15 Aralık 2014 Pazartesi

OSMANLICA-LATİNCE ALFABE ETRAFINDA LUMPEN PROLETERYA YA DA ÜLKÜCÜ OLMAK


LUMPEN; Bu tabir marksist literatürde kullanılan bir tabir. Özellikle "lumpen proleterya" şeklinde kullanılmakta. Yani sözlük anlamı ötesinde ifade edilmek istenen şudur ki aslında işçi sınıfından olup ta sınıf bilinci kazanamamış, işçi sınıfı olduğunun bilincinde olmayan işçi sınıfı topluluğu manasında kullanılmış. Ve bu tabiri ilk olarak alenen kullanan kişi Bülent Ecevit'tir. Bülent Ecevit 1980 öncesinde ülkücüler için "lumpen proleterya" yakıştırmasını yapmıştır. Meraklısı açar arşivlere bakar. Bülent Ecevit o zaman bu tanımlaması ile aslında ülkücülerin sınıf bilinci gelişmemiş işçi çocukları olduğunu ifade etmek istemişti bana kalırsa. Ben ise bu tabiri ülkücüler için, ayağı yere basan hiç bir bilinç geliştirememiş bir topluluk haline geldiği için kullanıyorum. Evet bugün ülkücü topluluk siyasi partisi, çatısı, lideri, fikri, ideolojisi, hedefleri, adresi belli olmayan bir topluluk değil midir? Ben demiştim ki bir yerde yuvasız kuşlar gibiyiz. Kimse kabul etmek zorunda değil ancak eğer Bülent Ecevit'in dediği gibi lumpen ya da lumpenleşmiş bir topluluk olmasa idik Rahşan Hanım'ın onca aşağılamalarına rağmen yine o tabirin sahibi Bülent Ecevit ile koalisyon yapmazdık. Eğer lumpenleşmiş olmasa idik millet, ümmet ve medeniyet gerçekleri arasında kimliksizleşemezdik. Biz hala Ziya Gökalp'in "türk milletindenim, islam ümmetindenim, batı medeniyetindenim" söylemini bile sorgulamayan irdelemeyen bir topluluğuz. Ben kendi adıma Ziya Gökalp değil kim ne şekilde ifade etmiş olursa olsun Türk Milletinden ve islam ümmetinden olmaya şeksiz şüphesiz evet derken "batı medeniyetindenim" söylemini ise kesinlikle reddediyorum. Batı medeniyetinden olmayı kabul etmek zaten başımıza bu dertleri açtı, Latin alfabesini, kabul, eski Yunan mitolojisini tercüme etmeler, Roma Hukukunu esas almalar falanlar filanlar. Ben bir hukukçuya sorarım ve makul mantıklı cevap beklerim. Neden Roma Hukuku dersini temel ders olarak gördük te yıllardır, İslam Hukuku ya da Mecelle'yi seçmeli ders olarak dahi neden görmedik. Hukukun kaynaklarından birisi de örf adet ve gelenekler bile olsa 600 yıllık bir devlet geleneğinin hukuksuz yaşayabilmesi mümkün müydü? Bu medeniyet tercihini neden sorgulamadık?..... Keza yine Ziya Gökalp'in Turancılık düşüncesini neden aşama aşama sorgulamadan bugünlere geldik.

Bugüne kadar ülkücü bir üslup ya da bir bakış, ya da anlayış dahi oluşamamıştır. Ülkücülük nedir diye sorsam her kafadan bir ses çıkacak biliyorum. Ben sordum ben cevap vereyim: Ülkücülük tıpkı Nasrettin Hoca'nın deve kuşunun başını ve ayaklarını kesip "işte şimdi kuşa benzedin" dediği deve kuşu gibidir. Ne devedir, ne kuş.... Yine aynı noktaya geleceğim Ülkücülük lumpen bir düşünceye dönüşmüştür. Bir gün penceremden baktığımda ülkücüler geçiyordu caddeden. Attıkları sloganlardan biri de şuydu "mustafa-kemalin-askerleriyiz" işte ülkücülük, ne milliyetçi, ne ümmetçi, ne batılı ne doğulu, ne şeriatçı, ne de Osmanlıcı, biraz laik, biraz kemalist falan filan işte.....

Arap alfabesi, latin alfabesi polemiğine girmek doğru değil bugün için. Zaten bugün bu konuyu neden gündeme taşıdığımızı da anlamak mümkün değil. Çünkü devletin getirmek istediği uygulama osmanlıca'nın ders olarak müfredata alınması konusudur ki alfabe değiştirmek gibi bir şey sözkonusu değildir. Yeniden eski alfabeye dönülmesi gibi bir tezden yana da değilim ancak Osmanlıca dersi nedeni ile bu konunun gündeme taşınması Osmanlı düşmanlığı ve Osmanlıca karşıtlığından kaynaklanmakta değil midir?...

Ancak halkların kardeşliği ve dinlerin eşitliği konusundaki düşünceyi evrensel bir söylem olarak savunmak gerekir. Bu söylemin diyalogçu söylemle bir ilgisi yoktur. Allah indinde tek din islamdır. Ancak Halkların kardeşliği ve dinlerin eşitliğinden anlamamız gereken odur ki Osmanlı İmparatorluğu zamanında nasıl ki Doğu Roma İmparatoru ünvanını İstanbul'u ve Bizansı fethetmekle alan Fatih Sultan Mehmet hem ortadoks dünyasının, hem ortadoks ermeni dünyasının, hem sinagog ve hahambaşılık merkezinin de İstanbul'da mevcut tutulması ile Yahudilerin padişahı sıfatını kazanmamış mıdır? Ve islam dininde cihat ile ilgili ayetlerde Allah müslümana saldırana ve müslümana hayat hakkı tanımayana savaş açmayı emrediyor. Elde kılıç önüne gelene saldırmak cihat değildir. Islam ve müslüman olmayanların malı, canı ve namusunu kendi malı canı ve namusu bilen Osman Gazi o düşünce ile bu muhteşem imparatorluğun temellerini atmıştı. Allah kur'anda buyurmuş, "senin dinin sana, benim dinim bana"dır ve dinde zorlama yoktur. Sanırım bu konuda bir sıkıntı yoktur ve olmamalıdır.

CHP ve onun ilkeleri ile paralel bir ülkücü hareket tasavvur bile edemem. Ancak bugün bu fantezi gerçek olmuştur. Siyaseten subjektif çıkar endeksili bir politika izleyen MHP pek çok yerde ve noktada CHP ile ve diğer paralel tabir edilen güçle paralel olabilmiştir ve bu tavrında ısrarcıdır da. Hata başka birşeydir, cehalette ve hatada israr başka. Ben kendi adıma CHP ve kadrolarında ya da o çatının altında doğru da aramam, tesadüfen görürsem de şüphe ile bakarım.

Türkiye Cumhuriyeti Devletine gelince; adı ne olursa olsun bu devlet benim devletimdir. Ben devletime bakarken Osmanlıyı da görürüm, Selçukluyu da görürüm. Ergenekondan, Altaylardan Tunaya, Adriyatiğe kadar uzanmış bir devlet geleneğini görürüm. Dolayısı ile devletimi iki harfe hapsedemem. Ve şuna inanırım ki bizim devlet geleneğimizde son yoktur, sadece nöbet değişimi vardır. Osmanlı Selçuklu'ya düşman değildi, T.C de Osmanlı'ya düşman olamaz. T.C yi kuran Osmanlı'nın gücü ve iradesidir. Yoksa Cumhurbaşkanlığı forsundaki onaltı yıldızın izahını yapamayız. Onaylarsınız onaylamazsınız T.C dönemi Osmanlının yaşadığı ikinci fetretin adıdır. Eli kulağında sonlanması yakındır diye düşünüyorum kendi adıma. Dolayısı ile T.C devletini kuruluş döneminin şart ve ilkeleri ile formatlamaya kalkmak mağlup bir devletin şartlarına yeniden dönmek olur ki bu oyuna gelmeyelim inşallah. Çünkü bizim devlet geleneğimiz T ve C ye, yani iki harfe sığmayacak kadar büyüktür.

Ben bugün geldiğimiz noktada HİLAL-HAÇ kavgasının hala aynı hız ve yoğunlukta ve şiddette sürdüğüne inanıyorum. Ve ülkemde CHP ve ona paralel zihniyetin bu kavgada haç yanında yer aldığını ve batı medeniyetinin bir Truva atı olduğuna inanıyorum. Kimsenin şahsını hedef almıyorum ancak ülkücü camianın bir fikir kısırlığı ya da fukaralığı içinde olduğu bugünün gerçeğidir. Ve bu camianın bunları sorgulamadan dillendirmeden bu kaostan kurtulması ve çıkabilmesi mümkün değildir. Eğer fikir çilesini çekerek beyinlerimizi berraklaştıramaz isek onlarca yıldır demeyeyim belki yüzlerce yıldır milletimizin ordularında nefer olmaktan kurtulmamız ve komutanlığa terfi etmemiz mümkün değildir. Evet dün de öyle idi bugünde öyledir, ülkücü milleti ve devleti uğruna ölmek için vardır ama idare etmek için yaşamak için var olmayı becerememektedir.

Türkiye'de Arap Alfabesine dönmek diye bir gündem yok, olacağını da sanmıyorum, bu saatten sonra böyle bir oldu bitti ihtimaline de karşı çıkarım. Ancak merak ettiğim şudur; böyle bir ihtimal ya da gündem yok iken sadece Osmanlıca dersi müfredata alınacağı konuşulduğu sırada koparılan bu fırtınayı anlamak mümkün değildir. Ülkenin dört bir yanında ülkücü camiada bir muhalefet rüzgarı estirilmektedir. Neden Arap Alfabesine karşı Latin Alfabesini kutsamak yerine Osmanlıca öğreniminin mezartaşlarını okumaktan öte anlamları olduğunu olabileceğini düşünmüyor ve konuşmuyoruz acaba?....Bu kadar sığ kalabilmek ve ufuksuz olabilmek için iyi bir tahsil ve emek lazımdır.

Hiç yorum yok: