Ahir
zamanın ahirinde öyle bir döneme girdik ki anlatılmaz yaşanır misali bir
zihinsel ve sosyal kaos döneminin tam ortasındayız. Aklın ve
mantığın durduğu, aklı selimin iflas ettiği, zalimin mazlum, mazlumun zalim,
korkağın kahraman, kahramanın ise aciz ve çaresiz gösterildiği bir dünya bu.
Kavramların içi boşaltılmış, sosyal ve manevi değerlerimiz dejenere edilmiş,
yozlaşma ve piçlik sadece kavramlarda kalmamış adeta kelimenin gerçek manası
ile babasını bilmeyen doğal veya tüp bebek yöntemi ile dünyaya getirilmiş
eski tabirle veledi zinaların sayısının fevkalade arttığı bir dönemde
yaşıyoruz.Cumhuriyet kurulana kadar “irtica geliyor” yaygarası ile batı
devşirmesi Jöntürkler ve ittihatçılar Osmanlının sonunu
getirdiler. Devletimiz batının icat ettiği bu algı yönetimi le ilk tanzimat
döneminde tanıştı. Propagandanın gücü ile pek çok fikir ve düşünce insanı
özellikle Sultan 2.Abdülhamit döneminde batının dikte ettiği büyülü dört kavram
“hürriyet”, “müsavat”, “uhuvvet” ve “adalet” (özgürlük-eşitlik,kardeşlik,adalet)
sloganlarına kapılarak devletine ve padişahına asi oldu. O günlerde oluşturulan
istibdat ve kızıl sultan algısı hala günümüzde pek çok insanımızın zihninde
yanlış yere durmaktadır. Cumhuriyetin ilanı ile de irtica ve şeriat geliyor
yaygarası ile sürekli milleti baskı altında tuttular. Kendi müstebit
yönetimlerini de bize demokrasi ve cumhuriyet diye yutturmayı başardılar.
Güçlerinin yetmediği yerde ise emperyalist batının ekonomik ve siyasi ablukası
desteğinde oluşturulan kaos sonrası askeri ihtilaller ile güçlerini takviye
ettiler ve kurulan idealsiz kukla cumhuriyetimizi, başlangıç kuruluş şartlarına
göre formatlayıp resetlediler. Propaganda ve psikolojik harbin gücü
ile yanlışlar doğru, doğrular yanlış gösterildi ve gösterilmeye devam ediliyor.
Vatanperverlik ve yurtseverlik ile hainlik ve ihanet, dindarlık ile dinsizlik
ayrışmaz ve içinden çıkılmaz düğümler haline geldi. Bunun en önemli nedeni
küreselleşen emperyalizmin küresel sömürü ve küresel soykırımına mani
olabilecek yegane güç olan Müslüman Türk’ün devlet ve millet olarak gücünü
elinden almaktır. Altı yüz yıl gibi bir uzun zaman ve daha öncesini da sayarsak
dünya tarihini son bin yılı aşkın döneminde insanoğlunun gerçekten özgür, adil
ve sömürüsüz bir nizam içinde yaşamasını gaye edinen ve bunu büyük ölçüde
başaran Selçuklu ve devamındaki Osmanlının misyonu Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşu ile rafa kaldırılmıştır. Şimdi ise Türkiye’nin yeniden o misyona sahip
olma iradesi, Osmanlı’nın misyonuna karşı Osmanlı düşmanlığı ve sözüm ona
Selçuklu hayranlığı, salt cumhuriyetçilik ve fanatik laik-Kemalistlik, batılı
değerlere teslim olarak çağdaş ve Avrupa ailesi içinde olmayı hedeflemek, İslam
ve iman bakımından ise bir dünya batılı ajanın sevk ve idaresindeki cemaatler
vasıtası ile Müslümanların maddi ve manevi varlıklarına el koymak, ayrıca
ilahiyatçılar arasındaki devşirilmiş ajanlar kullanılarak oluşturulan çarpık
akımlar, mealcilik, mevzuu hadisler ile dini bozmak veya toptan hadis
inkarcılığı, katı mezhepçilik veya mezhepsizlik, Deistlik ve devamında
ateistlik gibi akımlarla Müslüman Türk’ün enerjisi boşaltılmakta, birliği
bozulmakta, idealsiz ve edilgen yozlaşmış bir yığına dönüştürülmek
istenmektedir. Sonuç olarak Müslüman Türk, ajanların ve kavramların ve muhteris
siyasi liderlerin elinde dejenere edilmeye devam olunmaktadır. Dünya genelinde
ise dünyaya adil olarak hükmettikleri iddiasındaki süper güçler sömürü ve
soygun düzenlerini perdeledikleri gibi Birleşmiş Milletler ve benzeri
uluslararası kurum ve kuruluşları da kontrol ederek keyiflerince dünyayı
yönetmekte, yönetimleri oluşturdukları algı doğrultusunda yüceltmekte veya
alaşağı etmekte, çıkardıkları bölgesel kaoslarla Saddam Hüseyin gibi
göstermelik yargılamalar ile idam etmekte veya Kaddafi gibi sokaklarda linç
ettirmektedir. Türkiye’de bile 1960 ta çok dramatik bir şekilde başbakan ve iki
bakan idam edilmiş, binlerce asker ve sivil de görevinden edilmiştir. Bu ve
benzer olayların faillerinin kahraman, mazlumlarının ise zalim gibi gösterilmesi
malum güçler tarafından kolaylıkla organize edilebilmektedir. Düşünün ki
onlarca yıl irtica geliyor, şeriatçılar geliyor diye yasaklar koyup başörtülü
kızlarımızı okullara almadıkları yılların sonu geldi diye sevinirken bakıyoruz
ki yaşadığımız günlerin başörtülü kızlarımızın sokaklarda ve meydanlarda
sürüklendiği günlerden farkı yoktur. Son günlerde sokaklarda kapalı kıyafetleri
nedeniyle hakaret, taciz ve saldırı haberleri artmaya başlamıştır. Oysa ki
kadınsı kıyafetleri nedeniyle perçeminden tutulup tedip edilecek bir sürü cinsiyeti bozuk erkek veya fevkalade edep dışı dekolte kıyafetleri nedeniyle
eskort kılıklı kadın, sokaklarda özgüvenleri ile arzı endam etmekte kimse de
müdahale etmemektedir. Yapılmak istenen dış görünüşleri nedeniyle de insanımızı
birbirine düşürmektir. Bu içler acısı tablo karşısında teslim olmak bize göre değildir.
Ümitsizlik iman zayıflığıdır. Müslüman Türk asla pes etmez, yönetilmez ve
kimliğini de sahip olamayacak derecede kaybetmez. Görüyoruz ki gün günden iyi
gelmektedir. Ümitsizliğe gerek yoktur. Yaşanan son yüzyıl Müslüman Türk’ün
Timur yenilgisi ile yaşadığı birinci fetretten sonra ikinci fetret dönemidir ki
işallah devletimiz bu yaşanan ikinci fetretin son yıllarındadır. Milletimizin
aklı selimi her türlü propaganda ve algıya karşı koyabilecek noktadadır. Büyük
milletimiz feraset ve basireti ile yaşanan son yüzyılı tarihin çöp sepetine
atacak yeniden -Osmanlıya dönecek demiyorum asla- yeni, daha güçlü, daha
bağımsız, bizi Ergenekon’dan Anadolu’ya ve Afrika ve Avrupa içlerine taşıyan
nizamı alem davasının davacısı, sahibi ve takipçisi YENİ TÜRKİYE’nin ilelebet
var olacağını küresel emperyalist güçlere ilan edecektir. Dünya
insanlığı Müslüman Türk’ün varlığı ve gücü ile gerçek adaleti ve hürriyeti,
kardeşliği ve eşitliği yaşayacaktır. Bizim gücümüz ve elimiz ile küresel emperyalizmin
zulüm ve sömürü düzeni yıkılacaktır. Müslüman Türk’ün kızıl elması yönetim
kademesinde Müslüman Türk’ün olduğu tüm dünya halklarının hangi dine ya da soya
mensup olursa olsun özgür, eşit, kardeşlik ve adalet içinde yaşadığı tek dünya
devletini inşa etmektir. Bu dünya devleti 15 milyonluk sapık, ırkçı ve şeriatçı
yahudinin ideali olsa da Allah bu hedefi, Allah’ın askerleri olan Müslüman Türk
Milletine nasip edecektir. Allah’ın vaadi budur: “kâfirler istemeseler de Allah nurunu
tamamlayacaktır."(Saff, 61/8)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder