Görürüz
ve biliriz ki birlikte hayır vardır, güç vardır, gelişme, büyüme vardır, zafer
vardır. Ayrılık ise fitnedir, küçülmedir, bölünmedir, teslimiyettir,
mağlubiyettir. Bunun böyle olduğunu görürüz ve biliriz de neden ayrılık yönünde
sürüklenir dururuz yüzlerce yıldır, neden bu birliğin getireceği güçten ve
zaferden mahrum kalırız? Ne demişti şair bir şiirinde: “girmeden tefrika
millete, düşman giremez-toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” Bu konu
üzerinde fazla akademik ayrıntıya girmeden basit ve anlaşılır nedenleri
araştırmak üzerinedir yazımızın konusu. Neden, nasıl niçin ortaya çıkar bu
bölünme ve ayrışma…….
Bu nedenleri önce iki kategoriye
ayırmamız lazım. İçeriden kaynaklanan nedenler ve dışarıdan yapılan
müdahaleler. Ve bu ikisinin birlikte ortaya çıkardığı sonuç ayrılık, ayrışma ve
fitne ve bölünme, ve tabii küçülme.
İçeriden kaynaklanan ayrışma
nedenlerinin başında gelen en önemli neden çok bilgili ve birikimli bir avuç
insanın bilgisiz ve birikimsiz insanları kendi istek ve iradeleri doğrultusunda
sürüklemesi gelmektedir. Bazı kişilerin siyasi veya dini konulardaki bilgi ve
birikimlerinin üstüne kendilerinden kaynaklanan istek ve egoları veya dışarıdan
desteklenen yönlendirici ve önlerini açıcı destekler birleşince bir anda
karşımıza küçümsenmeyecek bir dini veya siyasi topluluk ortaya çıkıvermektedir.
Fazla ayrıntıya girmeden bu gurup, topluluk ve liderlerle ilgili isimler
vereceğim. Gerisini okuyucu anlayacaktır:
Adnan
Oktar ve ardından giden bir gurup mankurt sürüsü,
Haydar
Baş ve ardından giden bir gurup siyasi ve dini köle,
Meral
Akşener ve ardına takılmış kimlik problemini çözememiş topluluk,
Temel
Karamollaoğlu ve kayıtsız şartsız ona biat etmiş topluluk,
Aykut
Edibali ve marjinal kalmış bir gurup siyasi topluluk,
Mahmut
Ustaosmanoğlu ve ardına takılmış şalvarlı ve çarşaflı topluluk,
Alparslan
Kuytul ve bağlıları,
Mustafa
Destici ve küçülmüş partisi,
Yavuz
Ağıralioğlu ve onun bile ardına takılmış bir avuç insan,
Kemal
Kılıçdaroğlu ve kayıtsız şartsız CHP ye biat etmiş PKK dan laikçiye bir koca
kalabalık,
Devlet
Bahçeli ve herşeye rağmen MHP diyen topluluk,
Recep
Tayyip Erdoğan’ı ilahlaştırmaya müsait bir büyük topluluk,
Marksizmden
leninizmden Maoizme, oradan PKK yandaşlığı, Kürtçülük ve sonrasında
Atatürkçülüğe evrilmiş bir Doğu Perinçek köleleri.
Mustafa
İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Edip Yüksel, İhsan Eliaçık, ve sayısız muadil
rehberlik iddiasındaki zevat ve ardına takılmış sürüye dönüşmüş irade ve idrak
yoksunları.
Bu liste böylece uzar gider. Bu listedeki insanların ortak
paydaları hareketin başındaki kişiye kayıtsız şartsız tabi olmak ve onun
doğrularını doğru, yanlış dediklerini yanlış kabul etmektir. Ve bu toplulukların başındaki kişilerin siyasi veya dini
önderlerin ortak özellikleri sürülerini
kendi nefisleri veya ipotek verdikleri merkezlerin istekleri ve iradeleri
doğrultusunda kullanmak, onların etinden, sütünden ve yününden azami istifade
etmektir.
Kısmen işarete ettiğimiz gibi bu liderlerin veya
etraflarındaki kurmaylarının bir kısmı pastayı paylaşan kısmında bir kısmı ise
mankurtlar kısmındadır. Özellikle liderler ya doğrudan nefislerine bağlı
hareket etmekte veya onların nefislerine hükmeden merkezlerin emir komutasında
sürülerini sevk ve idare etmektedir. Bunun en son örneği FETÖ dür. Bu kendine
vaiz süsü veren hain senelerce camilerde, kürsülerde salya sümük ağlaya ağlata
kendine kocaman bir mankurt ordusu oluşturmuş ve devletin en hassas
kurumlarını bu mankurtları vasıtası ile
ele geçirmiştir. Bu mankurtların pek çoğu ihanetin farkına varamamış ve hala
farkında olmayan bakiye bir taraftar gurubu vardır. Ancak artık apaçık
görülmektedir ki İsrail’in işgali altındaki Kudüs’ü İsrail başkenti olarak
tanıyıp orada elçilik açacak kadar alçaklaşan emperyalist Amerika bu haini kendi
koruması altında Pensilvanya’da muhafaza etmektedir.
Son yüzyılda savaş metot ve taktikleri değişmiş, postmodern
darbeler, postmodern savaşlar, dijital ve teknolojik saldırılar sıcak savaşın
ve devşirmeler ile yapılan kismi sabotaj ve ihanetlerin yerini almıştır. Bu
metodu kullanan emperyalizm bir kurşun atmadan Anadolu coğrafyasını teslim
almak üzere iken milletin direnişi ve azmi bu oyunu bozmuştur. Ancak göstere
göstere sahneye konulan benzer senaryoların ardı arkası kesilmemektedir. Bu
oyunları anlayabilirsek karşı durma gücünü kendimizde bulabiliriz. Aksi halde
devletimizin ve milletimizin şahlanışı, silkinişi ve yeniden güç ve kudret
kazanması yine yıllar alacaktır. Osmanlı İmparatorluğu gibi muhteşem bir
imparatorluğu son yüzyılında tasfiye etmeyi başaran emperyalist batı kukla bir
devletçik statüsündeki Türkiye yeniden dirilişe doğru gitmeye başlayınca
Lawrence’den aldığı ilhamla sayısız Lawrence muadili ajan ile bu coğrafyayı
istila ve işgal etmiştir. Millet ne kadar direnme azminde ise de nereye baksak
bir başka Lawrence karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1918 de
yenilmesinden sonraki tasfiye süreci sonrasında Osmanlı düşmanı, tarihi
gerçeklerden bihaber, nesiller yetiştirilmiş, bu nesiller dini ve dünyevi
görüşlerindeki farklılıklar nedeniyle birbirine ve hatta devlete düşman
edilmiş, milli ve manevi değerlere yabancılaştırılmıştır.
Düşmanın türlü saldırıları yüzünden onlarca yıldır belini
doğrultamayan Türk Milleti kendi değerlerinin ve gerçeğinin farkında, şuurlu ve
imanlı nesiller yetiştirmeye fırsat bulamamıştır. Elinden alınan üç kıtadaki
topraklar ve nüfuz alanındaki milletler arasına sokulan ayrılık ve nifak
yüzünden sürekli insanlar çatıştırılmış ve adeta Osmanlı kontrolünde kalmanın
bedeli o milletlere de ödetilmiştir ve ödetilmeye devam edilmektedir.
Ancak nereden nasıl başlarsak nasıl anlatırsak anlatalım
şeytani mantık ya da kontrollü irade hemen devreye girmekte hiç alakasız
söylemler ve eğilimler yeni ayrışma noktaları oluşturmaktadır. Cumhuriyetin
kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne kadar sürdürülen Atatürk’ü kutsama ve
ilahlaştırma ölümünden sonra İsmet İnönü ile kesintiye uğramış, ikinci adamın
saltanatı başlamıştır. Ancak 1950 de
başlayan demokrat parti döneminden itibaren sürekli devleti 1923 ölçüleri ile
formatlamak iradesi süregelmiştir. Ancak bizim tarihimiz 1923 ile
başlamamaktadır, sadece Anadoludaki serüvenimiz
evvelini saymazsak 1071 de başlar. Daha öncesi Ergenekon-Orta Asya’dan
başlayan binlerce yıllık bir tarihimiz vardır. Fakat şu anda 60 lı yıllarda
ortaya çıkan Alparslan Türkeş’in başbuğluğu sonrasında son zamanlarda ebedi
başbuğ Atatürk diyen bir kesim ortaya çıkmıştır. Laik-kemalist Atatürkçüler,
Atatürk’ü ebedi Başbuğ kabul eden ülkücü-Atatürkçüler, Ulusalcı, hem Marksist
hem cumhuriyetçi Atatürkçüler, Türkçüler, Kürtçüler, İslamcı kürtçüler,
aleviler, Alisiz aleviler, İslamı Arap dini ve Araplaşma gibi varsayanlar, ve
devamında katıksız Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı, Osmanlı düşmanlığı,
Selçuklu hayranlığı veya Osmanlı hayranlığı, cumhuriyeti toptan yok sayma,
mezhepçilik, tarikatçılık, farklı anlayışlar, eğilimler, mealcilik,
mezhepsizlik gibi, gibi, gibi bir dünya eğilim ve fraksiyon ortaya çıkmış
bunlar farklı alanlarda farklı ittifaklar oluşturmuştur.
Bu süreci anlatmanın sonu gelmez, sadece şunu ifade ederek
bu faslı bitirelim. Cehaletten uzak, dini ve beşeri evrensel değerler
doğrultusunda, iyi bir Müslüman ve iyi bir insan ve vatandaş olma bilincinde
birleşecek bir topluluğu hiçbir yerli ve yabancı gücün ajite etmesi veya sevk
ve idare etmesi asla mümkün olmayacaktır. Kolaycılığı bırakıp, gözü kapalı
teslim olmayı bırakıp Yüce Allah’ın bize verdiği aklı ve iradeyi kullanarak en
doğru yerde olmayı ve gereksiz kin ve düşmanlıklardan uzak kalmayı gaye ve
hedef haline getirmek zorundayız. Allah, ahirette dünyadaki hayatımızın
hesabını başımızdaki çobandan değil bizzat her birimizden soracaktır. Ve
aptallığın lüzumu yoktur. Her halimiz ve her düşüncemiz ve eylemimiz, ve tabii
her halimiz ve tavrımız Yüce Allah’ın rızası çizgisinde olmalıdır. Yüce
Allah’ın yolunda ve rızasında olmak demek O’nun rızasında olduğunu iddia eden
şaklabanların kayıtsız ve şartsız kulu ve kölesi olmaktan geçmiyor. Ve liderlere kayıtsız şartsız biat kültürü ve anlayışı ile tabi olmayalım. Ve biat etmediğimiz kişi ve topluluklara da mutlak düşman gibi görmeyelim. Türkiye'nin genel tablosu odur ki; yüzde elli artı biri tamamen müsbet, aklıselim ve devletinin yanında, kalan yüzde yirmibeşi telkin ve irşata açık gafiller ve şaşkınlar topluluğu, kalan son yüzde yirmibeş ise dini, etnik veya ideolojik nedenlerle hainler sürüsüdür. Bize düşen yüzde ellinin üstüne kalan yüzde yirmibeş gafil topluluğu uyandırmakla birlikte kalan yüzde yirmibeş hain topluluğu yüzde onların hatta yüzde beşlerin altına çekebilmektir. Aksi halde yüzde onu geçen hain oranı daima büyük bir tehlike olarak var olacak ve tehdidini sürdürecektir. Allah’ın
kitabı ve bindörtyüz yıllık birikimden
süzülen kitaba uygun ayrıntılarda gerçeği aramaktan geçiyor. Dolayısı ile nefsimize esir olmayacağımız
gibi nefsimize hükmetmek isteyen ne idüğü belirsiz kişilerin de esiri
olmayalım.
Yukarıda demiştik ki ayrışmanın içeriden ve dışarıdan
kaynaklanan nedenleri var. Gözümüzü şimdi de dışarı çevirir isek Devletimize,
milletimize ve yaşadığımız coğrafyaya gözünü dikmiş dini ve siyasi güçler var.
Bunlar içimizdeki ve çevremizdeki devlet ve toplulukları hem dini hem de milli
olarak kendi menfaatleri doğrultusunda Türk Devletine ve Milletine düşman etmek
istemektedir. Bu güçler İsrail’i kuran ve idare eden Siyonist güçler,
Avrupa’daki haçlı cephesi ile bu ikisinin arkasında duran Amerika’dır. Rusya kendi içindeki Türk toplulukları
nedeniyle açıktan düşmanlık gösteremese de bölgesel ve küresel güç olmak
iddiası ile etrafımızda oyun kurucu olarak varlığını sürdürmektedir. Doğu sınır
komşumuz İran da Safevi Devletinden bu yana asla dost olmamıştır. Mezhep nedeni
ile Türkiye’ye düşmanlık ve Ermenistan’a dahi dostluk değişmez politikasıdır. Ancak
devletlerin düşmanlığına bakarak demoralize olmanın gereği yoktur. Türk Milleti
geçmişte de sadece gücü ve adaleti ile üç kıtaya hakim olmuştur, hiçbir
devletin desteği ile değil. Yine olması gereken ve olacak olan budur. Türkiye
gücü, adaleti ve antiemperyalist duruşu ile yaradandan aldığı güç ve mazlum
halklardan aldığı ve alacağı destek ile yeniden dünyanın kaderine hakim
olacaktır. Buna mani olmaya hiçbir beşeri merkezin gücü yetmeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder