Yargıtay kararından anlaşılan bu mudur gerçekten bilemiyorum çünkü orijinal kararı temin edip okuyamadım. Ancak kamuoyunda yer alış biçiminden anladığımız odur ki artık herkes cezaevinde yatan malum kişinin adını zikrederken "sayın" diye söze başlayabilecek ve kimse bu sıfatı neden kullandığı konusunda hesap soramayacağı gibi kimse de bu yüzden hesap vermek zorunda da kalmayacaktır.
Esasen cezaevinde yatan bir kişiye sayın demenin hiç bir sakıncası olmaması gerekirdi. Olay baştan yanlış başlatılmıştır zaten. Söz arasında sadece bir suçluya sayın demenin tek başına bir suç olmaması icap eder. Sayın sıfatı iltifattan değil nezaketten gelir. Ve nezaket sahibi insanlar hak eden hak etmeyen ayırımı yapmaksızın nezaketini herkese göstermekten kendilerini alamazlar. Dolayısı ile yıllardır Türkiye'yi terör bataklığına saplayan sürecin başsorumlusu ABDULLAH ÖCALAN'a "SAYIN" diye hitap etmek tek başına suç değildir. Ve bir hukukçu olarak açık ve net söylüyorum ki herhangi bir şahıs sayın demiş dememiş hiç bir önemi yoktur Abdullah Öcalan'ın işlediği suçları sahipleniyor, suçu ve suçluyu övüyor ise bunun T.C.K.daki müeyyidesi hala yerinde durmaktadır. Dolayısı ile suçu ve suıçluyu övmekle ilgili suç hala yerinde durmaktadır bir değişikliğe gidilmedikçe. Ama sadece "sayın" diye söze başlamak suç olmaktan çıkmıştır. Ve esasen sadece " sayın" diyerek söze başlamak zaten suç olarak nitelenmemeliydi.
Ancak burada asıl tehlike şudur ki bu Yargıtay kararı ardından birileri olayı ajite etmeye devam edecektir. Sıra Abdullah Öcalan'a bazı payeler vermeye gelmiştir. Mesela mesela bir ödül uydurup vermek isteyeceklerdir. Yılın mazlumu, yılın mağduru, efendim yüz yılın kahramanı, ya da herhangi bir kitabı bilmem ne ödülü alacaktır vesaire vesaire. Böyle bir durum karşısında, hem bu kararın mimarı Yargıtay hem de devlet yetkilileri ne yapacağını şimdiden düşünmelidir. Ya da herkesten önce davranıp atağa kalkmalı ve acilen bir şeyler yapmalıdır. Bence aşağıdaki önerilerimden birini ya da benzerini yapmak fevkalade faydalı olacaktır:
1-Malum çok sayın Abdullah Öcalan en azından bir dönem için MİT görevlisi olmakla bu görev dönemiyle ilgili resimli bir dosya basına servis edilebilir.
2-Çok Sayın Abdullah Öcalan'ın geçmiş dönemde devlet için yapmış olduğu hizmetler nedeniyle kendisine bir plaketi el çabukluğu yapıp devlet verebilir. Ve artık resmi görevi sona eren çok sayın Abduıllah Öcalan tamamen deşifre edilebilir.
Geçmişte de değişik yerlerde demiştim. Umarım bu sözümde bir suç unsuru araştırılmaz. Yakın tarihimizde üç Abdullah'ımız vardır ki birisi değerli Cumhurbaşkanımız Sayın ABDULLAH GÜL beyefendidir. Diğeri rahmetli sayın ABDULLAH ÇATLI' dır. Diğeri ise malumunuz olduğu üzere çok sayın ABDULLAH ÖCALAN. Sayın Cumhurbaşkanımız görevine devam etmektedir. Çok sayın Abdullah Öcalan da bence görevine devam etmektedir. Ancak burada problem temasta olduğu birimin ya da birimlerin devletin çizgi ve kontrolü dışına çıkmış olmasından kaynaklanmaktadır. Sayın Abdullah Çatlı ise hatasıyla sevabıyla rahmetlik olmuştur, Allah rahmet eylesin.
Sonuçta geldiğimiz nokta odur ki hiç bir şey göründüğü gibi olmayabiliyor. Hain zannettiğimiz kahraman, kahraman zannettiğimiz hain çıkabiliyor. O bakımdan son sözümüzü söylemeden evvel çok çok düşünmemiz gerekiyor. Biliyorsunuz yıllarca milli bayramlarımızda padişahlarımıza söve söve büyüdük bu günlere geldik. Unutmayınız rahmetli Bülent Ecevit bile son günlerinde son padişah Sultan Vahdettin'in hain ve işbirlikçi olmadığını söylemişti. Satır aralarında unutuldu gitti. Bazı gerçekleri ne yazık ki bazı gözlere gösterebilmek kolay değil. Ya görmüyorlar, duymuyorlar, ya da söyleyeni söylediğine pişman etmek için ellerinden geleni yapıveriyorlar. En son sarf ettiği sözler nedeniyle Yılmaz Erdoğan'a yaptıkları gibi. Kısaca efendim, haktan yana olmak, değişimden yana olmak ve hele hele statükoya karşı durmak her babayiğidin harcı değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder