Bir dostum bir yerde
aynen;
“O Atatürk ki bu
milletin şahsî manevisidir. Ebediyen de öyle kalacaktır. Bu millet ona
minnettardır.
Bazı gafiller sevmeyebilir. Onun kurduğu cumhuriyetin okullarında okuyarak. Toplumda belli bir yere, mevkilere gelebilir. Onun kurduğu bu kul olmaktan kurtulup birey olma özgürlüğünü sağlayan cumhuriyeti yıkma çabaları olacaktır. Ama başaramıyacaklar, bu topraklara bu millete verdikleri zararın ağırlığı ile boyunlarını büküp gideceklerdir. Ama biliniz bu millet ve tarih onları af etmeyecek. Atatürkçülük bir din ve mezhep mensubu olmak anlayışı değil. Medeniyete insanlığa barışa tüm dünya ile beraber yürümenin adıdır...”
Bazı gafiller sevmeyebilir. Onun kurduğu cumhuriyetin okullarında okuyarak. Toplumda belli bir yere, mevkilere gelebilir. Onun kurduğu bu kul olmaktan kurtulup birey olma özgürlüğünü sağlayan cumhuriyeti yıkma çabaları olacaktır. Ama başaramıyacaklar, bu topraklara bu millete verdikleri zararın ağırlığı ile boyunlarını büküp gideceklerdir. Ama biliniz bu millet ve tarih onları af etmeyecek. Atatürkçülük bir din ve mezhep mensubu olmak anlayışı değil. Medeniyete insanlığa barışa tüm dünya ile beraber yürümenin adıdır...”
Diyor. Yıllardır Atatürk ile ilgili değişik zamanlarda
değişik nedenlerle birkaç kelam ettim. Bu vesile ile de birkaç kelam edeceğim.
Bizim her nedense illa uçlarda olmak ve kayıtsız şartsız
bağlı ya da kayıtsız şartsız karşı ve düşman olmak gibi bir hastalığımız var.
Bu hastalık Atatürk konusunda da geçerli. Biz bu hastalıktan kurtulduğumuzda
gerçekten kurtulmuş olacağız.
Atatürk bu milletin şahsı maneviyesi değildir. Türk
Milletinin şahsı maneviyesi Oğuz Han’dan Kürşat’tan Bilge Kağan’dan Dede
Korkut’tan itibaren oluşmaya başlamış ciltlere sığmayacak binlerce yıllık bir
tarih yazıldıktan sonra son yüzyılın son
birkaç sayfasından birisidir Atatürk. Yakın tarihimizin ve geçmişimizin köşe
taşlarından sadece birisidir. Dolayısı ile bu millet geçmişte kendisi için kan
veren can veren bütün büyüklerine ve şehidlerine minnettardır.
Birşeyleri tek bir yere bağlayarak, tek bir kişiye bağlayarak
sonuca varmak mümkün değildir. Onun kurduğu cumhuriyette onun okullarında
okuyarak, onu sevmemek suçlaması ne kadar doğrudur? Eğer bir kişi Osman
Gazi’nin kurduğu bir devlette doğup büyüyüp ve okuyup Osmanoğullarının kurduğu
bu devleti, saltanatı ve hilafeti tasfiye edip batı standartlarında bir
devletçik kuruyor ve okulunda okuduğu Osmanlı’ya söve söve Osmanoğulları
ailesini altı yüz yıl savaştığı batıya sığıntı gibi teslim edebiliyorsa
yetiştirdiği neslin de benzerini kendisine yapabileceğinden kuşku duymamalıdır.
Cumhuriyeti yıkma kavramı üstünde de durmamız lazım.
Cumhuriyet bir devletin adı değil bir sistemin adıdır ve değişebilir bir
kavramdır. Çünkü sistemler zaman içinde değişebilir ve değişmelidir de.
Cumhuriyetin bir değişime uğraması devletin yıkılması anlamını taşımaz.
Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu yıkılmamış sadece bir değişime uğramıştır. Bu
değişimin sonucunda cumhuriyet dönemi başlamıştır. Cumhuriyet ile biz
Osmanlı’nın borçlarını neden üstlendik madem ki devamı değildik diye sormazlar
mı adama?... Osmanlı’nın devamı olan Cumhuriyet te yeni bir dönemin başlamasına
mani değildir ve olmamalıdır.
Şimdi “kul olmaktan çıkıp birey olma özgürlüğünü sağlayan
cumhuriyet” konusuna gelelim. Kul olmak dini bir kavram, birey olmak ise sosyal
bir gerçekliktir. Kul olmak iki türlü algılanabilir. Kula kul olmak ve bir
ilaha veya Allah’a kul olmak. Kula kulluk İslamda asla yoktur. Müslüman sadece
Allah’a kuldur. Fakat dejenere edilen bazı kavramlar kullanılarak insanlarımız
dini anlamda şeyhlere veya mürşitlere, sosyal anlamda da siyasi liderlere kul
edilmek istenmiştir ve edilmiştir de. İdeolojik çalışmalar nedeniyle insanlar
bazı sistemler içinde de kul haline getirilmiştir. Bir başka ifade ile
köleleştirilmiştir. Diktatörlüklerde ve
komünist sistemlerde de insanlar adeta köleleştirilmiştir. Ve siyasi liderler
tanrılaştırılmıştır. Lenin, Mao, stalin gibi liderler tanrısal bir konuma
getirilmiştir. Halen yaşayan ve bir başka tanrısal güç atfedilen makam
İngiltere’de kraliçelik makamıdır. İnsanoğlu Birleşik Krallıktaki Kraliçe ve
ailesinin bu saltanatlı hayatını hiç sorgulamaz. Seçilmiş başbakanın Kraliçenin
önünde saygı ile eğilip eteğini öpmesinin açıklaması nasıl yapılabilir? Sanal
bir algı ile padişaha kul olmaktan kurtardık söylemi ile Anadolu insanı
cumhuriyet döneminde önce Atatürk’e sonra İnönü’ye kul edilmiştir. Ve sadece
Allah’a kul olan bu millet Allah’a kul olmaktan çıkarılıp yanlış merkezlere kul
edilmek istenmiş ve edilmiştir de. Şimdi ise; sahte tanrılara ve güç merkezlerine
kul olmaktan kurtulup sadece Allah’a kul olmanın mücadelesidir verilen
mücadele. Cumhuriyet dönemindeki kulluk belgelerinden birkaçı aşağıdadır:
(Behçet kemal Çağlar’ın mevlit’inden)
Ger dilersiz bulasız oddan necat
Mustafa-ı ba-Kemal'e esselat
Ol Zübeyde Mustafa'nın anesi
Ol sedeften doğdu ol dür-danesi
Gün gelip oldu Rıza'dan hamile
Vakt erişti hafta-ü eyyam ile
Mustafa'nın gelmesi oldu yakin
Çok alametler belirdi gelmedin
Zulmet içre kaynayıp gitmişti Türk
Sanasın ol nuru kaybetmişti Türk
Dedi gördüm ol habibin anesi
Bir acep nur ki güneş pervanesi
Mustafa-ı ba-Kemal'e esselat
Ol Zübeyde Mustafa'nın anesi
Ol sedeften doğdu ol dür-danesi
Gün gelip oldu Rıza'dan hamile
Vakt erişti hafta-ü eyyam ile
Mustafa'nın gelmesi oldu yakin
Çok alametler belirdi gelmedin
Zulmet içre kaynayıp gitmişti Türk
Sanasın ol nuru kaybetmişti Türk
Dedi gördüm ol habibin anesi
Bir acep nur ki güneş pervanesi
Meclis'e nazırdı ruh-u Mustafa
Bi-huruf-ü lafz-ü savt etti nida:
"Türk'te cevher işledim yıllarca ben
Biliniz; her biriniz bir parça ben
Kalbolundum hep size hiç kalmadım
Ölmedim ben ölmedim ben ölmedim"
Her birinin ruhu güş eyledi
Şevk-ü şadiye erip cüş eyledi
Başka fanilerle farkı gördüler
İnönü'de Atatürk'ü gördüler...
Ger dilersiz bulasız şevk-ü necat
Atatürk'e Atatürk'e esselat.
Bi-huruf-ü lafz-ü savt etti nida:
"Türk'te cevher işledim yıllarca ben
Biliniz; her biriniz bir parça ben
Kalbolundum hep size hiç kalmadım
Ölmedim ben ölmedim ben ölmedim"
Her birinin ruhu güş eyledi
Şevk-ü şadiye erip cüş eyledi
Başka fanilerle farkı gördüler
İnönü'de Atatürk'ü gördüler...
Ger dilersiz bulasız şevk-ü necat
Atatürk'e Atatürk'e esselat.
Yine Behçet Kemal
Çağlar’dan Atatürk’e ezan:
Atatürk
ekber!
Atatürk
ekber!
Ancak O var
Atatürk!
Evliya odur,
peygamber
odur,
sanatkâr
Atatürk.
Talihe
hâkim,
zekâya
önder,
doğma serdar
Atatürk.
Bunları
geçti insan büyüğü:
Kendi kadar
Atatürk!
Atatürk
ekber!
Atatürk
ekber.
Bizde O var.
Atatürk!
Ne evliya,
ne de peygamber..
Halkına yar
Atatürk!”
Aka Gündüz ise
aynen:
“Atatürk’ün
tapkınıyız! Her şeyde Atatürk, Yerde O! Gökte O! Denizde O! var da O! yok da O!
her şeyde O! Atatürk! Yerdedir, göktedir, sudadır, alandadır, diktedir,
pusudadır. Görünmezi görür! Bilinmezi bilir! duyulmazı duyar! Sezilmezi sezer,
ezilmezi ezer! Her şeyde Atatürk! Elimizi yüzümüze, gönlümüzü özümüze
kapıyoruz. Biz sana tapıyoruz! Biz sana tapıyoruz! Varsın, Teksin, Yaratansın!
Sana bağlanmayanlar utansın!”
Diyordu.
Halil Bedii Yönetken ise diyor ki;
“Tanrı gibi görünüyor her yerde
Topraklarda, denizlerde, göklerde;
Gönül tapar, kendisinden geçer de
Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.
Topraklarda, denizlerde, göklerde;
Gönül tapar, kendisinden geçer de
Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.
Babasından önce onun adını
Öğretiyor oğluna Türk kadını
Ondan aldık yaşamanın tadını
Bahtiyarız, bahtiyarsa Atatürk.”
Öğretiyor oğluna Türk kadını
Ondan aldık yaşamanın tadını
Bahtiyarız, bahtiyarsa Atatürk.”
Ali Hadi imzalı “Gazi” başlıklı şiirin son iki mısrası
şöyleydi:
Her yaptığın iş harikadır, her sözün ayet,
Kavmin olalım, sen bize, din eyle inayet!
Kavmin olalım, sen bize, din eyle inayet!
Din istemeyiz öyle Arap felsefesinden,
Gazi ! Bize bir din de yarat Türk nefesinden!..
Gazi ! Bize bir din de yarat Türk nefesinden!..
Edip Ayel ise;
“Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harâbe,
Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe.
Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun,
Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun.”
Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe.
Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun,
Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun.”
“Tutsak seni lâyık, yüce Tanrı’yla müsâvi,
Toprak olamaz kalp doğabilmişse semâvî…
Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses,
İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!”
Toprak olamaz kalp doğabilmişse semâvî…
Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses,
İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!”
Diyor.
Aşağıdaki de Kemalettin Kamu’dan:
Burada erdi Mûsâ/ Burada uçtu İsa,
Bülbül burada varsa, Hürriyet için öter…
Ne örümcek, ne yosun/ Ne mûcize, ne füsun,
Kâbe Arab’ın olsun/ Çankaya bize yeter…”
Bülbül burada varsa, Hürriyet için öter…
Ne örümcek, ne yosun/ Ne mûcize, ne füsun,
Kâbe Arab’ın olsun/ Çankaya bize yeter…”
İlhami Bekir isminde birisi ise aynen;
“İlk
adam, mavi gözlerle baktı toprağa,
Toprağın haritasını çizdi bayrağa;
Allah değil, o yazdı alın yazımızı.”
Toprağın haritasını çizdi bayrağa;
Allah değil, o yazdı alın yazımızı.”
Diyordu.
Kulluk kula değil sadece Allah’a olur
ise birey gerçek özgürlüğe ve kişiliğe kavuşur.
Son cümlede dostum diyor ki; “Atatürkçülük bir din ve mezhep mensubu olmak anlayışı
değil. Medeniyete insanlığa barışa tüm dünya ile beraber yürümenin adıdır...”
Medeniyete,
insanlığa barışa tüm dünya ile beraber yürümenin adı imiş Atatürkçülük. Atatürk
hiç kimseden çekmemiştir Atatürkçülerden çektiği kadar. Medeniyete, insanlığa
ve barışa yürümek!....... medeniyeti anladık ta insanlığa nereden yürünür ki? Hayvanlıktan mı acep?.... barışa yürümek….
Hadi hepsini aldık kabul ettik te tüm dünya benimle birlikte yürümek istiyor
mu? Öyle bir dünya var mı? Kaldı ki medeni olmadığı apaçık belli olan dünyanın
hakim egemen güçleri ile yürümek sadece ve sadece yok oluşa doğru yürümektir, yeniden
kula kul olmaya doğru yürümektir. Eğer dünyanın egemen güçleri barışa doğru
yürüyor olsaydı zaten barış dünyaya hakim olurdu. Dünyanın barış diye bir
kaygısı yok, insanlık diye bir kaygısı da yok. Medeniyet diye bir kaygısı da
yok. Medeni sandığımız dünya en az iki yüz yıl evvel çocuklarını devşirdiği
Afrika’ya hala medeniyet getirmedi ve hala insanlarını ve doğal zenginliklerini
sömürmeye devam ediyor. Batı medeniyetinin medeniyet getirdiği bir yer gösterin
bana getirmiş ise. Batının medeniyeti kendinedir. Herşey kendisi içindir. Ve
batı dışındaki ülkeler ve insanlar batının tapulu malı gibidir. Bunu anlamak için arif olmaya gerek yoktur.
Görmek ve gözlemlemek yeter.
Belki
bu yazıyı okumaya başlayan ne zaman neresinde Atatürk’e hakaret edeceğim diye
bekleyip durmakta idi, ancak böyle bir şeye gerek yoktur ki…. Neden hakaret
edelim. Tarihimizin bir gerçeğidir eğrisiyle doğrusuyla. Bütün zaafları ve
hataları ve sevapları ile Atatürk’ün şahsı ile ilgili yaşadığı dönemi ve
icraatlarını ve devrimlerini tarihçiler ve bu konuda görüş beyan etmek
isteyenler görüşlerini beyan ederler ancak Atatürkçülük Atatürk’ün ortaya
atmadığı sonradan kulluk hastalığından kurtulamamış bireylerin oluşturmak
istediği sakat bir din ya da tarikat veya akımdır. Olay bundan ibarettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder