20 Kasım 2019 Çarşamba

SAVAŞLAR, ZALİMLER, MAZLUMLAR, KÜRESEL SOYKIRIM



Asırlardır insanoğlu zalimlerin elinde baskı, zulüm ve katliamlar altındadır. Yazılı tarih öncesi dönemleri bir yana bırakırsak Roma İmparatorluğu, Hun İmparatorluğu, Bizans dönemlerinde doğudan batıya iki akın vardır, birisi Atilla’nın İtalya’ya kadar uzanan seferi diğeri ise batı Anadolu’ya kadar uzanan Moğol akınlarıdır. Ancak bu askeri harekatlarda yağma ve askeri katliamlar olmuş ise de asıl katliamlar Haçlı seferlerinden itibaren başlamıştır. 1096 da başlayan Haçlı seferleri 7.Haçlı seferinin yapıldığı 1254 e kadar sürmüştür. Haçlı seferleri ile umduğunu bulamayan ve devamında Osmanlı İmparatorluğu tarafından Viyana’ya ve Polonya içlerine, güneyde ise İtalya’ya kadar sürülen Avrupa’nın Haçlı gücü Osmanlı karşısında tutunamadığından gözünü daha uzaklara uzakdoğuya ve Afrika’ya dikmiştir.
Silah ve teknolojik gelişme ile birlikte uzak doğu ve Afrika’ya el atan Avrupa’lı Avustralya’yı ve o bölgedeki diğer adaları sömürgeleri arasına katmış, yerliler üzerinde acımasız bir soykırım uygulamıştır. Bu arada Kuzey ve Güney Amerika’ya el atmış Kuzey Amerika’da Kızılderililer üzerinde acımasız bir katliam ve soykırım gerçekleştirmiştir. Anı zamanda Güne Amerika’daki Aztek ve İnkalar da haçlıların soykırıma varan katliamlarından kurtulamamıştır. Afrika’yı da sömürgeleri arasına katan Avrupa gemilere doldurduğu Afrika’nın kara derili insanlarının milyonlarcasını Ameriika’ya taşımış ve yüzlerce yıl hayvan ve köle statüsünde kullanmıştır. Batı medeniyeti bu soykırım ve katliamlarını göstere göstere yapmış Tom Miks, Teksas, Tom Braks gibi çizgi roman ve filmlere dahi taşımış ise de asla ve asla bu katliamların hesabı hiçbir devlet ya da topluluktan sorulmamıştır.
Bu, batının son katliam fasıllarından sonra 20.yüzyıldan itibaren bu işgal soykırım ve katliamlar şekil değiştirmiştir. Artık modern silahlar ve daha küresel güçler ve ittifaklar ortaya çıkmaktadır. İnsanoğlunun ihtiyaçları arttıkça ihtirasları da artmakta zalim kapitalist sistem ve küreselleşen kapitalist şirketler ve holdingler paraya ve kara doymamaktadır. Sermayenin bekçiliğini yapan devletler ve her türlü askeri güçler sermayenin kontrolünde dünya milletlerini ezmeye ve sömürmeye devam etmektedir.  
Birinci Dünya Harbinde milyonlarca insanı  katleden küresel güçler dünya siyasetinin batı sermayesinin kontrolüne girmeyen ve batının sömürü anlayışı karşısındaki yegane güç olan Osmanlı İmparatorluğunu yıkmış tasfiye etmiş, Osmanlı saltanatını ve Osmanlının temsil ettiği İslam birliğinin en üst noktadaki manevi ve siyasi gücü olan Hilafeti ortadan kaldırmış Türkiye Cumhuriyeti gibi Osmanlı coğrafyasındaki diğer kukla cumhuriyetlere benzer bir cumhuriyetçik kurdurmuştur. Bunun bir nevi çağdaşlık ve modernlik olduğu dikte edilmiş, atalarımızın ve dedelerimizin yaşadığı geniş Osmanlı coğrafyası dilim dilim palaşıldığı ve sömürgeleştirildiği halde bunu gerçekleştiren batıya karşı olmak yerine,  batılı değerleri kabul eden, batıya bağlı, batı kafalı, batılı değerlerle zihinleri şekillenmiş nesiller yetiştirilmeye devam olunmuştur.
Birinci Dünya Harbinin dumanı henüz tüterken çıkarılan İkinci Dünya Harbi ile dünya doğu ve batı bloğu olarak ikiye bölünmüş ve bu iki blok arasında paylaşılmıştır. Tabii bunun bedeli de milyonlarca insanın  genç yaşlı, kadın-erkek denmeden yok edilmesidir. Birinci dünya Harbinde toplam 17 milyon gibi olan asker ve sivil ölümü ikinci Dünya Harbinde ise  altmış milyondan fazla kişi hayatını kaybetti. Kızılderili katliamında se en az onbeş milyon Kızılderili yok edildi. Aztek, İnka ve Mayalardan soykırıma uğrayan nüfus ta tahmini yirmi milyondur.
İkinci Dünya Savaşından sonra dünya büyük savaşlar aşamamış ise de süper güçler palazlanmakta olan küçük devletleri sürekli savaşa sokarak, bölerek, parçalayarak dünya siyaseti üzerinde hakimiyetlerini sürdürmeye çalıştılar. Bu nedenlerle dünya haritası asla sabit kalmadı, sürekli bazı güçler lehine değişti. Devletlerin sınırlarının değişmesini takip bakımından onar yıllık dünya haritalarına bakılırsa bu çok net anlaşılır.  Bu süreçte “yurtta sulh cihanda sulh” aldatmacası ile yerinde sayan Türkiye ekonomik, siyasi ve teknolojik olarak hiçbir gelişme gösteremedi. Batının kontrolünde ve kucağında onlarca yıl yoksulluk, çaresizlik ve çeşitli mahrumiyetlerle yaşadı. Milli iradenin devreye girdiği ve devletin batının  kontrolünden çıkmak üzere  olduğu zamanlarda ise, ordu, yargı, bürokrasi, sermaye ve basın olmak üzere beş güç emperyalist batının kontrolünde olmakla “devlet elden gidiyor, cumhuriyet elden gidiyor” gerekçesi ile basının yaptığı yaygara, batının mutemeti  CHP nin teknik direktörlüğü, bürokrasi, yargı ve sermayenin desteğindeki ordunun operasyonları ile Türkiye’deki milli iradeye haddi bildirildi, devrimler, ihtilaller yapıldı ve Türkiye sürekli baskılandı.
Sadece Türkiye değil bu edilgen Osmanlı coğrafyasında ve tüm dünyada emperyalist küresel güçler kuzey ve güney Amerika’da, Afrika, Asya, Avrupa ve Avustralya’da dünyanın her yerinde dünyaya göstere göstere işgallerine, sömürülerine ve baskılarına devam etmektedir. Amerika ve Sovyetlerin Vietnam ve Kamboçya’daki, Laos’taki, Kore’deki, Afrikada’ki, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Bengaldeş, Endonezya, Filipinler,  Myanmar, Arabistan coğrafyasındaki, Kuzey ve Güney Amerika’daki, Küba’daki operasyonları nedeniyle  milyonlarca mazlum insan katledilmiştir ve bu katliam sistemli olarak devam etmektedir. Balkanlarda birinci dünya harbi ile yoğunlaşan kitlesek müslüman soykırımı ve tehcirin en son perdesi Bulgaristan'daki zulüm ve baskı döneminden sonra Bosna'da, Kosova'da, Sancak ve Karadağ bölgesinde yaşanmıştır. Bu artık lokal ve bölgesel değil “KÜRESEL BİR SOYKIRIM” dır. Bir yandan Birleşmiş Milletlerin daimi veto hakkı sahibi beş üyesinin silah fabrikaları tam mesai çalışırken ezilen sömürülen halkların zihinleri de ipotek altına alınmış olmakla mayın ve silah tarlalarına dönen mazlum coğrafyada tavşan tazı misali veya iti ite kırdırmak gibi uzaktan kumandalı savaşlarla küresel emperyalizm sömürü düzenini sürdürmektedir. Dünyanın mazlum halkları, henüz denenmemiş nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların tehdidi altındadır.  
Hal böyle iken;
Birleşmiş Milletler tamamen etkisiz ve kifayetsizdir. Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinin kontrolünde olup adeta oyuncağıdır.
Uluslararası hukuk ve Adalet Divanı hiçbir işe yaramayan içi boş kavram ve kurumlardır.
Uluslararası kamuoyu ve kamu vicdanı da zalimlerin ipoteği altındadır.
Dünya bütünüyle; ilaç sektörü, silah sektörü, fuhuş sektörü, uyuşturucu sektörü ve gıda sektörü gibi beş büyük sektörün yanında süper güçlerin idarecilerini de kontrolü altında tutan küresel sermayenin elinde esir durumdadır.   
Mazlum ve mağdur coğrafyada kimyasal ve biyolojik silahların kurbanı anneler her gün sayısız sakat ve hastalıklı çocuk doğurmakta, çoluk çocuk mayın ve patlayıcı kurbanı olmakta, ne yaptığının farkında olmayan kirletilmiş, hipnoz edilmiş beyinlere sahip zavallılar canlı bomba yapılıp patlatılmaktadır.
Bu küresel soykırım ise dünya kamuoyu tarafından modern iletişim araçları vasıtasıyla naklen canlı yayın izler gibi tepkisizce izlenmektedir. Batı medeniyetinin vicdanı, balinalar için bir kısım hayvanlar için gösterdiği şov kokan duyarlılığını sınırları dışındaki insanlar için asla ve asla göstermemektedir.
Bu tablo karşısında;
İnsanların kalplerindeki insaf ve vicdanı uyandırmak, dünya kamuoyunun olabilecek her yolla dikkatini çekmek için elden gelen her çabayı göstermek, dünya üzerindeki bu tehlikeli gidişi ve “KÜRESEL SOYKIRIM” ı durdurabilmek için azami gayret göstermek, her Türk’ün, her Müslümanın ve dini, ırkı ve fikri ne olursa olsun her insanın en kutsal görevi olmalıdır.


Hiç yorum yok: