatan-millet-kan-şehit edebiyatına ağırlık verince MHP doğal olarak biraz güçlendi, ama onu da çatılarının altına alıp daha bir iki puan öne geçtiler. Buyur: 2007: 46,6. 2011: 49,8. 2014: 51,8. 2015: 49,5. 2017: 50,0. 2018: 52,5. İstikrar müthiş”
Sözlerinden de anlaşılacağı üzere iktidarın bunca kepazeliğin mimarı olduğunu, ülkenin uluslararası itibarını yerle bir eden bir yönetim üslubuna sahip olduğu gibi haksız ve yanlış ithamları var. Bunlar külliyen yanlıştır. Beyefendi doğru tesbitlerin arasına kinini nefretini ve komplekslerini kusmuştur.  Uluslararası politikada o çok hayran olduğu Avrupa ve Amerika’da zerrece bir itibar kaygısı, çağdaşlık ve uygarlık belirtisi, adalet ve objektiflik ölçüsü var mıdır ki bunları referans gösterir. Türkiye Ortadoğu ateşinin içinde kepazeliğin değil direnişin ve onurlu dik duruşun destanını yazmıştır. Gavur olduğunu iftiharla itiraf eden yazarımız bunu görmezden geliyor.
Ayrıca eğer vicdanı varsa sayın yazarımızın yakın tarihimize bir bakmasını öneririm. 1950 lere kadar faşist ve tek partili despotik yönetimle idare edilen ülkenin antidemokratik ve faşist yöntemlerini, türlü baskı ve vergiler altında ülke vatandaşlarının ezildiğini ve özellikle gavur olarak nitelendirilen kesiminin varlık vergisi adı altında nasıl bir haksız ve vicdansız uygulamaya tabi tutulduğunu, ellerindeki mal varlıklarına el konularak önce sürgüne sonra da ülkeden göç etmeye zorlandıklarını görmezden gelir?
1950 sonrasında ise milli iradeyi temsil eden millet çoğunluğu iktidar ve diğer sivil toplum örgütlerinin yazarın bağlı olduğu batılı emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri tarafından onlarca yıl manipüle ve provake edildiklerini de görmez. İhtilaller ve kaos ve karışıklık senaryolarını sanki ülkenin milli iradesi yazmıştır!
Bu süreç son onbeş yılda sonlandırılmış, sömürgeci batı emperyalizminin Osmanlıyı tasfiye ettikten sırtlanlar gibi parçaladıktan yağmaladıktan sonra T.C nin kuruluşu ile birlikte oluşturdukları ordu, yargı, sermaye, bürokrasi ve basından oluşan beşli güç merkezi son on beş yılda yıkılmış tasfiye edilmiş ve geriye sadece işbirlikçi muhalefet ile sureti haktan görünen sayın yazar gibi kalıntılar kalmıştır. Türkiye etnisite ve çatışma üzerine kurulmuş olan ilkel cumhuriyeti vatandaşlık bilinci içinde tıpkı Osmanlıda olduğu gibi tüm dini ve etnik kimlikleri gerçek manada tanıyıp kabul ederek ve kucaklayarak, batının istediği ve planladığı küçülme yerine büyümeyi tercih ettiği için, gerçek demokrasi ve insan haklarını oturtma gayretinde olduğu için batının sözüm ona sahip çıktığını söylediği tüm medeni ve insani değerleri topluma gelişme kalkınma ve büyüme ile birlikte kurumsallaştırmak istediği için batının hedef tahtasına konmuştur. Batılı emperyalistler ise her türlü demokratlığı, uygarlık ve medeniyet ölçülerini bir yana bırakarak gerçek yüzünü göstermiş önünden alınan pasta tabağını kaybetme korkusu ve endişesi içinde artık hükmedemediği Türkiye’yi uluslararası alanda ekonomik ve siyasi olarak kuşatmak ve yalnızlaştırmak için her türlü saldırıyı yapmaya başlamıştır.
Emperyalist batı Osmanlı coğrafyasını yüz yıldır işgali altında tutmakta, kendi tayin ettiği diktatörler ve krallar ve şeyhler aracılığı ile sömürmektedir. Türkiye’de benzer bir konumda iken, örneğin Mısır, ve Irak gibi vesayet altında iken bu esaret ve vesayet zincirini kırmış, Osmanlının adil ve etkili misyonuna sahip çıkma iddiası ile güçlenmeye başlamıştır. Mısır’daki ihtilalci Sisi’yi, Arabistan’daki kral ailesini  emir komutası altındaki pek çok Ortadoğu ülkesindeki demokratik olmayan yönetimleri görmezden gelen emperyalist batı kendi kontrolünden çıktığı için Türkiye’yi diktatörlükle suçlamaya başlamıştır. Trump bile nerede ise savaşa girecek gibi şov yaptığı Kuzey Kore ile bile hemen uzlaşıvermiştir. Kuzey Kore aynı kuzey Kore’dir. Trump ile uzlaşmadan önce de aynıydı sonra da aynıdır. Emperyalizm için bir ülkede yönetim biçimi, insan hakları gibi kavramlar hiç önemli değildir, önemli olan batının kontrolünde midir değil midir? Ölçü budur. Ve Türkiye bunun farkındadır artık.
 Sayın Yazar da bu çağdaşlık ve uygarlık merkezi olduğu iddiasındaki tilki ve sırtlan görünümlü batılı ülkelerin tetikçiliğini yapmaktadır. Bunu yapabiliyorsa eğer bu da ülkedeki demokrasinin nasıl işlemekte olduğunu göstermektedir.
Ve diyorsunuz ki;
“Türkiye halkı gavuru hiçbir zaman sevmedi, onunla ortak değerlere ve ortak bir insanlığa sahip olduğuna asla inanmadı. Gavuru düşman, hain, pis, ırz yoksunu, haçlı, misyoner olarak gördü. Bir dönem, belki mecburiyetten, ya da çaresizlikten, ya da sopa korkusundan, gavura ve temsilcilerine toplumsal hayatın belli alanlarında ayrıcalık tanımayı kabul etti. Şimdi özgüveni geldiğinden, artık etmiyor.”
“Ne Şarkın nefret dolu bağnazlığı, ne Garbın ideolojik saplantıları” diyorsunuz. Garbın ideolojik ve dini saplantıları elbette var, ancak Müslüman Türkün nefret dolu bağnazlığı diye bir şey yok ve asla olmadı. Müslüman Türk dünyaya sadece sevgiyle bakmıştır. Anadoluyu haçlılar yağmaladı. Fakat Osmanlı Avrupayı yağmalamadı. 500 yıl idaresinde kalan Balkan halkları hala kendi dillerini konuşuyorlar. Fakat gidin kısa süreli işgal altında kalan ve sömürge olan  Afrika ülkelerinde bile resmi dil İngilizce, Fransızca, İtalyanca veya İspanyolcadır.
Allahtan korkun inandığınız bir tanrı varsa eğer. Biz tarihimizde Anadolu’ya ayak bastığımızdan bu yana gayrımüslim ile gavuru birbirinden ayırmışızdır. Gayrımüslimi etnik ve dini kimliği ile bağrımıza bastık. Anadolu’da islam olmayan uygarlıkları, gayrı Türk kimlikleri bugüne kadar asla yok etmedik ve karşısında durmadık. Koruduk kolladık. Bir Müslüman Türk için geçmişte de bugün de sınırları içindeki her türlü etnik ve dini unsurun malı canı ve namusu kendisine emanettir. Bu daima böyle olmuştur. Ancak büyük harflerle yazayım ki:  BİZ DÜN DE BUGÜN DE DİNİ VE ETNİK KİMLİĞİ NE OLURSA OLSUN GAVURLUK YAPANI DÜN DE SEVMEDİK, BUGÜN DE SEVMEYİZ. GAYRIMÜSLİMİ GAVUR YAPAN ÖZELLİK İSE YAŞADIĞI VE KİMLİĞİNİ TAŞIDIĞI ÜLKEYE VE DEVLETE İHANET ETMEKTİR. VE İHANETİN ETNİK YA DA DİNİ KİMLİĞİ YOKTUR. İÇİMİZDE NİCE TÜRK VE MÜSLÜMAN GÖRÜNÜMLÜ GAVUR YAZINIZA KONU SEÇİMDE GAVURLUK YAPMIŞ VE HİÇ BİR ETNİK YA DA SİYASİ BAĞI OLMADIĞI HALDE TERÖR VE İHANETİN VE GAVURLUĞUN PARTİSİ HDP YE OY VEREREK GAVURLUIK YAPMIŞTIR.
İşte görüyorsunuz ki artık Türkiye farklı bir ülkedir, geçmişte olduğu gibi ordu, yargı, bürokrasi, sermaye ve basın ile ipotek ve baskı altına aldığınız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kapsama alanınızdan çıkmıştır. Elinizde olan tüm zinde güçleri kaybettiniz. Sadece elinizde işbirlikçi bir muhalefet ve yine işbirlikçi sizin gibi soyu kırık veya değil bir yazar çizer sanatçı takımı kaldı. Korkmayın, Ege adalarına kaçmanıza gerek yok. Biz sizi bu ülkede keli körü kucakladığımız gibi kucaklamaya devam ederiz. Ancak bizlerle bir arada yaşamak size rahatsızlık veriyorsa eğer sınırlarımız içine girene kadar Ege adalarında kalmanızda da hiçbir mahzur yoktur. Allah’a emanet olunuz efendim.

Hiç yorum yok: