Millet olarak iki dini bayramımız var, birisi Ramazan Bayramı, diğeri Kurban Bayramıdır.
Milli bayramlarımız ise resmi tatiller ile birlikte sırası ile;
Yılbaşı,
23 nisan Milli Egemenlik ve Çocuk bayramı
Bir mayıs işçi bayramı,(kaldırıldı yeniden kutlanmaya başlandı)
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı
27 mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı (1961-1980 arasında kutlandı) kaldırıldı.
15 temmuz Demokrasi Bayramı (en yeni bayramımız)
30 ağustos Zafer Bayramı
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı.
Bu bayramlarımızdan iki dini bayramımız “bayramımız mübarek olsun” dileğiyle kutlanır, bayramlaşılır ve ayrıca yardımlar yapılır, özellikle kurban bayramında ihtiyaç sahipleri dünyanın dört bir yanında et yüzü görür. Bu yönü ile ayrı bir güzelliği vardır. Ancak birileri nasıl becerdiler ise yıllar içinde Ramazan Bayramının adını “şeker” bayramı olarak değiştirdikleri gibi Kurban Bayramını da sanki Müslümanın hayvanlara vahşet uyguladığı bir özel kanlı güne dönüştürdüler. Bunun yanında toplumsal dayanışma ve bayramlaşma yerine bayram dendiğinde sadece tatil ve eğlence öne çıktı ve bayramın ağırlığı ve güzelliği ortadan kaldırıldı. Bir yandan da Milli bayramlar dini bayramların alternatifi ve rakibi imiş gibi milli bayramlara gittikçe daha bir farklı fonksiyon yüklenmeye başlandı. Her milli bayramda manevi duyguları yaşamak ve yaşatmak yerine laik, dünyevi söylemlerle toplumun büyük bir kesimi aşağılanmak suretiyle toplumdaki birlik ve beraberlik zayıflatılmaya çalışıldı.
Birileri milli olan hiç bir şeyden nasibini almamış birileri, düne kadar terör ile terörist ile kucak kucağa olan birileri bu bayramlarımızı kullanarak maneviyatımıza saldırmayı bir ahlak haline getirdiler.
Ümit Zileli adındaki köşe yazarı geçinen densiz, Sözcü Gazetesi adındaki yoz gazetede 29 ağustos tarihli yazısında (https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/umit-zileli/o-kahramanlarin-tumunun-serefine-5305504/) içindeki pisliği kusuyor.
Yazının başlığı: “o kahramanların tümünün şerefine”
Alıntı olduğunu beyan ettiği ve kim yazmış bilmiyorum dediği kısma şöyle başlıyor:
“bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize, ama öyle tek duble falan değil! Hani şu eski müdavimlerin DOMUZ SIKISI dedikleri türden. sadece rakıyı beyazlatacak kadar su, yanına beyaz leblebi. Fazla değil, üç beş tane”
Diye başlıyor ve hikaye çok ilginç 27 ağustos tarihinden itibaren başlıyor. Bazı isimler sayıyor ve o kahramanların ruhunu yad etmek falan değil konu. Yazının sonunda da “Zafere, şerefe için, afiyet olsun” diyor. Ve devam ediyor bu zat:
Bu yazıyı okuduktan sonra tepki gösterip bu rakı leblebi meselesi değildir diyenlere de bir çift lafım var:
Meseleyi tabii ki bu değil. Bir bardak su ile de yapabilirsiniz aynı şeyi. Çünkü mesele dibine dek “namus-haysiyet-yurtseverlik” meselesidir.
Yazının başlığını ve sonunu paylaşmış oldum. Yani 26 ağustos 1071 Malazgirt zaferini asla hatırlamamak, anmamak, ve 26 Ağustos Malazgirt zaferini kutlarken neden orada Atatürk yok diye sorgulamak, sonrasında böyle bir yazıyla 26 Ağustos gibi Anadolu’nun kapılarını bize açan muhteşem bir zaferi görmezden gelmek ve isim isim saymakla bitmeyecek şehidlerimizi yad etmek ve ruhlarına Fatiha okumak yerine domuz sıkısı bir rakı sofrası hazırlamak ya da hazırlamamak, en azından su ile de olsa şerefe deyip şehidleri böyle yad etmek ya da etmemek “namus-haysiyet ve yurtseverlik” meselesi olarak ilan edilecek.
Öyle bir idrak ya da idraksizlik ki kelimeler ile ifade edebilmek mümkün değil. Diyecek kelime bulamıyorum ancak işin en dramatik tarafı bugün kırk yıldır ülkücü bildiğim ve hala ülkücü olduğuna inandığım ve fakat İP te saf tutan bir arkadaşım özel mesajla bana bu yazıyı hatırlattı, “mutlaka oku, çok muhteşem bir yazı” diye de şerh düştü. Yazıyı okudum, şaşkınlıktan küçük dilimi yutacağım, yahu biz bu kadar mı savrulduk diye düşündüm. Sonrasında telefonda konuştuk, israrla yazının ne kadar güzel olduğunu anlatmaya çalışıyordu bana. Rakıyla zafer mi kutlanır. Asıl namussuzluk haysiyetsizlik ve ihanet budur. Dedim ona da bal ile necaseti karıştırıyor bunlar. Zafer ile şehid ile rakı, hem de domuz sıkısı türünden ve yanında leblebi. Bunlar çıldırmış olmalı. Yahu dedim bunların zafer yazısı Ebucehilin vaazına benzer. Bunların cennet vatanımın dört bir yanını sabotajlarla yakan ve fakat kazdağlarında ise ağıt yakan PKK dan hiçbir farkı yoktur dedim ve burada da diyorum. Evet bunlar PKK nın ihanetini görmeyenlerdir, bunlar PKK ile omuz omuza kazdağlarında timsah gözyaşı dökenlerdir. Bunlar Malazgirt Zaferi gibi muhteşem bir zaferi siyaseten görmezden gelip özellikle 27 ağustostan başlayıp 30 ağustosa kadar ağustosun son dört gününü domuz sıkısı rakıyla ve leblebiyle kutlamaya kalkan sarhoş ve berduşlardır. Bunlara da bunların olmayan hamasetine kapılanlara da yazıklar olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder