27 Eylül 2018 Perşembe

AYRILIKTA AZAP, BİRLİKTE RAHMET VE HAYIR VARDIR


                   Görürüz ve biliriz ki birlikte hayır vardır, güç vardır, gelişme, büyüme vardır, zafer vardır. Ayrılık ise fitnedir, küçülmedir, bölünmedir, teslimiyettir, mağlubiyettir. Bunun böyle olduğunu görürüz ve biliriz de neden ayrılık yönünde sürüklenir dururuz yüzlerce yıldır, neden bu birliğin getireceği güçten ve zaferden mahrum kalırız? Ne demişti şair bir şiirinde: “girmeden tefrika millete, düşman giremez-toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” Bu konu üzerinde fazla akademik ayrıntıya girmeden basit ve anlaşılır nedenleri araştırmak üzerinedir yazımızın konusu. Neden, nasıl niçin ortaya çıkar bu bölünme ve ayrışma…….
                Bu nedenleri önce iki kategoriye ayırmamız lazım. İçeriden kaynaklanan nedenler ve dışarıdan yapılan müdahaleler. Ve bu ikisinin birlikte ortaya çıkardığı sonuç ayrılık, ayrışma ve fitne ve bölünme, ve tabii küçülme.
                İçeriden kaynaklanan ayrışma nedenlerinin başında gelen en önemli neden çok bilgili ve birikimli bir avuç insanın bilgisiz ve birikimsiz insanları kendi istek ve iradeleri doğrultusunda sürüklemesi gelmektedir. Bazı kişilerin siyasi veya dini konulardaki bilgi ve birikimlerinin üstüne kendilerinden kaynaklanan istek ve egoları veya dışarıdan desteklenen yönlendirici ve önlerini açıcı destekler birleşince bir anda karşımıza küçümsenmeyecek bir dini veya siyasi topluluk ortaya çıkıvermektedir. Fazla ayrıntıya girmeden bu gurup, topluluk ve liderlerle ilgili isimler vereceğim. Gerisini okuyucu anlayacaktır:
Adnan Oktar ve ardından giden bir gurup mankurt sürüsü,
Haydar Baş ve ardından giden bir gurup siyasi ve dini köle,
Meral Akşener ve ardına takılmış kimlik problemini çözememiş topluluk,
Temel Karamollaoğlu ve kayıtsız şartsız ona biat etmiş topluluk,
Aykut Edibali ve marjinal kalmış bir gurup siyasi topluluk,
Mahmut Ustaosmanoğlu ve ardına takılmış şalvarlı ve çarşaflı topluluk,
Alparslan Kuytul ve bağlıları,
Mustafa Destici ve küçülmüş partisi,
Yavuz Ağıralioğlu ve onun bile ardına takılmış bir avuç insan,
Kemal Kılıçdaroğlu ve kayıtsız şartsız CHP ye biat etmiş PKK dan laikçiye bir koca kalabalık,
Devlet Bahçeli ve herşeye rağmen MHP diyen topluluk,
Recep Tayyip Erdoğan’ı ilahlaştırmaya müsait bir büyük topluluk,
Marksizmden leninizmden Maoizme, oradan PKK yandaşlığı, Kürtçülük ve sonrasında Atatürkçülüğe evrilmiş bir Doğu Perinçek köleleri.
Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Edip Yüksel, İhsan Eliaçık, ve sayısız muadil rehberlik iddiasındaki zevat ve ardına takılmış sürüye dönüşmüş irade ve idrak yoksunları.
Bu liste böylece uzar gider. Bu listedeki insanların ortak paydaları hareketin başındaki kişiye kayıtsız şartsız tabi olmak ve onun doğrularını doğru, yanlış dediklerini yanlış kabul etmektir.   Ve bu toplulukların  başındaki kişilerin siyasi veya dini önderlerin ortak  özellikleri sürülerini kendi nefisleri veya ipotek verdikleri merkezlerin istekleri ve iradeleri doğrultusunda kullanmak, onların etinden, sütünden ve yününden azami istifade etmektir.
Kısmen işarete ettiğimiz gibi bu liderlerin veya etraflarındaki kurmaylarının bir kısmı pastayı paylaşan kısmında bir kısmı ise mankurtlar kısmındadır. Özellikle liderler ya doğrudan nefislerine bağlı hareket etmekte veya onların nefislerine hükmeden merkezlerin emir komutasında sürülerini sevk ve idare etmektedir. Bunun en son örneği FETÖ dür. Bu kendine vaiz süsü veren hain senelerce camilerde, kürsülerde salya sümük ağlaya ağlata kendine kocaman bir mankurt ordusu oluşturmuş ve devletin en hassas kurumlarını  bu mankurtları vasıtası ile ele geçirmiştir. Bu mankurtların pek çoğu ihanetin farkına varamamış ve hala farkında olmayan bakiye bir taraftar gurubu vardır. Ancak artık apaçık görülmektedir ki İsrail’in işgali altındaki Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanıyıp orada elçilik açacak kadar alçaklaşan emperyalist Amerika bu haini kendi koruması altında Pensilvanya’da muhafaza etmektedir.
Son yüzyılda savaş metot ve taktikleri değişmiş, postmodern darbeler, postmodern savaşlar, dijital ve teknolojik saldırılar sıcak savaşın ve devşirmeler ile yapılan kismi sabotaj ve ihanetlerin yerini almıştır. Bu metodu kullanan emperyalizm bir kurşun atmadan Anadolu coğrafyasını teslim almak üzere iken milletin direnişi ve azmi bu oyunu bozmuştur. Ancak göstere göstere sahneye konulan benzer senaryoların ardı arkası kesilmemektedir. Bu oyunları anlayabilirsek karşı durma gücünü kendimizde bulabiliriz. Aksi halde devletimizin ve milletimizin şahlanışı, silkinişi ve yeniden güç ve kudret kazanması yine yıllar alacaktır. Osmanlı İmparatorluğu gibi muhteşem bir imparatorluğu son yüzyılında tasfiye etmeyi başaran emperyalist batı kukla bir devletçik statüsündeki Türkiye yeniden dirilişe doğru gitmeye başlayınca Lawrence’den aldığı ilhamla sayısız Lawrence muadili ajan ile bu coğrafyayı istila ve işgal etmiştir. Millet ne kadar direnme azminde ise de nereye baksak bir başka Lawrence karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1918 de yenilmesinden sonraki tasfiye süreci sonrasında Osmanlı düşmanı, tarihi gerçeklerden bihaber, nesiller yetiştirilmiş, bu nesiller dini ve dünyevi görüşlerindeki farklılıklar nedeniyle birbirine ve hatta devlete düşman edilmiş, milli ve manevi değerlere yabancılaştırılmıştır.
Düşmanın türlü saldırıları yüzünden onlarca yıldır belini doğrultamayan Türk Milleti kendi değerlerinin ve gerçeğinin farkında, şuurlu ve imanlı nesiller yetiştirmeye fırsat bulamamıştır. Elinden alınan üç kıtadaki topraklar ve nüfuz alanındaki milletler arasına sokulan ayrılık ve nifak yüzünden sürekli insanlar çatıştırılmış ve adeta Osmanlı kontrolünde kalmanın bedeli o milletlere de ödetilmiştir ve ödetilmeye devam edilmektedir.
Ancak nereden nasıl başlarsak nasıl anlatırsak anlatalım şeytani mantık ya da kontrollü irade hemen devreye girmekte hiç alakasız söylemler ve eğilimler yeni ayrışma noktaları oluşturmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne kadar sürdürülen Atatürk’ü kutsama ve ilahlaştırma ölümünden sonra İsmet İnönü ile kesintiye uğramış, ikinci adamın saltanatı başlamıştır.  Ancak 1950 de başlayan demokrat parti döneminden itibaren sürekli devleti 1923 ölçüleri ile formatlamak iradesi süregelmiştir. Ancak bizim tarihimiz 1923 ile başlamamaktadır, sadece Anadoludaki serüvenimiz  evvelini saymazsak 1071 de başlar. Daha öncesi Ergenekon-Orta Asya’dan başlayan binlerce yıllık bir tarihimiz vardır. Fakat şu anda 60 lı yıllarda ortaya çıkan Alparslan Türkeş’in başbuğluğu sonrasında son zamanlarda ebedi başbuğ Atatürk diyen bir kesim ortaya çıkmıştır. Laik-kemalist Atatürkçüler, Atatürk’ü ebedi Başbuğ kabul eden ülkücü-Atatürkçüler, Ulusalcı, hem Marksist hem cumhuriyetçi Atatürkçüler, Türkçüler, Kürtçüler, İslamcı kürtçüler, aleviler, Alisiz aleviler, İslamı Arap dini ve Araplaşma gibi varsayanlar, ve devamında katıksız Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı, Osmanlı düşmanlığı, Selçuklu hayranlığı veya Osmanlı hayranlığı, cumhuriyeti toptan yok sayma, mezhepçilik, tarikatçılık, farklı anlayışlar, eğilimler, mealcilik, mezhepsizlik gibi, gibi, gibi bir dünya eğilim ve fraksiyon ortaya çıkmış bunlar farklı alanlarda farklı ittifaklar oluşturmuştur.
Bu süreci anlatmanın sonu gelmez, sadece şunu ifade ederek bu faslı bitirelim. Cehaletten uzak, dini ve beşeri evrensel değerler doğrultusunda, iyi bir Müslüman ve iyi bir insan ve vatandaş olma bilincinde birleşecek bir topluluğu hiçbir yerli ve yabancı gücün ajite etmesi veya sevk ve idare etmesi asla mümkün olmayacaktır. Kolaycılığı bırakıp, gözü kapalı teslim olmayı bırakıp Yüce Allah’ın bize verdiği aklı ve iradeyi kullanarak en doğru yerde olmayı ve gereksiz kin ve düşmanlıklardan uzak kalmayı gaye ve hedef haline getirmek zorundayız. Allah, ahirette dünyadaki hayatımızın hesabını başımızdaki çobandan değil bizzat her birimizden soracaktır. Ve aptallığın lüzumu yoktur. Her halimiz ve her düşüncemiz ve eylemimiz, ve tabii her halimiz ve tavrımız Yüce Allah’ın rızası çizgisinde olmalıdır. Yüce Allah’ın yolunda ve rızasında olmak demek O’nun rızasında olduğunu iddia eden şaklabanların kayıtsız ve şartsız kulu ve kölesi olmaktan geçmiyor. Ve liderlere kayıtsız şartsız biat kültürü ve anlayışı ile tabi olmayalım. Ve biat etmediğimiz kişi ve topluluklara da mutlak düşman gibi görmeyelim. Türkiye'nin genel tablosu odur ki; yüzde elli artı biri tamamen müsbet, aklıselim ve devletinin yanında, kalan yüzde yirmibeşi telkin ve irşata açık gafiller ve şaşkınlar topluluğu, kalan son yüzde yirmibeş ise dini, etnik veya ideolojik nedenlerle hainler sürüsüdür. Bize düşen yüzde ellinin üstüne kalan yüzde yirmibeş gafil topluluğu uyandırmakla birlikte kalan yüzde yirmibeş hain topluluğu yüzde onların hatta yüzde beşlerin altına çekebilmektir. Aksi halde yüzde onu geçen hain oranı daima büyük bir tehlike olarak var olacak ve tehdidini sürdürecektir. Allah’ın kitabı  ve bindörtyüz yıllık birikimden süzülen kitaba uygun ayrıntılarda gerçeği aramaktan geçiyor.  Dolayısı ile nefsimize esir olmayacağımız gibi nefsimize hükmetmek isteyen ne idüğü belirsiz kişilerin de esiri olmayalım.
Yukarıda demiştik ki ayrışmanın içeriden ve dışarıdan kaynaklanan nedenleri var. Gözümüzü şimdi de dışarı çevirir isek Devletimize, milletimize ve yaşadığımız coğrafyaya gözünü dikmiş dini ve siyasi güçler var. Bunlar içimizdeki ve çevremizdeki devlet ve toplulukları hem dini hem de milli olarak kendi menfaatleri doğrultusunda Türk Devletine ve Milletine düşman etmek istemektedir. Bu güçler İsrail’i kuran ve idare eden Siyonist güçler, Avrupa’daki haçlı cephesi ile bu ikisinin arkasında duran Amerika’dır.  Rusya kendi içindeki Türk toplulukları nedeniyle açıktan düşmanlık gösteremese de bölgesel ve küresel güç olmak iddiası ile etrafımızda oyun kurucu olarak varlığını sürdürmektedir. Doğu sınır komşumuz İran da Safevi Devletinden bu yana asla dost olmamıştır. Mezhep nedeni ile Türkiye’ye düşmanlık ve Ermenistan’a dahi dostluk değişmez politikasıdır. Ancak devletlerin düşmanlığına bakarak demoralize olmanın gereği yoktur. Türk Milleti geçmişte de sadece gücü ve adaleti ile üç kıtaya hakim olmuştur, hiçbir devletin desteği ile değil. Yine olması gereken ve olacak olan budur. Türkiye gücü, adaleti ve antiemperyalist duruşu ile yaradandan aldığı güç ve mazlum halklardan aldığı ve alacağı destek ile yeniden dünyanın kaderine hakim olacaktır. Buna mani olmaya hiçbir beşeri merkezin gücü yetmeyecektir.

Hiç yorum yok: