19 Şubat 2019 Salı

OZAN ARİF ŞİRİN-BİR CENAZE ARDINDAN AYRIŞMANIN SINIRLARI VE BOYUTU



Son elli yıldır değişik konulardaki şiirleri ile ve yiğit duruşu ile sevdiğimiz Ozan Arif adıyla bilinen ARİF ŞİRİN yakalandığı bir hastalıktan kurtulamamış ve vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.
Ancak ölümü rahmetli Abdürrahim Karakoç’un cenazesindeki birlik ve bütünlük yerine bir ayrışma ve çözülmeye sürtüşmeye neden oldu. Hatırlayalım rahmetli Karakoç ta ne geçmişte kaleme aldığı “milli nizam yazacağız” şeklinde değiştirilen “HAK YOL İSLAM YAZACAĞIZ” şiirinden vazgeçti ne de o hareket içinde kalmadı, sonrasında MHP ye yakın dursa da rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte hareket etti ve son zamanlarda BBP den de koptu ve dinci veya radikal denebilen bir gazetede uzun yıllar makale yazdı. Siyasi konularda da görüş beyan etti. Eski şiirlerinde birilerini hicvederken sembolik bir dil kullandı, asla isim zikretmedi, belden aşağı vurmadı, zarif bir üslupla hicvini de yaptı. Pek çok gerçeği “mektup yazdım Hasan’a-Ha Hasan’a ha sana” diye başladığı Hasan’a Mektuplarında kendine has nezaketli şiir dili ile anlattı bizlere. Vefatı ile şiir ve edebiyat alanında bu kayıp derinden hissedildi ve hala ardından kem söz söylemenin asla mümkün olamayacağı bir çınardır rahmetli.
Tabii herkes KARAKOÇ olamaz fakat Ozan Arif te olamaz. Ancak Ozan Arif siyaset alanında üstüne düşmediği halde çok iddialı bir duruşla şair gibi değil de siyaset adamı gibi polemiklerin içine girdi. Keşke girmeseydi. Girmeseydi de biz de bugün onun girdiği bu polemiklerin içinde boğulmasaydık, bunalmasaydık. Şimdi geldiğimiz noktada rahmetlinin cenaze töreninden sonra, sağlığında söyledikleri referans alınarak sağa sola saldırmaya devam ettiğimiz gibi bu gereksiz sözler gündeme geldiğinde sanki ölünün ardından konuşuyormuşuz gibi bir duruma düşürülüyoruz. Ben ölümü ertesinde “turana hasret şiirinden bir dörtlükle ve ardından Mamak’taki işkenceleri anlatan şiirini paylaşarak kendisini rahmetle yadettim. Ancak o paylaşımların altında bile bazı yorumlarla MHP den kimsenin taziyede bulunmadığı, ona vefasızlık edildiği gibi yersiz gereksiz ve ajite edici yorumlar yapıldı.
Hatırlarsanız bir de Arif Sağ var. Bir dönem milletvekili de oldu mecliste bulundu. Sonrasında köşesine çekildi. Aktif siyasette de değil. Hadi gidip kendisine sorun bakalım CHP ve diğer sol hareket ile ilgili kaç cümle söyleyecek.  Ya da böyle ayrıştırıcı bir açıklama duydunuz mu? Ben Arif Sağ meclise girdiğinde asıl meclise girmesi gereken Arif’in OZAN ARİF olduğunu söylemiş ve üzülmüştüm çok. Ancak görüyoruz ki her zaman hak edenler değil de hiç hak etmeyenler daha kolay meclise girip o şerefli koltuğu sahiplenebiliyor.
Bugün geldiğimiz noktada “ölünün ardından konuşuluyor” diye etrafı suçlamak  doğru değil. Ölünün ardından ölçü ve edep dışı konuşmaktan ta doğru değil. Ancak ölünün sağlığında ağzından çıkmaması gereken sözleri duyduğunda veya bu sözler seslendirildiğinde “keşke bu sözleri etmeseydi” dememek te doğru değil. Ölçü herşeyde önemlidir. Sözde, kelamda, davranışta, işte, ilişkide, ibadette ve tabii ki siyasette, eleştiri ve savunmada. Ceza hukukunda meşru müdafaa yasal haktır ancak ölçü aşıldığında kastın aşılması suretiyle cinayet suçu ortaya çıkıverir.
Şimdi ben bu vesile ile Ozan Arif’i rahmetle anarken keşke demeseydi diye düşündüğüm birkaç şiirinden ve konuşmalarından bölümler alacağım aşağıya.
Bir röportajda diyor ki:
Bugünkü yönetim de iki basamaklı görev ifa ediyor: Ülkücüleri uzaklaştırmak ve MHP’yi bitirmek. Rahmetli zamanında, sandıktan tek milletvekili çıkaramadığımız günlerde bile sokakta dik yürürdük. Bahçeli, 129 milletvekili çıkardığımız halde muhtar olmak istemedi, aza oldu. Elini taşın altına sokmadı. Bugün de bir olay olduğunda durur durur, on gün sonra lütfen bir açıklama yapar.
Devlet Bahçeli’ye hakaretler yazmışsınız? Fino demişsiniz?
Sorusuna cevabı:
-Fino lafını 6 Mayıs’ta Ankara’da söyledim: Hülasa ne kokar ne bulaşır/ Arzu eden kırk kapıdan ulaşır/ Etrafında finoları dolaşır/ Ben adam sanmıştım adam değilmiş... Bunu dillerine doladılar. Keşke kasete de koysaymışım.
Devlet Bey, kucaklayıcı iyi bir kadro kuramadı. Partiyi şirket tabelası gibi gördü. Erciyes’te 500 bin kişinin toplanmasını kendi maharetleri gibi lanse ediyorlar. Bahçeli, Erciyes’teki kalabalıktan rant sağlayan panayır köftecisi gibi. İddia ediyorum, bu sevdanın başında bu adam dursun mu, diye bir sandık konulsun. Bahçeli çıkarsa, adımı değiştireceğim, Kızılay’da köpek gibi havlayacağım. (bu ifade ne kadar çirkin, belki Yaşar Okuyan’a anırmak yakışabilir ama!...)
Gibi ifadelerle çok aşırı politize olan ve çok iddialı sözler sarf eden rahmetli geçmişte MHP DSP koalisyonuna da “muhtar olmaktan korkan Devlet Bahçeli aza olmaya razı oldu” diye karşı çıkarken sonrasında anayasa referandumunda hayır için o kadar sert muhalefet etmiş ve öyle sözler sarf etmişti ki evet diyenler ihanetle ve köpeklikle suçlanmıştı. Aşağıdaki mısralar da ona aittir:
Seni, beni teşkilat, bağımızdan tuttular!..
Götürüp el alemin, sürüsüne kattılar!..*
Açık açık durum bu, ne beni yoruyorsun?
Kurt‘tan köpek olur mu, ne diye soruyorsun?*
Seni, beni, bizleri, satana “hayır” elbet!..
Atimizi ateşe, atana “hayır” elbet…*
“Hayır..” diye haykır ki, bizi satanlar duysun,
Türkiye‘de Türklüğe, Türk‘e çatanlar duysun…*
Pe-ka-ka‘yı daha dün boşayanlar utansın!..
Fetö ile nikahsız yaşayanlar utansın!..
Ata sözüdür ata, domuz gönü post olmaz,
Bunların hiç birinden ülkücüye dost olmaz…
Sakın evet deyip de yılanları koruma!
Hırsızı, hırsızlığı, çalanları koruma…
Yasa diye yapılan planlara “hayır” de…
Bütün bu yalanlara, dolanlara “hayır„ de.
O on sekiz maddeyi, iyi oku, iyi bak…
Gayesi Vatan değil, kişileri korumak!..
Cahilce “evet” deme; bizi satan kurtulur!
Arif‘ce “hayır” de ki; belki vatan kurtulur!..

Özellikle Devlet Bahçeli’yi hedef aldığı şiir ise aşağıda:

“Sus!.. Kraldan fazla kralcı olma,
Utan ulan biraz utan şerefsiz!..
Sakın ha beyliği ağzına alma,
Konuştukça boka batan şerefsiz!..
Beylik kim, sen kimsin tövbe et tövbe!..
Bey kısmı ellere kalır mı gebe?
Senden aşirete bey mi olur be?
Aşireti ele satan şerefsiz!..
Aşiretin temel taşını söküp,
Hayalini söküp, düşünü söküp,
Kurtları aldatıp dişini söküp,
Götürüp davara katan şerefsiz!..
Kendi eski kapımızı batırdın,
Yeni diye el kapsına götürdün!
Kendin gibi sevdamızı bitirdin,
Kendi gönüllerde biten şerefsiz!..
Vâkıf olamadın bizdeki aşka!
Eller ile girdin devamlı meşke!
Bu gün böyle dersin yarın bir başka
Sözünü yalayıp yutan şerefsiz!..
Yalan mıyım dansöz gibi kıvırdın,
Yönümüzü başka yöne çevirdin,
Şoför yaptık arabayı devirdin,
Bizi uçuruma atan şerefsiz!..
Bülbül idik gülümüzden ettin sen!
Töremizden ilimizden ettin sen!
Yahu bizi yolumuzdan ettin sen,
Rotan belirsiz be rotan şerefsiz!..
Böğürmeden konuş adam ol önce,
Çıtın çıkmaz el hakaret edince,
Ele çıkmaz ama bize gelince,
Çatlak zurna gibi öten şerefsiz!..
Ne huzur bıraktın ne bizde dirlik,
Bundan sonra seni görmemek körlük,
Sadece sen değil seninle birlik,
Artık sana alkış tutan şerefsiz!..
Çok geç anlaşıldım içim yanıyor,
Ama şükür artık herkes tanıyor!
Halâ kendisini kağnı sanıyor,
Kağnı gölgesinde yatan şerefsiz!..
Vatan-matan bu Arif‘i kandırma,
Kendini hiç vatanperver sandırma,
Senin derdin koltuk, lafı döndürme,
Senin umrunda mı vatan şerefsiz!”
Devlet Bahçeli geçtiğimiz seçimlerde cumhurbaşkanlığına aday olmadı diye yoğun bir propaganda yapıldı. İstenen şuydu; nasıl olsa ikinci turda kazanacak isim belliydi ancak birinci turda seçimi sonlandırmamanın seçimi ikinci tura taşımanın yolu Devlet bahçeli’nin de aday olması idi. O zaman Devlet Bahçeli ile Recep Tayyip Erdoğan’ın oy toplamı ortaya çıkacaktı, karşı cephenin oy toplamı da tabii. Katılma oranı ve geçersiz oy oranları ile birlikte derin bir hesap yapılacak bu arada oy oranlarını değiştirebilecek kaos planları devreye sokulacaktı. Bu olayın farkında olan Devlet Bahçeli bu oyunu bozdu ve aday olmadı. İttifaka gitti. Bu nedenle de Devlet Bahçeli cumhurbaşkanı adayı olmadığı için Ozan Arif uzunca bir yazı kaleme almış:
"Bir psikolojik hastalık olan aşırı utanmayı hariç tutacak olursak, insanların taşıdığı ortak duygulardan biri utanma duygusudur.
Tabii normal insandan ve olması gereken (yani fazileti tamamlayan) normal utanma duygusundan bahsediyorum.
Bir insanı yapacağı yanlışlardan, hatalardan koruyan,
insanı önce Yaradan’ın sonra da eşinin dostunun ve edep sahiplerinin yanında mahcup olmaktan muhafaza eden utanma duygusundan bahsediyorum.
İnsanı hayvanlardan ayıran utanma duygusunu anlatmaya çalışıyorum.

Zira Fahrettin Kerim Gökay diyor ki;
“İnsan denen varlığı diğer varlıklardan ayıran en büyük özellik utanma duygusudur…” diyor.
Bu tesbite katılmamak mümkün mü?
…..
Ama insan utanma duygusunu kayıp edince böyle oluyor demek ki;
Kadın olmadığı halde kadın pozlarına, erkek olmadığı halde teke yumurtalı(!) erkek pozlarına girebiliyor!
Hatta tekelerin arasına bile girmeye kalkışabiliyor bazıları!
Sevgiden hiç nasip almamış olmasına rağmen sevecen insan görüntüsü verebiliyor!
Alçak iken yükseklik, şerefsizken şeref abidesi kesilebiliyor…
Hırsızken dürüstlük, kanunsuzken hakka hukuka riayet eden rolü oynayabiliyor…

“Din, iman bir torba saman” olmasına rağmen,
Allah’a inansa bile, Allah’a güvenmemesine rağmen,
ağzından Allah’ı, Kitabı düşürmeyip ehl-i din kesilebiliyor!..
Mertlikle uzaktan yakından alakası yokken mert oğlu mert edası sergileyebiliyor!
Arkadan sövüp, saydıklarına yüz yüze gelince gardaş diyebiliyor!

Velhasıl sosyal hayatımızda utanma duygusunu kayıp etmiş böyle tiplerin bir sürü özelliğini sıralamak mümkün…
Peki sosyal hayatımızda olan bu tipler, siyasal hayatımızda yok mu acaba?
Aman efendim olmaz olur mu?
Kendi bekasını devletin bekası diye yutturan mı ararsın,
Kendine güvenenleri satan mı ararsın, sattıran mı ararsın,
Kendi camiasını düşman gibi gören mi ararsın,
Kendi teşkilatını, kendi fikriyatını ayaklar altına veren mi ararsın,
Milliyetçilik nutukları atarak millet, devletçilik nutukları atarak devlet mezarcılığı yapanlar mı ararsın,
Lider olmadığı halde liderlik taslayan, kendi sırtını bile elaleme yaslayan,
Sabah kalkınca atıp, tutan, ama daha akşam olmadan yalayıp yutan mı ararsın…
Ohooo… Daha sayayım mı? Neler var neler!..

BAHÇELİ BEN HADDİMİ BİLİRİM DİYOR
Mesela size günümüzden bir örnek;
24 Haziranda seçim var mı? Var…
Seçime giren partiler var mı? Var…
Seçime giren her partinin bir adayı var mı? Evet o da var…
Ama duuur... pardon birinin adayı yok!
Yani Reisicumhur adayı yok…

Fakat nasıl olur? 
Nasılı-masılı yok… Oluyor işte!
Hem de bal gibi oluyor(!)
Hem de neye rağmen oluyor biliyor musunuz?

Peşindekiler birisi için yirmi yıldır bağırıyor!
“ Devletin başına birisi geçecek ” diye adeta kendilerini paralıyorlar kendilerini…
Ama o birisi var ya... O kendi için bağıranların tam tersine, onları duymadan, dinlemeden ve onlardan bile utanmadan alenen açık açık ortaya çıkmış adeta yırtınıyor, diyor ki;
“ Hayır, yanlış bağırıyorsunuz, Devletin başına ben geçmeyeceğiiim..." diyor…
"Ben haddimi biliriiim" diyor…
"Devletin başına başka birisi geçecek” diye
bangır bangır tam tersini bağırıyor…

BEYANNAME İÇİN : DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN
Ama şimdi bazılarınız diyecek ki;
" nasıl olur canım, hepsi de seçim beyannamesi yayınladı, hepsi de milletin huzurunda vaadlerini seslendirdiler…
Türkiyenin başına geçmek istemeyenlerin beyannamesi mi olur? Neden böyle yapıyorlar?.." diyeceksiniz…

Vallahi bu tepkinizde haklı olabilirsiniz, ama bunu bana değil,
bunu Türkiyeyi idare etme iddiası olmadığı halde seçim beyannamesi yayınlayanlara sorun!..
Herhalde, hani derler ya “Dostlar alış-verişte görsün” diye…
Öyle bir durum sanıyorum…

Efendim yapılan yanlışlık, yapılan hata, yapılan yüzsüzlük hatta yapılan terbiyesizlik tek beyanname ile sınırlı kalsa böyle bir yazıyı yazmayabilirdim, ancak o kadarla kalmadı ki maalesef!
Sizin dikkatinizi çekti mi bilmem, beyannamelerini okurken kendileri suçsuz, ama kendilerinden başka herkes suçluymuş gibi;
Kendilerini ve iğrenç siyasetlerini tenkit edenleri,
kendilerinin yaptıkları ihanetlere karşı koyanları affetmeye hazır olduklarını söyleyerek, dalga geçiyorlar adeta dalga!..

Pes yani!
Pes ki, hem de ne pes…
Yazıya başlarken dediğim gibi;
Utanma yok…
Arlanma yok…
Biz, gün geçtikçe belki biraz akıllanırlar, hatalarıyla yüzleşirler derken, tam aksi günden güne daha da yüzsüzleşip, daha da çirkefleşiyorlar…

Ondan sonra Ozan Arif konuşunca kötü konuştu oluyor!..
ESAS SİZİN AFFA İHTİYACINIZ VAR 
Ey edepsizler, ey terbiyesizler,
Ey Türkiye’nin tek kurtuluş ümidi olan bir sevdayı nerde ise yerle yeksan edenler…
Ulan esas kendinizin affa ihtiyacı var be…
Esas kendinizin affa ihtiyacı varken,
Siz kimsiniz ki adam affetmeye kalkıyorsunuz alçaklar…
Sizi kim affedecek sizi…
Siz önce onu düşünün…
Tabii zerre kadar utanmanız varsa!"

Ozan Arif
29 Mayıs 2018
Samsun

Kaynak Yeniçağ: Ozan Arif'ten Bahçeli'ye sert sözler

Bir de rahmetlinin 12 eylül ile ilgili yazdığı pek bilinen şiiri var. Orada ne diyordu:
Kaç yıl oldu 'Oniki Eylül' oldu olalı,
İdareyi bu beyler ele aldı alalı,
Senelerdir dinledik tantanayı mavalı
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Seven sevsin arkadaş sevene de karışmam,
Alkışlayan alkışlar övene de karışmam,
Önce sevip sonra diz dövene de karışmam
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Sahi niçin gelmişti Oniki Eylül niçin?
Cümle alem bilir ki anarşi terör için
Hepsi yine tastamam buyurun burdan için
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Dün Ülkücü vuranlar bugün asker vuruyor,
Hemi de tek tek cemse cemse kırıyor,
Gün geçtikçe anarşi daha da kuduruyor.
Ben 'Oniki Eylül'üm nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Soruyorum' Oniki Eylül' neye yaradı?
Herifler İstanbul'da karakolu taradı,
Ülkücüyü ezmekmiş bu beylerin muradı
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Güneydoğu kan gölü kan ağlıyor taş toprak,
Köyler yasa bürünmüş ırganmıyor dal, yaprak
Ülkücü de yok şimdi bundan sonra sen gör bak
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Ülkücü yok dediysem varım ama sessizim
Ocağımı yıktılar yuvasızım ıssızım,
Bunlar ile helaya gidersem namussuzum
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
İki de bir denen şu: 'Eşkıya kazınacak'
'Komünist' de demezler dürzilere bak bak bak!
Çünkü öyle deseler itibar sarsılacak
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Silahlar dağıtıldı tutuşunca etekler,
Komünist gelir diye bundan sonra kim bekler
Anlasın Ülkücünün kıymetini köpekler
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Ne değişti hemşerim? Anarşi var örgüt var,
Süleyman yok da şimdi beslemesi Turgut var
'Yeğen Yahya' yerine ağbeyimiz Korkut var
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Köşkün eski sahibi kimdi? Fahri Korutürk
Şimdiki Türk de değil yarı Hırvat yarı Türk
Gelen çoban oluyor ne de olsa sürü Türk
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Türk-İslam diyenleri zulümle yıldırdılar,
Milliyetçi Hareket komayıp kaldırdılar,
Bir irtica tutturup İslam'a saldırdılar
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Benim bacım türbanla mektebine gidemez,
Onlarınki çırçıplak hiç kimse bir şey demez
Bizde mümin Rum kadar hür ibadet edemez
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Neyimiş de Türkiye hızla gelişmiş hızla,
Gelişmede ölçü ne? Ölçü 'Çikita' muzla
O zaman Uganda'da gelişme bizden fazla
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Dünya zaten devamlı gelişme halindedir
Bizdeki gelişmenin sürati hızı nedir?
Adımız hala yine geri kalmış ülkedir
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Kandırdılar hemşerim kandırdılar vatanı,
Yeyip içip ceplere indirdiler vatanı,
Kel Ali'nin bağına döndürdüler vatanı
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
İstatistik rapor bu şimdi bakın şu işe,
Seksende otuzbinmiş vesikalı fahişe
Bu gün tam çeyrek milyon hep dolmuş kıyı köşe
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Vesikalı bu ise peki ya vesikasızı,
Onlar hızlı sosyete dersem asarlar bizi
Kimi bakan dostudur kimi başbakan kızı
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Allah zeval vermesin vatana ve devlete,
Benim sözüm Oniki Eylül denen illete
Yapanları şikayet ediyorum millete
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Acım millet içindir millet bilir acımı,
Terk eyledim yurdumu, gardaşımı, bacımı
Ben ölürsem oğluma miras koydum öcümü
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Biliyorum ben bunlar, bunlar tuzak kuracak,
Bunlar Ozan Arif'i ya asıp ya vuracak
Asarlarsa asanlar son sözümü soracak
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de ipte de söveceğim.
Diyor nerede ise ezbere aldığımız şiirde. Şimdi soruyorum size aşağıdaki üç kıta olmasa idi şiir değerinden bir şey kaybeder miydi? Bence hayır. Tam tersine bu üç kıta şiire değerinden çok kaybettirmiştir. Hepimizin evladı var. Yanlışları da var Allah korusun bir başbakan kızına açıktan vesikasız fahişe demek ülkücü terbiyede ya da  evrensel ahlakta dahi yer bulabilir mi? Ölçü kaçınca böyle oluyor demek ki. İnsanoğlu ayıpladığı hali görmeden ölmezmiş derler ya, geçmişte Devlet Bahçeli’nin Ecevit ile yaptığı koalisyona karşı çıkan rahmetlik ölümü evvelinde ayıpladığı halden beter CHP-İP-SP-HDP muhalefet koalisyonu ile aynı safta kalmış, referandumda hayır cephesinde durmuş ve kayıtsız şartsız AKP-MHP cephesinin karşısında durmuştur. Dolayısı ile ölümü ile cenaze töreni adeta bir muhalif şova dönüştürülmek istenmiş ve bir yönü ile ayrılıklar da olabildiğince körüklenmiş, Ozan Arif ismi cenazesi vesilesi ile birleştirici bir isim değil de bir ayrıştırma öznesi olarak istismar edilmiştir.
Ne değişti hemşerim? Anarşi var örgüt var,
Süleyman yok da şimdi beslemesi Turgut var
'Yeğen Yahya' yerine ağbeyimiz Korkut var
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Köşkün eski sahibi kimdi? Fahri Korutürk
Şimdiki Türk de değil yarı Hırvat yarı Türk
Gelen çoban oluyor ne de olsa sürü Türk
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.
Vesikalı bu ise peki ya vesikasızı,
Onlar hızlı sosyete dersem asarlar bizi
Kimi bakan dostudur kimi başbakan kızı
Ben 'Oniki Eylül'ün nesini seveceğim
Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim.

Şimdi bu saatten sonra bize düşen ise geçmişte yaşananlardan ders almak,  dedim dedi mantığı ile gidenin, rahmeti rahmana kavuşanın ardından ölçü dışı sözler sarf etmemek ve kalanlar arasında da fitneyi ateşlememek ve mevcut ateşi ise körüklememektir. Şiir de yazsak, düz yazı da yazsak, iki kelam da etsek bunlar belli bir ölçü içinde olmalı, kimseyi rencide etmemeli, fitne fitilini ateşlememelidir. Her birimizin her konuda yeterli yetersiz fikirleri ve düşünceleri vardır elbette. Bunları ifade etmek ayrı şey, adeta teorisyenliğe soyunarak hükümler vermek, bizim gibi düşünmeyenleri aşağılamak ve hakaretler etmek, ölçüyü, kaçırarak haddi aşarak sövmeye kalkmak asla kabul edilemez. Bir dostum bir yerde demiş ki “ozan arif’e dil uzatan itin ta kendisidir” Şimdi bu üsluba aynı üslupla cevap vermek doğru değil ve cevap vermedim. Ancak bu üslup ta doğru değil. İnsan olmak, İslam olmak, adam olmak ta kolay değil. Hamdım piştim, yandım denir ya pişmeden olmak mümkün değil. Pişmeye çoooook ihtiyacımız var çok!

Hiç yorum yok: