Yıllar geçtikçe, yaşlandıkça etrafımızdaki dostlarımız sevenlerimiz
azalıyor, eksiliyor gibi görüyorum. Yanılıyor muyum diye bir baktım etrafıma
gerçekten daha da azalıyor etrafımız, tenhalaşıyor ortalık ve daha da
yalnızlaşıyoruz. Bu gözle görünüyor aslında. Tabii farklı nedenlerle oluşuyor
bu yalnızlaşma.
Çocukluğumdan kalan bir dünya arkadaşımın
öldüğünü biliyorum. Dedelerim öldü, ninelerim öldü. Babam öldü, amcalarım,
dayılarım, halalarım, birer birer ölüyor, eksiliyor. Allah rahmet eylesin. Ölüm her geçen gün
aramızdan bir sevdiğimizi çekip alıyor. Ölüm Allah’ın emri, diyecek bir şey
yok.
Sevdiklerimizden uzaklara
düşüyoruz, gözden ırak olan sanki gönülden de ırak oluveriyor. Aramaz, sormaz,
aranmaz sorulmaz oluyoruz. Daha dün gibi birlikte yediğimiz, içtiğimiz
güldüğümüz, güzel sohbetler ettiğimiz insanların her biri bir diyarda başka
dünyalarda başka insanlarla yiyor, içiyor, eğleşiyor.
Eski zamanlarda olduğu gibi
hayatımıza yeni kişiler de sokamıyoruz. Zaman kötü diyoruz, insanlar güvenli
değil. Herkes farklı renkte boyada, zihniyette. Onların hayatlarına giremiyoruz
ve hayatımıza alamıyoruz onları. Akşamları eskisi gibi ev sohbetleri yok,
misafirlik ayrı bir ritüel gibi. Haber verme, kabul etme, eve alma ve ağırlama
uğurlama. Öylesine bir protokol ki ikramlar son derece resmi ve sıraya tabi. İkramların
bitmesi ile birlikte zaten misafirlik te bitiyor. Yine aileler dört duvar
arasında hapis hayatına başlıyor. Pijama, terlik ve televizyon.
Hısım ve akraba bağları da
eskisi gibi değil. İhtilafsız ve gerçekten sevgi, saygı ve kardeşlik bağları
içinde görüşen insanların sayısına bir bakın etrafınıza. Ne kadar az değil mi? Adeta
yok derecesinde. Belki her üç aileden ikisinde anne baba ve evlatlar arasında
bir nesil ve zihniyet çekişmesi ve özellikle gelin ve damatlar devreye
girdiğinde yani ele karışıldığında bir sürtüşme, çekişme, geçimsizlik ve
uzaklaşma. Kardeşler arasında eşler nedeniyle veya miras çekişmeleri nedeniyle araya
giren mesafe ve soğukluklar. Kuzenler zaten çok uzaklarda kalıyor. Anne babalar da ömürlerini verdikleri, ne
hayallerle besleyip büyüttükleri, evlatlarından uzaklaşıyorlar. Evlatlar anne
babalarından uzaklaşıyor. Ve huzurevleri mutsuz anne babaları soğuk kucağında
ağırlamak için bekleşip duruyor.
Hep çekirdek aile deriz ya. Çekirdek
aile karı koca ve çocuklardan ibarettir. Çekirdek te çatlamadı mı acep?..... Ailenin
çekirdeği kaldı mı? Boşanmalar hızla artıyor, erkek olsun kadın olsun
yalnızlaşmış hayatları olan insanlar sarmış etrafımızı. Geçici birliktelikler
bile uzun süreli değil. Nerede ise insanlar büfeden ilişki satın alacak hale
gelmiş durumdalar. Bu yalnızlığı paylaşan bir şey de var günümüzde. Sanal
hayatlar oluşuyor deyip noktayı koyalım.
Sevgi, saygı, tahammül, hoşgörü,
sadakat, sabır, şükür ve tevekkülün olmadığı toplumda dostluklar yalan ve kısa
süreli. Arkadaşlıklar tükeniyor, bitiyor. Bir düşünün günün 24 saatinin
herhangi birinde sadece hal hatır sormak için, özledim yüzünü görmek için
geldim diyen bir çift göz görüyor musunuz? Veya telefonda bir ses, “sadece
sesini duymak için halini hatırını sormak için aradım” diyerek kalbinize sıcak duygular akıtıyor mu? Ne
kadar yalnızız, ne kadar mutsusuz, ne kadar çaresiziz?...
Meçhul bir zaman ve mekanda ve
boyutta yapayalnız kalacağımız kabir hayatı içimizi ürpertiyor ancak, o boyuta
geçmeden, bu dünyada ölümden beter bir yalnızlığın ortasında kalmaktan daha acı
ne olabilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder