27 Kasım 2019 Çarşamba

ALGI OLUŞTURMA-PSİKOLOJİK SAVAŞIN SON METODU



Ahir zamanın ahirinde öyle bir döneme girdik ki anlatılmaz yaşanır misali bir zihinsel ve sosyal kaos döneminin tam ortasındayız.  Aklın ve mantığın durduğu, aklı selimin iflas ettiği, zalimin mazlum, mazlumun zalim, korkağın kahraman, kahramanın ise aciz ve çaresiz gösterildiği bir dünya bu. Kavramların içi boşaltılmış, sosyal ve manevi değerlerimiz dejenere edilmiş, yozlaşma ve piçlik sadece kavramlarda kalmamış adeta kelimenin gerçek manası ile babasını bilmeyen doğal veya tüp bebek yöntemi ile  dünyaya getirilmiş eski tabirle veledi zinaların sayısının fevkalade arttığı bir dönemde yaşıyoruz.Cumhuriyet kurulana kadar “irtica geliyor” yaygarası ile batı devşirmesi Jöntürkler ve ittihatçılar   Osmanlının sonunu getirdiler. Devletimiz batının icat ettiği bu algı yönetimi le ilk tanzimat döneminde tanıştı. Propagandanın gücü ile pek çok fikir ve düşünce insanı özellikle Sultan 2.Abdülhamit döneminde batının dikte ettiği büyülü dört kavram “hürriyet”, “müsavat”, “uhuvvet” ve “adalet” (özgürlük-eşitlik,kardeşlik,adalet) sloganlarına kapılarak devletine ve padişahına asi oldu. O günlerde oluşturulan istibdat ve kızıl sultan algısı hala günümüzde pek çok insanımızın zihninde yanlış yere durmaktadır. Cumhuriyetin ilanı ile de irtica ve şeriat geliyor yaygarası ile sürekli milleti baskı altında tuttular. Kendi müstebit yönetimlerini de bize demokrasi ve cumhuriyet diye yutturmayı başardılar. Güçlerinin yetmediği yerde ise emperyalist batının ekonomik ve siyasi ablukası desteğinde oluşturulan kaos sonrası askeri ihtilaller ile güçlerini takviye ettiler ve kurulan idealsiz kukla cumhuriyetimizi, başlangıç kuruluş şartlarına göre formatlayıp resetlediler.  Propaganda ve psikolojik harbin gücü ile yanlışlar doğru, doğrular yanlış gösterildi ve gösterilmeye devam ediliyor. Vatanperverlik ve yurtseverlik ile hainlik ve ihanet, dindarlık ile dinsizlik ayrışmaz ve içinden çıkılmaz düğümler haline geldi. Bunun en önemli nedeni küreselleşen emperyalizmin küresel sömürü ve küresel soykırımına mani olabilecek yegane güç olan Müslüman Türk’ün devlet ve millet olarak gücünü elinden almaktır. Altı yüz yıl gibi bir uzun zaman ve daha öncesini da sayarsak dünya tarihini son bin yılı aşkın döneminde insanoğlunun gerçekten özgür, adil ve sömürüsüz bir nizam içinde yaşamasını gaye edinen ve bunu büyük ölçüde başaran Selçuklu ve devamındaki Osmanlının misyonu Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile rafa kaldırılmıştır. Şimdi ise Türkiye’nin yeniden o misyona sahip olma iradesi, Osmanlı’nın misyonuna karşı Osmanlı düşmanlığı ve sözüm ona Selçuklu hayranlığı, salt cumhuriyetçilik ve fanatik laik-Kemalistlik, batılı değerlere teslim olarak çağdaş ve Avrupa ailesi içinde olmayı hedeflemek, İslam ve iman bakımından ise bir dünya batılı ajanın sevk ve idaresindeki cemaatler vasıtası ile Müslümanların maddi ve manevi varlıklarına el koymak, ayrıca ilahiyatçılar arasındaki devşirilmiş ajanlar kullanılarak oluşturulan çarpık akımlar, mealcilik, mevzuu hadisler ile dini bozmak veya toptan hadis inkarcılığı, katı mezhepçilik veya mezhepsizlik, Deistlik ve devamında ateistlik gibi akımlarla Müslüman Türk’ün enerjisi boşaltılmakta, birliği bozulmakta, idealsiz ve edilgen yozlaşmış bir yığına dönüştürülmek istenmektedir. Sonuç olarak Müslüman Türk, ajanların ve kavramların ve muhteris siyasi liderlerin elinde dejenere edilmeye devam olunmaktadır. Dünya genelinde ise dünyaya adil olarak hükmettikleri iddiasındaki süper güçler sömürü ve soygun düzenlerini perdeledikleri gibi Birleşmiş Milletler ve benzeri uluslararası kurum ve kuruluşları da kontrol ederek keyiflerince dünyayı yönetmekte, yönetimleri oluşturdukları algı doğrultusunda yüceltmekte veya alaşağı etmekte, çıkardıkları bölgesel kaoslarla Saddam Hüseyin gibi göstermelik yargılamalar ile idam etmekte veya Kaddafi gibi sokaklarda linç ettirmektedir. Türkiye’de bile 1960 ta çok dramatik bir şekilde başbakan ve iki bakan idam edilmiş, binlerce asker ve sivil de görevinden edilmiştir. Bu ve benzer olayların faillerinin kahraman, mazlumlarının ise zalim gibi gösterilmesi malum güçler tarafından kolaylıkla organize edilebilmektedir. Düşünün ki onlarca yıl irtica geliyor, şeriatçılar geliyor diye yasaklar koyup başörtülü kızlarımızı okullara almadıkları yılların sonu geldi diye sevinirken bakıyoruz ki yaşadığımız günlerin başörtülü kızlarımızın sokaklarda ve meydanlarda sürüklendiği günlerden farkı yoktur. Son günlerde sokaklarda kapalı kıyafetleri nedeniyle hakaret, taciz ve saldırı haberleri artmaya başlamıştır. Oysa ki kadınsı kıyafetleri nedeniyle perçeminden tutulup tedip edilecek bir sürü cinsiyeti bozuk erkek veya fevkalade edep dışı dekolte kıyafetleri nedeniyle eskort kılıklı kadın, sokaklarda özgüvenleri ile arzı endam etmekte kimse de müdahale etmemektedir. Yapılmak istenen dış görünüşleri nedeniyle de insanımızı birbirine düşürmektir. Bu içler acısı tablo karşısında teslim olmak bize göre değildir. Ümitsizlik iman zayıflığıdır. Müslüman Türk asla pes etmez, yönetilmez ve kimliğini de sahip olamayacak derecede kaybetmez. Görüyoruz ki gün günden iyi gelmektedir. Ümitsizliğe gerek yoktur. Yaşanan son yüzyıl Müslüman Türk’ün Timur yenilgisi ile yaşadığı birinci fetretten sonra ikinci fetret dönemidir ki işallah devletimiz bu yaşanan ikinci fetretin son yıllarındadır. Milletimizin aklı selimi her türlü propaganda ve algıya karşı koyabilecek noktadadır. Büyük milletimiz feraset ve basireti ile yaşanan son yüzyılı tarihin çöp sepetine atacak yeniden -Osmanlıya dönecek demiyorum asla- yeni, daha güçlü, daha bağımsız, bizi Ergenekon’dan Anadolu’ya ve Afrika ve Avrupa içlerine taşıyan nizamı alem davasının davacısı, sahibi ve takipçisi YENİ TÜRKİYE’nin ilelebet var olacağını küresel emperyalist güçlere ilan edecektir.  Dünya insanlığı Müslüman Türk’ün varlığı ve gücü ile gerçek adaleti ve hürriyeti, kardeşliği ve eşitliği yaşayacaktır. Bizim gücümüz ve elimiz ile küresel emperyalizmin zulüm ve sömürü düzeni yıkılacaktır. Müslüman Türk’ün kızıl elması yönetim kademesinde Müslüman Türk’ün olduğu tüm dünya halklarının hangi dine ya da soya mensup olursa olsun özgür, eşit, kardeşlik ve adalet içinde yaşadığı tek dünya devletini inşa etmektir. Bu dünya devleti 15 milyonluk sapık, ırkçı ve şeriatçı yahudinin ideali olsa da Allah bu hedefi, Allah’ın askerleri olan Müslüman Türk Milletine nasip edecektir. Allah’ın vaadi budur:  “kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır."(Saff, 61/8)


Hiç yorum yok: