Bazı gerçekleri bazı beyinsizlerin beynine ondörtlü çivi ile mi çakmak lazım bilemiyorum. Nasıl başlamalı nasıl anlatmalı bir türlü içinden çıkamıyorum. Aklıselim sahiplerine sesleniyorum desem zaten aklıselime seslenmeye hacet yok. Aklıselim olanlar her şeyi görmekte ve anlamakta. Aklıselim olmayanlara ise bir şey söylemeye hacet yok. Onlar ne deseniz anlamayacaklardır. O zaman nerede ise Nasrettin Hoca gibi kısadan mı kestirmeli acaba?.... aklı selim olanlar aklıselim olmayanlara bir şeyleri nasıl anlatabilir ki?....
Daha üç beş yıl evveline kadar dağdaki eşkıya der geçerdik. Abdullah Öcalan’a sayın demeye bile korkarlardı. Ama bugün bakıyoruz ki ciklet çiğner gibi birileri istiklal marşı okunmayan salonlarda pkk bayrakları ve renkleri ile arz-ı endam ediyorlar ve “sayın Öcalan” demeyi bir hüner sayıyorlar. Abdullah Öcalan sayın mıdır değil midir o bir tarafta dursun da bu zatın hakkında bildiğim adeta kesin bilgilerden birkaçı şunlardır ki:
1-Etnik olarak kökü Kürde değil ermeniye dayanmaktadır.
2-Kürtçe bilmemektedir.
3-Ergenekon sanıkları ile çok yakın temas içinde olduğu ve hatta Milli istihbarat teşkilatı ile öğrenciliğinden itibaren irtibatta olduğu, eşi Kesire Öcalan’ın doğumunun Türkiye’de devlet tarafından yaptırıldığı kesin bilgidir. Eşinin de MİT mensubu olduğu bilinmektedir.
4-Uğur Mumcu’nun Öcalan devlet ilişkisi üzerinde çalışırken katledildiği de bilinmektedir.
5-Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük ile Abdullah Öcalan’ın dostlukları ve sıkıfıkı ilişkileri resimlerle ve diğer belgelerle deşifre olmuştur.
6-ordu içindeki bazı birimlerin PKK militanlarını adeta kendi personelleri gibi gördüğünü gösteren konuşmalar deşifre olmuştur.
7-PKK nın örgüt olarak kürt halkının hakları bir yana uluslar arası güçlerin taşaronluğuna soyunduğunu bilmeyen yok gibidir.
8-PKK dağ kadrosunun yıllardan beri özellikle ermeni tabanından beslendiği de başka bir gerçektir.
9-PKK nın marksist Leninist ve ateist bir ideolojiye sahip olduğu da inkar edilemeyen bir gerçektir.
10-Bütün bunların üstüne şu satırların yazıldığı saat ve saniyelere kadar PKK nın sahip olabildiği her türlü silahla T.C devletine savaş açtığı, asker ve polis güçlerine ve bilcümle sivil görevliler de dahil olmak üzere her kadedemedeki devlet görevlilerine haince ve alçakça saldırmayı yegane görev saydığı apaçık görülmektedir. Her gün şehid cenazeleri ard arda ailelerine teslim edilmekte, gözyaşı ve acı artık çekilmez hale gelmektedir.
11-Dağdaki ve doğu ve güneydoğudaki il ve ilçelerde ve beldelerdeki acımasız ve hain saldırıları bir yana batıda İstanbul ve İzmir dahil olmak üzere büyük şehirlerde ve hatta bazı ilçelerde PKK yandaşı olmak ve PKK ya arka çıkmak maksadı ile yollar sokaklar caddeler, işyerleri ve araçlar yakılmakta yıkılmakta bu alçak ve namussuz saldırılar aklı selim sahibi çoğunluğu ajite ve tahrik edici bir tarzda kadın kız çoluk çocuk haince ve düşmanca saldırılarla toplumda anarşi ve karışıklık çıkarmaya devam etmektedirler.
12-BU çerçevede BDP adındaki partinin artık PKK nın siyasi uzantısı ve maşası olduğunu bilmeyen kalmadığı gibi bunu inkar etmek gibi bir yola dahi gitmeyen BDP yetkilileri ve milletvekilleri seçimlere girip bir gurup dahi kurdukları halde TBMM ne gelmeye dahi tenezzül etmemişler ve kaç aydan bu yana maaşlarını aldıkları ve milletvekili dokunulmazlıklarından yararlandıkları halde milletvekili olmanın gereğini yerine getirmedikleri, yemin dahi etmedikleri halde arsızca ve yüzsüzce ve utanmazca tanımadıkları ve saygı duymadıkları devletten maaş almaya devam etmektedirler.
13-Bütün bunları bir türlü anlamak mümkündür. Ancak bunca açık seçik gerçeklere ve ihanetlere karşın yüzlerce yıldır kardeşçe yaşadığımız Kürt kardeşlerimizden BDP dışındaki partilere oyverenlerin suskunluğunu anlayamadığımız gibi mazbut ve mütedeyyin bir çerçevede göründükleri halde örneğin cami cemaatından oldukları inançlı ve imanlı bir hayat yaşadıkları halde BDP ve PKK yandaşı gibi davranan kürt kardeşlerimizi de anlamakta zorluk çekmekteyiz.
Sonuç olarak diyeceğimiz odur ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi içinden çıkan ve siyasi, dini ya da dünyevi bazı gerekçelerle halka zulmeden her unsura karşı yiğitçe karşı durmasını bilmiştir. Ergenekon yapılanması ve ordu içindeki antidemokratik örgütlenmeyi çözme noktasında devletin gösterdiği üstün gayret ve fedakarlık ortadadır. Türk Milleti zulme karşı yüzlerce hatta binlerce yıldır mazlumun yanında olmuş ve asla zulmün ve zalimin yanında olmamıştır. Son cumhuriyet döneminde ise doğu ve güneydoğuda kürt kardeşlerimizin değişik zamanlarda değişik biçimlerde zulme uğradıkları doğrudur. Ama bu onların kürt oldukları için değil sistemin başka nedenlerle halka karşı düşmanca örgütlenmesi nedeniyle genelde yapılan zulümden onlara düşen paydır. Aksi halde cumhuriyetin kuruluşu sonrasında ÇERKEZ ETHEM meselesini, katledilen Trabzon mebusu ALİ ŞÜKRÜ BEY meselesini, idam edilen binlerce insanımızın( İskilipli Atıf Hoca, Topal Osman v.s) katlini nasıl açıklayacağız?.... onlardan hiç biri kürt olduğu için değil sistemi sorguladıkları için ya da sistem için bir tehlike oldukları için katledildiler.Hatta yakın tarihte Andan Menderes ve arkadaşları bile kürt olduğu için mi idam edildi? Kürtler şunu bilmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin haksız uygulamalarından Kürtlerden daha çok Türkler mağdur olmuş mağdur edilmişlerdir.
Söylenecek söz çoktur ancak söz anlayana söylenir. Anlayan anlayacak anlamayan ya da anlayamayan ise hiç eveleyip gevelemeden gerçek yüzünü gösterecek ve Kandildeki kardeşlerinin yanında saf tutacaktır. Yok öyle şey camide cumada bayramda bizim safımızda yanıbaşımızda gönülde ise kandildekilerin yanında olmak gibi bir münafıklığı biz yemeyiz de yutmayız da……
AKP iktidarı ise artık meclis açılır açılmaz, bu devletten maaş aldığı ve milletvekili dokunulmazlığı arkasına saklanarak devletin polisine tokat atacak kadar terbiyesizleşen kadrolu teröristleri tasfiye ile yeni yasama yılına başlamalıdır. Sayın Başbakan israile karşı gösterdiği dik duruşu ve zeybekliği içimizdeki hainlere ve işbirlikçilerine karşı da göstermelidir. Meclise gelme tenezzülünde bile bulunmayanların milletvekilliklerinin düşürülmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, artık gerçek yüzünü gösteren bu kandilin sözcüleri ve yalakaları meclise gelseler bile meclise sokulmamalıdır. T.B.M.M ne gelerek namusu dairesinde hak kavgası vermek isteyen ve devletimizin bir vatandaşı olduğunu kabul eden herkesin görüş ve düşünceleri başımız gözümüz üstünedir. Ama kandilin ve eli silahlı eşkiyanın taraftarlığına soyunanların kirli ayakları o kutsal meclisin zeminini kirletemez. Buna izin verenler ise bunun bedelini ergeç ödeyecektir. Sayın Başbakanı geçtiğimiz yıl uluslararası sularda 9 vatandaşımızı katleden terörist devlet İsraile karşı aldığı tedbirlerden evvel mavi Marmara olayından bugüne 9 değil en az birkaç yüz asker ve polisi sınırlarımızın içinde katleden şehid eden PKK ya en sert tedbirleri almalıdır.
Son sözümüz ise yeniden yazılması gereken anayasa metni ile ilgilidir. Yeni anayasamızın kırmızı çizgileri belirlenmelidir. Örneğin yeni anayasaya “anadilde eğitim” gibi bir madde koymak PKK nın ihanetinden daha büyük bir ihanettir. Anayasada etnik olarak asla KÜRT lafzı olmamalıdır. Bu devletin her dine ve etnik köke mensup vatandaşları devletin müşterek değerlerine, istiklal marşı dahil her türlü kutsallarına saygı duymak zorundadır. Bu anayasal bir görevdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kimliğini taşıyan her etnik ve dini gurupların dil ve dinleri ile kültürel hakları anayasanın güvencesi altındadır. Ancak resmi dil Türkçedir. Devlet dil ve din eğitimi ile ilgili olarak talep halinde her türlü tedbiri alır ancak “resmi dil ve eğitim dili Türkçedir” maddesi değiştirilemez maddelerden olmalıdır. Bu gün Almanyada bile gıkı çıkmadan Alman vatandaşı olabilmek için çatır çatır almanca öğrenmek için gecesini gündüzüne katanlar neden anadil türküsünü Almanyada söylemiyorlar?.....
Sivil resmi tüm görevliler, büyükler küçükler, tüm farklı etnik ve dini kimlik taşıyan TC vatandaşlarınınbu ülkede insanca ve eşitçe yaşamak için olmazsa olmaz uyması gerekenlerin başında gelenler:
-eğitim dili ve resmi dil Türkçeyi öğrenmek,
-Türkiye cumhuriyeti devleti vatandaşı olmayı bir onur saymak,
-istiklal marşımıza saygı duymak olduğunu bilmeliler ve ona göre davranmalıdırlar. Aksi halde bu bir tehdit değil gerçektir ki istiklal Harbinde şehid olan dedelerin torunları son ferdine kadar tükenmeden asla ve asla teslim olmayacak ve bu vatanın bir taşını bile ite köpeğe yedirmeyecektir.
Biz öyle bir milletiz ki sınırlarımız içinde ve hatta dışında yaşayan tüm insanların malını canını ve namusunu kendi malımız canımız ve namusumuz gibi aziz bilmişizdir. Fakat bizim canımıza ve devlet bütünlüğümüze kast edenleri ise layık oldukları yere göndermek bizim namus borcumuzdur. Bu böyle biline.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder