Fransız LE MONDE Gazetesi Türkiye Muhabiri Guillaume Perrier bir
yazısında aynen "Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bu
ülke korkulduğu gibi, ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı. Daha
korkunç ve daha temel bir bölünmeye gidiyor. Cumhuriyet boyunca süren
"kültürel bölünme". Bu artık iyice keskinleşti." diye söze başlayarak
devam ediyor ve Türkiyeyi iki farklı kategoriye ayırıyor. Bu yazımızda
bu değerlendirme ve iki farklı kategori üzerinde duracağız. Bu gazeteci kardeşimiz iki kategoriyi yine kendi ifadeleri ile şöyle tanımlıyor:
1.kategori: "ayakkabılarını sokak kapısı önünde çıkaran,kadınları başı örtülü, erkekleri sokağa pijamayla da çıkabilen,erkek çocukları kahveye giden, kız çocukları tam bir baskı altında yasayan,türkü ile arabesk arası bir müzikten hoşlanan, futbol izleyen,belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş,hiç kari koca birlikte yemeğe gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, iyi eğitim alamamış,dini inançları kuvvetli, kalabalık, bir kitle."
2.kategori: "kız lisesi-Kolej yelpazesinde eğitim görmüş,en azından bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş,sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okuyan,müzik zevki pop şarkılarla, klasik müzik arasında dolaşan,evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızlarının flörtüne göz yuman, Kadınları modern görünümlü, şarabın kalitesinden pek anlamasa da, kadın erkek bir arada içki içebilen, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen,kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da, Batı standartlarına yakın bir grup" Bu sınıflandırmadan sonra devam ediyor bu Türkiye'ye özel gazeteci:
"iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.Onları, Batı'daki sınıflar arasında ortak zevk alanları yaratan ,müzik, resim, heykel tiyatro ve sanat gibi, birleştirici kültürel zeminler yok.Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden çok farklı. Hatta birbirine düşmanca. Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış. Simdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık. İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha secim kazanma ihtimalleri yok."
Bu üçüncü tesbitten sonra sıra dördüncü hükme ve tesbite geliyor:
"Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor. Daha Batılı olan "ikinci grup", Batı'nın siyasi değerlerini kabul ederse, bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için, git gide Batı'ya ve Batı'nın demokratik değerlerine düşman oluyor.Yaşam tarzı olarak Batı'ya düşman olan birinci kesim ise,iktidarı ancak Batı'nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için, Batı'yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor. Bu kültürel parçalanmada "ordu" önemli bir role sahip.Eğer, birinci grubu desteklerse ve batı'nın demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.Bu iki grup, siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar. Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, Anadolu'da üretim yapıyor,malını dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor. İkinci grup ise parasal olarak da kuvvetli değil artık. Mevcut iktidarın da baskısıyla giderek ekonomik kazançlarını kaybediyor. Dış dünyayla is yapan, dışarıdan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye'nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entellektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı, ikinci grubun arkasında.Ve bu İkinci grup, siyasetle demokrasiyle, iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından,şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.Cumhurbaşkanı seçimi; kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu.Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor.Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor."
Darbeye kadar uzanan bu süreçten sonra ise "darbe olursa ne olur" sorusuna bir cevap aranıyor:
" Yaşam tarzı Batı'ya daha yakın olan ikinci grup, orduyla birlikte iktidara gelir ve Batı'nın desteğini kaybeder. Avrupa buna kesinlikle karşı çıkar. Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını ,desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında.Ama Amerika'nın önünde de ciddi bir engel var."Demokrasi getireceğim" diye Irak'ı işgal eden bir ülke,dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye'deki "darbeyi" niye desteklediğini açıklayamaz.Ve Irak faciasından sonra ikinci bir "zorlamayı" gerçekleştirecek gücü yok.İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.Silahını ve parasını Batı'dan alan bir ordu ve ülke, Batı'dan koptuğunda ne yapacak?" Sorusunu soran gazetecimiz cevabını da veriyor:
1.kategori: "ayakkabılarını sokak kapısı önünde çıkaran,kadınları başı örtülü, erkekleri sokağa pijamayla da çıkabilen,erkek çocukları kahveye giden, kız çocukları tam bir baskı altında yasayan,türkü ile arabesk arası bir müzikten hoşlanan, futbol izleyen,belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş,hiç kari koca birlikte yemeğe gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, iyi eğitim alamamış,dini inançları kuvvetli, kalabalık, bir kitle."
2.kategori: "kız lisesi-Kolej yelpazesinde eğitim görmüş,en azından bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş,sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okuyan,müzik zevki pop şarkılarla, klasik müzik arasında dolaşan,evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızlarının flörtüne göz yuman, Kadınları modern görünümlü, şarabın kalitesinden pek anlamasa da, kadın erkek bir arada içki içebilen, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen,kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da, Batı standartlarına yakın bir grup" Bu sınıflandırmadan sonra devam ediyor bu Türkiye'ye özel gazeteci:
"iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.Onları, Batı'daki sınıflar arasında ortak zevk alanları yaratan ,müzik, resim, heykel tiyatro ve sanat gibi, birleştirici kültürel zeminler yok.Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden çok farklı. Hatta birbirine düşmanca. Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış. Simdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık. İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha secim kazanma ihtimalleri yok."
Bu üçüncü tesbitten sonra sıra dördüncü hükme ve tesbite geliyor:
"Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor. Daha Batılı olan "ikinci grup", Batı'nın siyasi değerlerini kabul ederse, bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için, git gide Batı'ya ve Batı'nın demokratik değerlerine düşman oluyor.Yaşam tarzı olarak Batı'ya düşman olan birinci kesim ise,iktidarı ancak Batı'nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için, Batı'yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor. Bu kültürel parçalanmada "ordu" önemli bir role sahip.Eğer, birinci grubu desteklerse ve batı'nın demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.Bu iki grup, siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar. Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, Anadolu'da üretim yapıyor,malını dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor. İkinci grup ise parasal olarak da kuvvetli değil artık. Mevcut iktidarın da baskısıyla giderek ekonomik kazançlarını kaybediyor. Dış dünyayla is yapan, dışarıdan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye'nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entellektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı, ikinci grubun arkasında.Ve bu İkinci grup, siyasetle demokrasiyle, iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından,şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.Cumhurbaşkanı seçimi; kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu.Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor.Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor."
Darbeye kadar uzanan bu süreçten sonra ise "darbe olursa ne olur" sorusuna bir cevap aranıyor:
" Yaşam tarzı Batı'ya daha yakın olan ikinci grup, orduyla birlikte iktidara gelir ve Batı'nın desteğini kaybeder. Avrupa buna kesinlikle karşı çıkar. Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını ,desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında.Ama Amerika'nın önünde de ciddi bir engel var."Demokrasi getireceğim" diye Irak'ı işgal eden bir ülke,dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye'deki "darbeyi" niye desteklediğini açıklayamaz.Ve Irak faciasından sonra ikinci bir "zorlamayı" gerçekleştirecek gücü yok.İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.Silahını ve parasını Batı'dan alan bir ordu ve ülke, Batı'dan koptuğunda ne yapacak?" Sorusunu soran gazetecimiz cevabını da veriyor:
"Türkiye'de
darbe olursa! dünya, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş,yeni bir
oluşumla karşılaşacak. Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve
Iranla ortaklık kurmak isteyecek. Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki
ülkeden alacak. Rusya'yla Iran 'ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer
güç, Türkiye'yi ayakta tutmaya yeter. Ama Rusya- Türkiye- Iran
bloku.Dünyanın bütün dengelerini değiştirir. Ortadoğu'nun kontrolünü
tümüyle ele geçirir. Avrupa'yı küçük kıtasına hapseder. Kafkasları,
Afganistan'ı, Pakistan 'ı kendi gücüne katar. Müslüman dünyayla yakın
bir ilişki kurar. Petrol kaynaklarına egemen olur. Çin'le işbirliği
yapabilir. Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya'dan
oluşan"Batı" nın, dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir bicimde
azaltır.Yeni blok asker, enerji ve para acısından çok güçlenir. Böylece,
Türkiye'deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar."
Yazı özet olarak ana hatları ile bu. Aslında bu yazıdan kendini her iki kategoriden birinde hisseden tüm vatandaşlarımızın rahatsız olması lazım çünkü bu yabancı gazeteci yazısında her iki gurubu da aşağılıyor. Her iki guruba da tepeden bakıyor. Yalnız bu yazıda iki gurubun tanımlanmasında eksik kalan bazı noktalar var ki bunları görmezden gelemeyiz.
Birinci gurupla ilgili yanlış tesbitler erkeklerin sokağa pijamayla çıkması, kız çocukların baskı altında büyümesi, çocukların kahveye gitmesi gibi olmayan şeyler ki kahvehane diye birşey kalmadı gençler için. Kahvehaneler her iki guruba mensup iş gücünden düşmüş emeklilerin vakit geçirdiği ve birbirlerini terapi ettiği yerler. Gençler ise gurup ayırımı olmaksızın "cafe" lerde ve bilgisayar salonlarında ve hatta değişik aktivitelerde değil midir? Kendi entellektüel sınıfını oluşturmuş bir gurubun hiç kitap okumadığını iddia edebilmek ne kadar doğru? Kısaca birinci gurupla ilgili ayakkabıyı dışarda çıkarmak dışında hiç bir doğru tesbit yok. Evet müslüman ayakkabısını evin dışında çıkarır. Evine tuvalete ve sokaktaki her türlü pisliğe bastığı ayakkabısı ile girmez. Ve en önemlisi evinin kapısından içeri köpek sokmaz.
İkinci guruba gelince; ikinci gurupla ilgili de öncelikle eksik bırakılmış tesbitleri sıralayalım. İkinci gurup büyük bir çoğunlukla evine ayakkabı ile girer, aynen batıda olduğu gibi. İlaveten ailecek kalitesinden anlamasa da şarap içtiği gibi aynen batılılar gibi büyük bir kısmı domuz eti de yer. (bu konuda gözlemlerim ve tesbitlerim var meraklısına) Bu ikinci gurup evini ve yatağını özellikle köpekle paylaşır. Müslümanın kapısından içeri sokmadığı sadece gerekir ise bahçede beslediği köpeği en mahrem dünyasına büyük bir zevkle ve keyifle sokar. Evet evet kendini birinci guruba göre çok gelişmiş hisseder ama sadece bu kendi hissidir. Daha gelişmiş, daha eğitimli, daha zengin, daha mutlu asla değildir. Sözü daha fazla uzatmadan eksik kalmış değerlendirmeleri siz değerli okurlara bırakıp bu paylaştığım, içinde doğru tesbitlerin de yer aldığı yazı ile ilgili olarak son bir soru sormak istiyorum:
"siz kendinizi bu gurupların hangisinde ya da bu tablonun neresinde hissediyorsunuz?"
Yazı özet olarak ana hatları ile bu. Aslında bu yazıdan kendini her iki kategoriden birinde hisseden tüm vatandaşlarımızın rahatsız olması lazım çünkü bu yabancı gazeteci yazısında her iki gurubu da aşağılıyor. Her iki guruba da tepeden bakıyor. Yalnız bu yazıda iki gurubun tanımlanmasında eksik kalan bazı noktalar var ki bunları görmezden gelemeyiz.
Birinci gurupla ilgili yanlış tesbitler erkeklerin sokağa pijamayla çıkması, kız çocukların baskı altında büyümesi, çocukların kahveye gitmesi gibi olmayan şeyler ki kahvehane diye birşey kalmadı gençler için. Kahvehaneler her iki guruba mensup iş gücünden düşmüş emeklilerin vakit geçirdiği ve birbirlerini terapi ettiği yerler. Gençler ise gurup ayırımı olmaksızın "cafe" lerde ve bilgisayar salonlarında ve hatta değişik aktivitelerde değil midir? Kendi entellektüel sınıfını oluşturmuş bir gurubun hiç kitap okumadığını iddia edebilmek ne kadar doğru? Kısaca birinci gurupla ilgili ayakkabıyı dışarda çıkarmak dışında hiç bir doğru tesbit yok. Evet müslüman ayakkabısını evin dışında çıkarır. Evine tuvalete ve sokaktaki her türlü pisliğe bastığı ayakkabısı ile girmez. Ve en önemlisi evinin kapısından içeri köpek sokmaz.
İkinci guruba gelince; ikinci gurupla ilgili de öncelikle eksik bırakılmış tesbitleri sıralayalım. İkinci gurup büyük bir çoğunlukla evine ayakkabı ile girer, aynen batıda olduğu gibi. İlaveten ailecek kalitesinden anlamasa da şarap içtiği gibi aynen batılılar gibi büyük bir kısmı domuz eti de yer. (bu konuda gözlemlerim ve tesbitlerim var meraklısına) Bu ikinci gurup evini ve yatağını özellikle köpekle paylaşır. Müslümanın kapısından içeri sokmadığı sadece gerekir ise bahçede beslediği köpeği en mahrem dünyasına büyük bir zevkle ve keyifle sokar. Evet evet kendini birinci guruba göre çok gelişmiş hisseder ama sadece bu kendi hissidir. Daha gelişmiş, daha eğitimli, daha zengin, daha mutlu asla değildir. Sözü daha fazla uzatmadan eksik kalmış değerlendirmeleri siz değerli okurlara bırakıp bu paylaştığım, içinde doğru tesbitlerin de yer aldığı yazı ile ilgili olarak son bir soru sormak istiyorum:
"siz kendinizi bu gurupların hangisinde ya da bu tablonun neresinde hissediyorsunuz?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder