OSMANLI VE TÜRKLER
5 yıl önce yazmıştık,onbinler paylaşmış,
milyonlar okumuştu;
Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı.
Halifeliğe kadar olan Osmanlı, namı-ı
diğer Türk İmparatorluğu ile Halifelikten sonra Araplaşan İmparatorluğumuz…
Ve Araplaştıkça daha çok batan koca
İmparatorluğumuz…
Aslında Türkler için her şey güzel
gidiyordu ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…
O günkü şartlarda Halifeliği olmazsa
olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve
diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve
Ridaniye savaşlarını tertip ederler, bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık
halifelik Türklerindir.
(1517) Ama çok büyük bir sorun çıkar,
çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve
Türk halifeye biat etmek istemezler.
Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarında
seçilecek iki bin civarında ulemanın, mollanın, Ebu Suud Efendilerin İstanbul’a
davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak
yerleşmelerini sağlayarak imparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir değişle Türk
İslam’ı terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini, dönüştürülmesini
sağlamak konusunda anlaşırlar.
Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250
yılın aksine Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik
kurulur, 1603 yılına gelindiğinde artık Ehli Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır
kapatılır, yerine Halid-i Nakşi Kürt-i Tekkeleri kurulur.
YUKARIDAKİ YAZIYA CEVAP OLARAK
YAZILMIŞTIR AŞAĞIDAKİ YAZI
Beş yıl önce yazmış milyonlar okumuş ise
ya kimse anlamamış ya da onaylamamış demektir. İki farklı Osmanlı yoktur asla,
Osmanlı ruhunu anlamayan anlayamayan böyle bir kanaate kapılabilir. Osmanlı
Türkün nizamı alem davasının kadrolaşmış
yapısıdır hatası ve sevabı ile.
Halifelik sevdasına düşmeyi hilafete
sahip çıkmayı engellemeye yönelik söylemler bunlar.
Fatih sultan Mehmet bizansı fethetti
hilafetten sonra ve doğu Roma imparatoru ünvanını aldı ve ortadoksların da
padişahı oldu. Eğer batı Romayı da fethetmeye gücü yetseydi batı roma
imparatoru ünvanını da alacaktı. Vatikanı da alsa idi tıpkı Fener patrikhanesi
gibi vatikan da Osmanlı himayesine girecek ve Osmanlı katolik dünyasının da
başı ve hamisi olacaktı. Dolayısı ile nizamı alemin kapıları açılacaktı.
Osmanlı bir dünya devleti haline gelecekti. Ancak bunu et kafalar, ot kafalar
ve tabii b..k kafalar asla anlayamaz.
Türk Arabı da Arap olmayanı da kısaca
islam olanı da insan olanı da sevmiş, değer vermiş ve bağrına basmıştır. Bundan
doğal bir şey olamaz. İslamın düsturu ve ölçüsü de budur. Küfür ehli yani batı
ajanı güçler islam dünyasında ve Türkiye’de iki düşmanlığa alt yapı hazırlamaya
çalışmıştır: Türkiyede arap düşmanlığı ve Arap dünyasında Türk düşmanlığı,
hıristiyan dünyasında ise terör öne sürülerek islam ve Müslüman düşmanlığı da
bunun devamında gelmiştir.
Halifelik sevdası diye bir şey olmaz
halifelik davası ve gücü vardır ve böyle
bir güç varsa bu elbette Türkün olmalıdır.
Hilafetin alınmasından sonra
anlatılanlar tamamen şehir efsanesi gibidir. Ancak din ile ilgili islamın ilk
yıllarından itibaren farklı görüşler elbette olmuştur, hilafet bize geçtikten
sonra da bu devam etmiştir. Arap Müslümanlığı ya da Türk müslümanlığı
söylemleri tek kelime ile şeytanca söylemlerdir.
Bir devletin çok dinli ve uluslu
imparatorluk haline gelmesinin yolu ırkçı söylemlerden uzak durmaktır. O
bakımdan Osmanlı hiç bir ırkı yüceltmemiş, Türk kelimesini de yasaklamamış
ancak bugünkü zındıklar ve salaklar veya hainler gibi Türkçü ve İslamcı bir
profil de ortaya özellikle koymamıştır. Osmanlıyı tasfiye eden sürecin
kaynağında da iki akım etkili olmuştur: TÜRKÇÜLÜK VE İSLAMCILIK
Örneğin Amerika’da Amerikalı olmak
mefhumu yerine İngiliz milliyetçiliğini dayatırsanız bu süper güç üç günde
dağılır gider. Rusya Federasyonu elli milyona yakın müslümanı sınırları içinde barındırmakta ve İslam Konferansı örgütüne üyelik talebinde bulunmuş bir devlettir. Sadece Rus ortadoksluğu ve milliyetçiliği üzerine kurarsa sistemini o da üç günde çöker gider. Osmanlı bütün din ve milletleri Osmanlılık adı altında
toplamıştır. Doğru da yapmıştır. 600 yıl yaşayan Osmanlıyı bugün yüz yaşına
bile girmeden nezle grip ötesinde türlü kanserlerle savaşmak zorunda kalan
Türkiye’nin cüce penceresinden bakarak değerlendirmek ve aşağılamak salaklık ve kifayetsizlik değilse hainliktir.
Kızılbaşların aşağılanması diye bir şey asla yoktur. Ancak Pir sultan da dahil
olmak üzere bir kısım alevi insanlarımız Şah İsmail sonrasında tutturmuşlar bir
ŞAH türküsü, devlete ihanet kayığına binmişler, bugün Kürtlerin ajite edildiği
gibi o gün de dış güçler alevileri bugün
olduğu gibi ajite etmiş ve ihanete yöneltmiştir. Hainin dini ve ırkı
olmaz. Devlet eğer varsa her türlü hainin başını alır. Bugün PKK ya karşı
yaptığı gibi. Osmanlı hainin başını almıştır. Türkmenim diyenin değil.
Ehlibeyt Türk tekke diye bir kavram ilk
defa burada duyuyorum ben. Bu yazıyı kaleme alan geri zekalı bugünkü THKPC nin
cem evlerindeki yapılanmasını görmüyor mu? İhanet camide de olsa cem evinde de
olsa ihanettir. Devlet tedbirini alacaktır ve almıştır da. Bugün de almalıdır.
Terör yuvası haline gelen cem evi varsa elbette kapatılmalıdır. Ehli beytin
yasını tutan da değerini bilen de Osmanlıdır. Bu saçma satırların yazarı değil.
Yeniçeriler devşirme sipahi ocakları
Türk’tür. Ancak bunlar arasında böyle bir ayırımı sadece hainler yapar.
Osmanlının hiçbir topluluğa bu arada
Türklere zulmü iddiası alçakça bir iftiradır.
Bu mantıkla bakarsak cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yapılan baskı
zulüm ve kıyımları devlete mi fatura etmeliyiz? Bu değişik dönemlerde başa
gelen basiretsiz, çapsız ve hain ve
zalim idarecilerin zulümleridir.
Osmanlının matbaaya geç kavuştuğu
rönesansı ıskaladığı gibi tesbitler de doğru değildir. Osmanlının ekonomik
zafiyete düşmesinin gerisinde teknolojinin gerisinde kalması değil;
Batının sömürgeci olması Osmanlının
emperyalist olmaması,
Afrika’daki emek gücünün esir ticareti
yoluyla Avrupa ve Amerika’ya taşınması, emperyalist batının kolonyalist
sömürgeci politikası ile Afrika ve Asya’daki ve hatta devamında Amerika’daki
pek çok devleti sömürgeleştirmesi,
Afrika Asya ve Amerika’daki kıymetli
madenlerin yüzlerce yıldır –bugün bile- sömürülmeye devam edilmesi gibi
nedenlerdir.
Osmanlı asla sömürgeci ve emperyalist
olmadığı için batının gerisinde kalmıştır. Bir de savaşı ve mücadeleyi
emperyalist batı gibi alçakça ve kalleşçe yürütmeyi inancı ve yapısı icabı
başaramadığı için geride kalmıştır.
Bu alçak adam son sözünde gerçek niyet
ve düşüncesini ortaya koymuştur.:
CUMHURİYETÇİ OLMAK.
Türkçü değilsin, İslamcı değilsin,
Turancı değilsin, kızıl elman yok, sadece cumhuriyetçisin. Cumhuriyetin dünya
üzerinde islam cumhuriyetinden sosyalist cumhuriyete despotik cumhuriyetten
federal cumhuriyete çok farklı versiyonları varken sözleri yuvarlayıp
yuvarlayıp cumhuriyetçilik ile noktayı
koyması çapsızlığının ufuksuzluğunun geldiği noktayı göstermektedir. Bugün
dünyanın en güçlü devletlerinin federal
devletler veya krallık ve imparatorluklar olduğunu göremeyen gözler
kördür.(Rusya federasyonu, Federal almanya, Britanya imparatorluğu, Amerika,
İsveç, Japonya vs.)
Bu çerçevede;
“Pir-i Türkistanlı Ahmet Yesevi der ki:
“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”
İşte bu yüzden ‘’Arap sevici mezhepçi”
değil “Cumhuriyetçiyiz!””
Demek ve böyle bir hükümle:
“Arap sevici mezhepçi” değil
“Cumhuriyetçiyiz!”
Demek aptalca bir söylemdir. Ya da
ihanettir. Arap sevici olmadan mezhepçi olmadan İslam ve müslüman olunabilir ve
bunun karşılığı cumhuriyetçilik değildir. Ve cumhuriyetçilik dini bir tercih
olmadığı gibi burada dini bir tercih ve seçim gibi sunulmaktadır. Ve bu
yaklaşımın zerrece bilimsel ya da akli veya milli veya dini bir değeri yoktur
ve olamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder