13 Ağustos 2012 Pazartesi

ŞARKLI VE GARPLI İMAJI VE BİZ

             Hizmetçi dendiğinde gözünüzün önüne nasıl bir görüntü gelir acaba? Belki başı örtülü, orta yaşlı bir hanım, belki az genç te olsa yine başını örtmüş ürkek bir hanım. Ya da benzeri bir tablo. Ama asla modern giyimli bir hanım gözünüzün önüne gelmez değil mi? Gözümüz hizmetçi deyince bir imaja öylesine alışmıştır ki farklı bir imaj düşünemezsiniz bile. Diyelim ki imam deyince gözünüzün önüne kim gelecektir?.... Türk filmlerinden beynimize işlendiği kadarı ile "çember sakallı, kara cübbeli, belki birkaç dişi noksan, fitne fücur patlak gözlü bir adam" değil mi?    İşte yıllardır beynimize işlenen imaj telkinleri sonunda geldiğimiz nokta burasıdır.
            Türkler Orta Asya'dan at üstünde Anadolu'ya ve Avrupa içlerine kadar gelmişler yıllar içinde. Kendi inanç. ve kültürleri ile yaşamışlar, var olmuşlar. Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarına özellikle tanzimat yıllarına kadar da asla batıya benzemek gibi bir özentileri de korkuları da olmamış. Tanzimatın ilanı ile birlikte başlayan batılılaşma hareketleri Cumhuriyetin kuruluşu ile hız kazanmış, batının giyim kuşam ve diğer kültürel değerleri bir bir alınmış ve nerede ise cumhuriyetin ilk yıllarında batılı bir devrim yapılmıştır. Sırası ile;
1-Harf devrimi yapılmış, Arap alfabesi yerine latin alfabesi alınmıştır. (Bir başka propaganda sonunda Arap lafzı bize daha itici latin lafzı ise daha yakın gelmektedir. Halbuki tam tersi olmalı idi)
2-Medeni Kanun İsviçre'den alınmıştır.
3-Ceza kanunu İtalyadan alınmıştır.
4-Anayasa Fransız kaynaklıdır.
5-Kılık kıyafet devrimi yapılmış, Şapka kanunu çıkarılmış ve hatta şapka yüzünden idamlar bile olmuştur.
6-Devlet Opera ve balesi kurulmuş. Türk müziği yasaklanmış, Devlet Konservatuvarlarında sadece batı müziği eğitimi verilmeye başlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası kurulmuş ve hala varlığını sürdürmektedir.
7-Hafta tatili batıya uyarlanıp cuma gününden cumartesi pazara alınmıştır. Batıda ise hıristiyanların dini günü pazar, yahudilerin ise cumartesi olmakla hafta tatili onun için cumartesi pazardır ki halen kendi insanını mübarek günlerde katletmeye devam eden Beşar Esadın Suriyesinde bile hafta tatili cumadır.
8-Ankara mabetsiz şehir olarak dizayn edilmiş, o yıllarda henüz kendi üstündeki hırkayı bile kurtuluş savaşı kazanılsın diye merminin üstüne örten Türk insanına eski püskü kıyafetleri ile Ankara sınırları içine girmek bile yasaklanmış, bu yasağın mağdurlarından biri de rahmetli Aşık Veysel Şatıroğlu'dur. Aşık Veysel Ankara'ya gelmek isterken geri çevrilmiş ve memleketine geri dönmek zorunda kalmıştır.
9-Yeşilçamda çevrilen ilk siyah beyaz filmlerimize bakınız. Saf köylü kızları şehre gelir ve aldıkları görgü dersleri ile batılı gibi giyinmeyi, batılı gibi dansetmeyi, batılı gibi sofra adabını batılı öğretmenlerin elinden öğrenerek, adeta yontula yontula modern ve batılı ve yüzüne bakılır hanımefendiler olmayı başarırlar. Keza salonlarda çaça dansları, ya da en batılı enstürümanlarla twist dansları  gösterilir. ve şiddetle özendirilir. İçki, flört ve dans ve karı kocaların birbirlerini nasıl boynuzlayacakları dahi doğal biçimde öğretilirdi.  
      Daha yazacak şey çoktur da kısa keselim bu millet, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, istiklal harbini kazanmanın mutluluğunu yaşama fırsatı bile bulamadan kendi devleti tarafından  horlanmaya, parya muamelesi görmeye başlamıştır. Dayatma düzenlenen bayram müsamereleri ile kadınlı erkekli karışık toplantılarla milletimizin kültürü değiştirilmeye çalışılmış, danslı, cazlı devlet protokollerinde alkol almak protokolün bir gereği olarak kanuna geçmemiş bir anayasal gelenek gibi algılanmış ve bir kısım orgenerallerin sivil iktidarla yapılan toplantılarda menüde olmayan içkiyi getirtmek ve alenen içmek marifetmiş gibi anlatılmaya başlanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bizzat Atatürk'ün emri ve rehberliği ile uygulanan bu Türk'ü asimile ve dejenere etme politikası sonuç vermemiş ve 1950 de demokratik biçimde halk kendi iktidarını seçmiştir. Ancak bu süreçler de 1960 ihtilali ve sonrasında 1971 muhtırası ve sonrasında 1980 ihtilali ile kesintiye uğratılmıştır. Şu anda ise artık böyle bir ihtilal yapma yolu da tıkanmış olmakla demokratik yoldan da yeniden iktidar olma ümidini yitiren ve cumhuriyetin kuruluşu ile dejenere edilmiş bu küçük topluluk nasıl bir yol izleyeceğinin belirsizliği içinde bocalamaktadır. İş sadece bizim içimizden devşirilmiş bu kardeşlerimizle bizim aramızda kalsa sorun yoktur. onlar bizim kardeşlerimizdir. ve biliyorum ve inanıyorum ki en az bizim kadar bu vatanı, bu coğrafyayı sevmektedirler. ve asla ihaneti düşünen hainler tayfasından değildir. Ancak onlar ülkemiz içinde yoğun biçimde faaliyet gösteren yabancı ideolojik savaş ajanlarının oyununa gelmekte, azınlık milliyetçiliği ve mezhep kışkırtıcılığı kaynaklı senaryoların figüranı olmaktadırlar. Dolayısı ile batının yıllardır süren propaganda ve ajitasyonları sonunda sakallı ya da takkeli bir müslüman ya da sarıklı ya da cüppeli bir insan, ya da tesettürlü bir müslüman kadını onlara öylesine yabancı ve uzak ve itici gelmektedir ki anlatmak mümkün değildir. oysa ki o kuaförde yapılmış kıvır kıvır saçları, boyalı dudakları, kalem çekilmiş gözleri, vücut hatlarını belli eden kısa etek veya dar pantolonları ile tam bir batılı imaj içinde olan o hanımefendiler ya da top sakalları, değişik traşlı başları, kulağı küpeli ya da   piercingli kaşları ya da dudakları ile yadırgadığımız tipler değildir asla. Ki onlar her fırsatta biralarını yudumlar, kızlı erkekli cafelerde oynaşır, koklaşırlar, güzel, aynalı lokanta ve içkili yerlerde her türlü içkilerini yudumlarlar. Batı toplumu ne yapıyorsa aynını yaparlar. kadınlı erkekli bir arada eğlenirler. Kızlarının flörtüne göz yumarlar. Modernlik gereği neyi gerektiriyorsa herşey serbesttir. Şaraplarını yudumlarlar, domuz eti rutin yemeklerindendir. Batılılardan bir farkları ise şudur ki papaz ve rahipler önünde ellerini birleştirip kiliselerde ibadet etmezler. Müslüman cuma günü camiye gider, hıristiyan pazar günü kiliseye, yahudi cumartesi havraya ama bizim batılılar cuma günü müslümanca camiye gitmedikleri gibi cumartesi pazar günleri ise soluğu kendi modern mabetleri olan meyhanelerde alırlar. Cafe ve barlarda ailecek içmenin demlenmenin keyfini çıkarırlar.
        İşte cumhuriyetin kuruluşundan bu yana batılılaşma ya da modernleşme adı altında yapılan yıkıcı ve dejenere edici uygulama ve çalışmalar ve propagandalar sonunda batının kültürel değerleri ile milli kimliği arasına sıkışmış lumpen bir sınıf ortaya çıkmıştır. Bu sınıf nerede ise devekuşu gibi deve desem değildir, kuş desem hiç değil. bir acayip prototip olarak varlığını sürdürmektedir.  Zaman zaman ise nesillerinin git gide tükeneceği endişesi ile saldırganlaşan ve iktidardan uzak kalmanın da hırçınlığı sağa sola saldıran bu gurubun bu hazımsız ve ilkesiz tepkilerinin zaman içinde azalacağı ve biteceği kesindir. Ve tabirimi hoşgörünüz onlar "bizim sefillerimiz" dir. Ve umuyorum ve diliyorum ve inanıyorum önümüzdeki kısa bir zaman süreci içinde kendiliğinden bitecek ve yeniden  gerçek ve asli "müslüman Türk" kimliğine kavuşacaklardır.    

Hiç yorum yok: